Görüş Bildir

ARTIK YETER, BÖYLESİNE TABULAR YIKILSIN, HEM DE SIRAYLA!

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki “AYASOFYA, AYASOFYA, AYASOFYA” başlıklı sohbetimiz siz değerli okurlarımız tarafından büyük beğeni aldı...

Bugünkü yazımıza başlık olarak; “ARTIK YETER, BÖYLESİNE TABULAR YIKILSIN, HEM DE SIRAYLA” ifadesini kullanıyoruz!..

Gerçekten böylesine batıl, yanlışlarla morfinleştirilmiş bir milletin üzerine kâbus gibi çöken küfür karanlığının kutsallaştırdığı tabular bir bir yıkılmalıdır...

Artık, “değerlerimize, kültürümüze, inancımıza, ibadetimize” bin yıllık geçmişimize, pranga olarak atılan zincirleri koparmamız gerekir...

Yanlışlara artık paydos demeliyiz!...

Bu millet yüzyıldan beri, hem ruhen hem de bedenin “esaret” altında, tutulmuştur...

Ve hep, batının ve batılın nam-ı hesabına “bu zülümkârlıklar” millete reva görülmüştür...

Ki, hala da, yaşatılıyor ve dayatılıyor...

***

Allah’a şükürler olsun ki..

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, her şeye muttalidir..

Görüyor, biliyor, okuyor, anlıyor..

Yani yaşananlara “ırak” değil, yeri ve zamanı gelince atılan prangaları ve zincirleri, iman gücüyle kırıyor ve koparıyor...

Bu millet için, bu devlet için, bu coğrafya için; büyük bir ümittir Erdoğan..

Hatta tüm İslam dünyası içinde “bir değer” kaynağıdır!.

İşte yüzyıldan beri Jakoben bir dayatma keyfiliğiyle Ayasofya’ya atılan zincirler, kırıldı..

Tek parti şeflik ve dipçikin maddi ve manevi azabından, kurtuldu?

Hürriyetine 86 yıldır konulan ambargo sona erdi!

Özgürleşti..

Fethin sembolü, Fatih’in mirası, Osmanlı’nın ibadethanesi Ayasofya, 567 yıllık “ibadet mekanı” vasfına yeniden kavuştu..

Artık cami, ibadethane..

İslam’ın ve Müslümanların; mabedi!...

Ve bunun kahramanı da, büyük devlet adamı muhterem Recep Tayyip Erdoğan’dır...

Gönüllerin fatihidir o!..

Millet ona çok güveniyor, bel bağlıyor ve ümit besliyor...

***

Milletimizin ruhuna atılan pranga, bugüne yönelik değil...

Yüzyıl öncesine yönelik de değil.

Bu iş, gizliden gizliye emperyalistlerin, sömürgeci güçlerin devleti kendine bağlamak üzere organize ettikleri; Tanzimat Fermanı’na dayanmaktadır...

İlk adım o tarihte atıldı..

Cumhuriyet döneminde de büyük bir hız kazandı...

Peş peşe atılan bu tabuları millet hiçbir zaman  kabullenmemiştir...

Zira İstanbul’u işgal eden müstevli İngilizlerle, Fransızların direktif ve talimatları doğrultusunda projelendirilmiş, maddeler halinde listeye yazılmış ve dönemin yetkililerine; “bu prangalar” atılacak komutu verilmişti..

 “Bunlar bir bir uygulanacaktır” diye talimat vererek işe başlamışlardı.

Ki bunların başını çeken de Fatih’in yadigârı, büyük ecdat mirası olan Ayasofya Camisinin müzeye çevrilmesiydi...

Caminin müzeye çevirme şekli de Lord Curzon’un talimat ve direktifleri doğrultusunda yapıldı.

1934’te dönemin Bakanlar Kurulu vasıtasıyla uygulamaya konuldu..

Millete rağmen millete dayatıldı...

Milletin kalbi kırıldı...

Üzüntü ve hüzünler silsilesini bu millet, 86 yıldır yaşıyor..

Tüm İslam dünyasını o tarihte “derin” bir üzüntü ve ümitsizliğe boğmuştu...

***

Netice itibariyle, Allah’a binlerce şükürler olsun ki; “bu hüzün, bu ümitsizlik” milletin, ümmetin üzerinde bir kabus gibi, varlık gösteremeyecektir...

Geçtiğimiz Cuma günü Danıştay 10. Dairesi Hâkimlerinin ittifakla vermiş olduğu karar; “Batıla ve Batıya” hukukun hançeri olarak indi...

Türkiye’deki hukuk ve yargı, lanetli ve uyduruk saltanatların artık yıkılması gerektiğini böylece ilan etmiş oldu?..

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten derinden derine düşünürsek,  tarihi bir çok gerçeğe vakıf olacağımız gibi, karanlık hadiseler de aydınlanmış olur?

Nitekim, İttihat Terakki hükümetinin başındaki üç paşanın ve partinin önemli birçok erkanları, üyeleri, destekçileri, tümüyle 31 Mart Hadisesinin birer mucitleri oldukları açık ve nettir.

Selanik’ten İstanbul’un ortasına yürüyen 31 Mart Harekât ordularının askerleri, “şeriatı istiyoruz” makyajıyla yola çıkmışlardı..

Gaye milletin, ümmetin “dini duygularını” sömürmek...

Aldatmacadan ibaret, sloganlarla İstanbul’a geldiler...

Sonra, ilk önce Sultan Abdülhamit’i tahttan indirdiler..

***

Aslında bu plan, bir sene önce hayata geçirilmişti...

Ne diyorlardı?

“Meşrutiyet’in meşruiyetini kaldırıp, yerine şeriatın hükümlerini getiriyoruz..”

İsim buydu..

Sözde, Sultan Abdülhamit’in direktif ve talimatlarıyla; “bu plan” tertiplenmiş!...

Ama maskenin arkasında; “tam tersi” bir senaryo vardı...

Her şey uydurmacadan ibaretti...

Darbeci İttihat hükümeti tarafından ve İngilizlerin direktifleri paralelinde uygulamaya sokulan planla; önce Sultan Abdülhamit alaşağı edildi...

Sıkıyönetim ilan edildi..

Sonra, o “şeriat istiyoruz” diyen Paşalar “İslam’a ve Ulemalara” karşı, düşman kesildi...

Birçok ulema, başta Bediüzzaman Hazretleri dahil olmak üzere “Şeriatı istemişsiniz” diyerek idamla yargıladılar...

Ki, 15 kişi idam edildi..

Sürgünler yaşatıldı...

***

Nitekim, o tarihte Bediüzzaman Hazretleri şöyle demişti...

 “Evet, ben de şeriatı istedim ama bunların sloganları gibi değil.

Ben şeriat-ı Muhammed-iyi istedim, iftiharla diyorum ki bin ruhum olsa feda etmeye hazırım...”

Yargılandığı dava da Bediüzzaman Hazretleri beraat etmişti...

Beratından sonra; Beyazıt meydanına çıkıp şöyle seslenmişti..

 “Zalimler için yaşasın cehennem”

Ancak ne var ki bu da bir gerçektir.

Bu batıl ve yanlış uygulamalar, yabancıların talimatlarıyla, devletin kilit noktalarına enjekte edilmiş ise de; bu millet hiçbir zaman teslim olmamıştır...

Allah’a şükürler olsun ki, hep uyanık olmuştur...

Elli seneden beri demokratik yöntemlerle mücadele vermektedir...

Ve bu mücadeleyle bir bir kaybettiklerini geri alıyor...

Artık kazanıyor ve Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmiş olması da bu mücadelenin zaferidir..

Bu başarı, geleceğimizin berraklığına, aydınlığına en bariz ve kesin delillerinden biridir!.

***

 “ARTIK YETER, BÖYLESİNE TABULAR YIKILSIN, HEM DE SIRAYLA!” derken, kastımız İslam dışı, ruhi derinliklerine pranga atılmış, ruhsuz hale getirilmiş İslamsız bir milletin varlığının “şahlanmasına” dairdir...

Bu toplum yıllardan beri büyük bir yıkım içerisinde yaşamını sürdürmek zorunda bırakılmış..

İnkârcı bir sistemin morfinleşmesinden kendini kurtaramıyor.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Dün, televizyon ekranlarında çıkan haberler.

Yazılı medyanın sayfalarına konulan çok acı tablolar.

Bunların hepsi inanmış ve Hz. Muhammed (S.A.V)’e intisap etmiş bir ümmetin kârı değildir.

Olsa olsa dinden çıkmış, İslam gerçeklerine sırtını dönmüşlerdir...

Okutulan maarif, bu gençliği 7’den 70’e kadar soysuzlaştırmaya yönelik çaba göstermiştir.

Kimse bunu inkâr edemez.

Onun için biz de diyoruz ki “ARTIK YETER, BU TABULAR YIKILMALIDIR.”

Bakın, bu söylediklerime örnek verebileceğim günlük yaşamdan bir kaç hadise!...

Dünkü “Hürriyet Gazetesinin” birinci sayfasındaki haber başlığına bakalım.

“ESCOBAR NEJAT’IN KALKANI”

Yazının sağ köşesinde maskeli bir resim, Nejat Taş’ın resmi.

Yazının sol bölümünde bir emniyet müdürü.

Ve haber aynen şöyle;

“Türk Escobar Nejat Taş ile tutuklanan polis müdürü Necmettin Yüksek arasındaki kirli ilişkiler bataklık operasyonunun dosyasına girdi.”

Haberin ikinci başlığı şöyle;

“ARACINI UYUŞTURUCU BARONUNA GÖNDERMİŞ”

Bunu kim yapmış?

Necmettin Yüksek.

Bir Emniyet mensubu, hem de üst düzey biri!.

Peki, öbür taraftan bakıyorsun ki Türkiye’deki aile dramı zirvelerde yürüyor.

İki eş arasındaki anlaşmazlık, acımasızca çocukların cinayetlerine ve tutsaklıklarına kadar gidiyor.

Bakın, dün medyada yer alan Diyarbakır haberi.

“Diyarbakır’da eşiyle yaşadığı sorunlar nedeniyle hakkında uzaklaştırma kararı bulunan şahıs, evinin önünde oynayan 3 çocuğunu bıçakla rehin aldı.

Babayı ikna etmeye çalışan polis ekipleri, havaya ateş açtıktan sonra çocukları babanın elinden çekip kurtardı.”

Böylesine haberler ülkenin her köşesinde meydana gelen olaylardan “deveden kulak bile değildir.”

Düşünün, Nejat Taş ile emniyet müdürü arasındaki dostluk bağı nereye dayanıyor?

Dosyadaki iddiaya göre Nejat Taş salgın nedeniyle getirilen şehirlerarası seyahat yasağını Polis Müdürü Necmettin Yüksek’in makam aracıyla deliyor.

Ve aynı araçla uyuşturucu parasını almak üzere Edirne’ye gönderip bir seferde 18 milyon liranın nakli gerçekleştiriliyor.

Ve daha neler neler?…

Ama şu var.

Bu toplum artık atılan prangayı kırıyor, meşruiyet zemini içerisinde özgürlüğünü istiyor?

İman ve İslam kültürüyle yaşamak istiyor.

Tarihini istiyor, ecdat mirasını istiyor.

Bu itibarla diyoruz ki inşallah bu Ayasofya’nın ibadete açılması, Ayasofya’ya atılan zincirin bir bir halkalarının kırılmasıyla bu millete yeni düzenler gelecek?.

Ve Jakoben, zorba, dayatma kanunlara artık son verilecek.

Bu da milletin istek ve arzularıdır!...

Onun için artık yeter diyoruz.

* * *

Sevgili okurlar.

Daha çok şeyler var.

Ancak hepsini buraya sığdırmamız mümkün değil.

Bundan böyle güncelliğini koruyan, henüz bayatlamayan olayları sizlerle paylaşacağız.

Ki siz değerli okurlarımız da yıllardan beri bu millete nasıl küfür prangaları atıldığını öğrenmiş olacaksınız.

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 1277 kere okunmuştur.