Görüş Bildir

BÖLGEDE “SİYASET” ATMOSFERİ?! (II)

Evet sevgili okurlar..!

Dünkü sohbetimizde de değindiğimiz gibi bir ülke, hiçbir zaman devletsiz yaşayamaz...

Devletin en kötü yönetim şekli, yine devletsizlikten çok iyidir.

Devletsizlik, toplumsal bir yıkımdır, eşkıyalıktır, saldırganlıktır, zorbalıktır, keyfiyettir.. Pek tabi ki, soygunculuktur.

Orman kanunuyla yönetilmektir..

Bu itibarla; devlet ne kadar yanlış ve kötü yönetilirse yöneltilsin, hiç olmamasından çok daha iyidir.

Yoksa, O devlet olmaz..

Lakin, o ülkede terör hortlar, eşkıyalık hortlar, zorbalık hortlar, toplumsal bir travmatik hal yaşanır...

Ki o ülke çökmeye, millet te dağılmaya mahkum olur..

Nitekim zaman gösteriyor ki, bu ülke soyutlanmış bir demokrasi kavramıyla yönetilemez.

Keza ne halkçılık kavramıyla, ne İslamsız kuru milliyetçilik kavramıyla, ne de kavmiyetçilik taassubuyla ülke yönetilemez.

Bölgemizde yıllardan beri oluşagelen soyut bir kavram var, o da PKK kavramı…

İdeolojisi belli, gaye ve niyetleri de belli..
Ama ne çare ki; Kürt milletini zaman zaman rahatlıkla kandırabilmiştir, kandırmaya da devam etmek istiyorlar.

Oysa ki hiç de Kürtlerle ve Kürtlerin İman ve İslam anlayışıyla uzaktan yakından alakası olmayan kör bir kavmiyetçilik ve kör bir taassupla Kürt halkı aldatılarak, kandırılmak isteniyor.

Şu da bir gerçektir ki, Kürtler bu anlayışa sıcak bakmamışlardır..

Ve bakmayacaklardır diye de düşünüyoruz.

Zira her ne kadar Kürtlerin ismi kullanılıyorsa, Kürtlerin dili, coğrafyası ve ırkçılık gibi yanlış kavramlar ileri sürülüyor ise de hiçte gerçekçi değillerdir...

Çünkü gerçek Kürt anlayışına sahip kahraman Kürt kardeşlerimizin hiç birisi bu yanlış davaya sıcak bakmıyor, bel çıkmıyor, destek vermiyor...

Bakın Bediüzzaman Hazretleri “Makaleler” isimli bir yazısında şöyle sesleniyor...

Ki, bu yazı ve sesleniş, 17 Mart 1920’de kaleme alınmış..

Başlık olarak “Kürtler ve İslamiyet” diyor.

Hem de Sebilürreşad isimli bir gazetede yazmış.

Yazının bazı bölümleri şöyle:

“Bu hususta en ziyade söz söylemek selahiyetine haiz bulunan ve Kürtlerin selameti diniye (dini gerçeklerine) necabeti ırkiye (ırkının temizliğine) ve celaleti İslamiyesini bi hakkın temsil eden ve darul hikmetil islamiye azasından (onların üyelerinden) Kürt eşraf ve mütehayyizaneden Kürt asaletli eşraflarında bulunan Faziletli şehir meşhur Bediüzzaman Said ül Kürdi efendi hazretleri buyuruyorlar ki;

Bohoz Nubar ile Şerif Paşa arasında akit edilen sözleşmeye bağlayan mukaveleye en müskit susturucu ve beliğ cevap (anlamlı cevap) Vilayeti şarkiyede (şark illerinde) Kürt aşayiri (aşiretler reisi) tarafından çekilen telgraflarda aynen şöyle yazıyor.

Kürtler camiayı İslamiyeden ayrılmaya asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler varsa mutlaka makasidi maksude (kasıtlı bazı maksatlar) dayanarak hareket eden ve Kürtlerin namına söz söyleme selahiyeti hiç olmayan beş on kişiden ibarettir.

Kürtler İslamiyet nam ve şerefini i’la için beş yüz bin  kişi feda etmişlerdir savaşlarda.

Ve makamı hilafete olan sadakatlerini isar ettikleri (tercih ettikleri) kan ile bir kat daha teyit eylemişlerdir.. (güçlendirmişlerdir.)

Yani 1. Dünya savaşında ve milli mücadele uğruna Kürtlerin vermiş olduğu mücadele sonucu itibariyle mahut bilinen tehlikenin esbabı tanzimine gelince; Ermeniler vilayeti şarkıyede (şark illerinde) akalli kalil (azınlığın en azınlığı derecesinde) bulundukları için asla bir çoğunluk adına konuşamazlar.

Ne nitelikte ve ne de nicelikte Kürtlerin adına kimse konuşamaz...

Şu parti veya bu parti veya şu örgüt veya herhangi bir örgüt, bin yıllık Türk – Kürt kardeşliğine halel getiremezler.

Bir ülkenin, bir milletin, bir devletin Müslümanca yaşam tarzı “birliktelik” içerisinde ümmet olmalıdır.

Kupkuru kavmiyetçilik, ırkçılık taassubu ile toplumu gerçek mecrasından çıkarıp çağdaşlık ve batılılaşma adı altında milleti bölük pörçük etme niyetinde olanlar eninde sonunda toplumu, ülkeyi hüsrana uğratmaktan başka bir şey düşünülemez.”

Toplumsal düşünce ve kamuoyu olarak bilinen en büyük tehlike de budur.

Madem ki ülkemiz bir Müslüman ülkedir, halkımız da İslamiyetle tanışmış ,yediden yetmişe kadar islam dinine inanmış bir ülke insanı alın terinden dökülen vergilerle devletin bütçesini temin ediyor ve devleti oluşturuyor olması bize göre her şeyi bitirir.

İşte milli irade de budur.

Zira büyük İslam allamesi Bediüzzaman Saidi Nursi hazretleri diyor ki;

“İslam siyaseti kendinden çıkmalı, başkasına vasıta olmamalı.

Yani batı dünyasının siyasetine aldanmamalı, firkacılık, bölücülük ve particilik tevhidi kulübe değil (kalplerin birlikteliğine değil) tam tersine tefriki kulübe (yani kalpleri birbirinden ayırıp) toplumsal bölünmeye neden olmaktır.

İstanbul’un siyaseti İspanyol nezlesi gibi insana bulaşıyor hem hezeyan devrini arasıra geçiriyor.

Bu sözü Bediüzzaman Hazretleri 110 yıl önce İttihat Terakki Partisi yöneticilerine yönelik kullanmıştır.

Ama ne yazık ki bugün aynı o partinin siyaseti ülkemizde vücut bularak, kendini idame ettiriyor..

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 410 kere okunmuştur.