BU HAL MUHAL YA YENİ HAL YA DA İZMİHLAL!? (VI)

Sohbet serimize devam ediyoruz!.. Ki bugün, altıncı gündeyiz.. Yazı başlığı ve irdelediğimiz mevzu, ümmet adına maddi ve manevi önemi büyüktür.. Onun içindir ki, siz okurlardan yoğun bir destek ve alaka görüyoruz.. Çünkü ülkenin ve milletin mevcut hali pür melali bizler gibi sizleri de derinden etkileyip yürek yakmaktadır…

***

Gerçekten mevcut hal, toplumumuza, memleketimize, devletimize, milletimize hiç ama hiçbir şey kazandırmamıştır, kazandıracağa da benzemiyor.  Bir arpa boyu kadar bir ilerleme söz konusu dün olduğu gibi bugün de olmamıştır. Milletle devlet arasında samimi ve ciddi ilişkiler sağlanması da pek görünmüyor gibi geliyor bize.

***

Lakin, millet bir merhaleden yürüyor, devlet ters bir merhalede yürüyor. Oysaki devlet, milletin hizmetinde olmalıdır. Zira Hadis-i Şerif var; “Toplumun, büyükleri toplumun hizmetkarıdır…”

***

Bu itibarla diyoruz ki gerçek manada bir milletin en önemli sermayesi ve kıymetli değer varlığı, bağrından çıkan seçkin devlet adamlarıdır. İster siyasette olsun, ister siyaset dışı olsun, bürokraside yer alan biri olsun,  hizmet şiarı millete yönelik hizmet olmalıdır..  Ceplerini doldurmaya yönelik olmamalıdır.

***

Ama ne yazık ki yüz seneden beri bu hal, tam tersine işlemektedir.. Kim geliyorsa devleti eline geçiriyor, devletin koltuğunda oturuyor, meclisi ele geçiriyor, ama gel gör ki; sözle öz birbirini tutmuyor.

***

İşte burdan hareketle diyorum ki, bu memleketin en büyük beklentisi geçmişe yönelik Selçuklu ve Osmanlıdan kalan kültür mirasına sımsıkı sarılmasıdır..  İnancını, tarihi, kültürünü ve medeniyetini üstün tutmalıdır.. Bu mirası, sadece zamanın uyduruk hileli siyasetine feda etmemesi gerekir..

***

Millet adına “vekalet” sıfatıyla milletin meclisine oturmuş insanlar varsa ki vardır. O insanların bu ağır sorumluluğu ve vazifeyi taşıması gerekiyor.  Zira Kur’an uyarıyor ve diyor ki;  “Eyyuhel meb’usun innekum le meb’usune yevmin azim” …

***

Bugünkü dille;  “Ey milletvekilleri siz büyük günün milletvekillerisiniz. Yani mahkeme-i kûbrada ne yapmışsanız, onunla karşılaşırsınız. O büyük mahkeme-i kûbrada Allah’ın huzurunda vereceğiniz ifade çok önemlidir. Milletin hakkını, hukukunu, dinini, inancını, maliyesini, varlığını, sermayesini muhafaza etmişseniz, ne mutlu sizlere!…

***

 

Eğer tam tersine tabiri caizse “Yağma Ahmedin böreğidir” diyerek har vurup harman savuruyorcasına çalışmışsanız… Ki, haram işlemiş olursunuz. Allah huzurunda cevap veremezsiniz.

***

Demem o ki, her şeyden evvel bu milletin en büyük ihtiyacı İslam dininin kültürüdür ve inancıdır. Ki bu inancı yaşar ve yaşamına adapte ederse, haramla helali birbirinden ayırmak hali kendinden meydana gelir.  Bundan sonra da çalışıp kendisine, milletine, devletine yararlı bir insan olması gerekir.

***

Bu itibarla her şeyden evvel çok dürüst, helalini haramından ayırabilen bir hal yaşamamız gerekiyor.  Aksi takdirde ne yazık ki hiçbir şeye varamayacağımız gibi başarılı da olamayız.. Allah’ın hükmü de zaten budur. Başarabilmek için Allah’ın yolunda gitmek gerekiyor. Allah’ın koymuş olduğu hak, hukuk, helal, haram ne ise onu tanımak lazım. İnsanların birbirinin hakkına, hukukuna, varlığına, kıymetine, değerine saldırmaması lazım.

***

Bakınız onun içindir ki yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim  bize sesleniyor.. Ve diyor ki;

“Festakim kema umirte”

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”

Doğruluk olmazsa, hiçbir şey elde edilemez. Her şey sonuçsuz kalır, mahrumiyet meydana gelir.   Bizim âcizane tavsiyemiz bu yöndedir. Zira bu şekilde toplumsal yaşam, toplumu büyütür, güçlendirir, topluma uğur ve değer getirir.

***

Ama mevcut hal orta yerdedir. Yüz seneden beri bu memleket dininden, iman kültüründen, İslam kültüründen bilerek, kasıtlı olarak uzaklaştırılmıştır.  Ve kurnazca, kavram kargaşalığıyla, yabancı kelimeleri kültürümüzün içine sokarak alttan alta milleti aldatmak istemişlerdir.

***

Mesela herkes diyor ki; “Laiklik.”

Tamam da laikliğin ana çizgilerini millete söyleyin ki millet laik olsun. Ama laikliğin orjinal manası eşittir dinsizliktir. Peki, bu millete sen desen ki “Türk milleti doğulusuyla, batılısıyla, Türk’üyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle laiktir.” O zaman millet kandırılmış olur.

***

Çünkü bu millet laik değildir. Laiklik Fransızca’dan gelmiştir ve dinsizlik demektir. Kavram kargaşalığıyla kelimeyi manasız bırakıp milleti aldatmacalarla yönetmek bir ihanettir, hıyanettir diye düşünüyorum. Başka düşüncem de yoktur. Bu düşüncem de ilmidir ve tarihidir.

En derin saygı ve sevgilerimle.