BU HAL ÜLKEYİ NEREYE GÖTÜRÜYOR?!

Ne yazık ki bilinmezliğe doğru sürüklenip, gidiyoruz! Bu meçhul gidişat 1,5 asırdır devam etmektedir? Daha ne zamana kadar devam eder bilmem... Ama gerçek şudur ki “hiç de iyi bir hal yaşanmadığı gibi gözükmüyor da?”…

* * *

Evet, haftanın ilk günündeyiz! Sohbet başlıklarımız meselenin anlam ve önemine ilişkin değişiklik arz etse de özünde “ülkenin, devletin ve milletin hal-i pür melaline” dair hakikatleri haykırıyoruz… Ki bugünkü sohbetimiz, hafta sonu faslıyla paralellik arz etmektedir…

* * *

Bir önceki yazımıza başlık olarak, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinden esinlenerek “BİR TEK GAYEM VAR” cümlesini kullanmıştık… Biz de aynı yolun savunucusu olarak, dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı kadarıyla; buradan olup-bitenleri, sizlerin de desteğiyle “tebliğ görevini” yürüterek, aktarıyoruz... Öyle inanıyorum ki sizler de, Bediüzzaman Hazretleri o günlerde yaşanan ve yaşatılanlara karşı ne demişse, bugün de ümmet olarak, ülke olarak, millet olarak aynısını ifade etmektesiniz!

* * *

İnancım o dur ki, bu milletin bir tek gayesi vardır. O da küfürle, imansızlıkla, Bolşevizm ile mücadele etmektir. Eğer bu inanç doğrultusunda hareket edilirse işte o zaman gerçekten ülkemize ve milletimize büyük bir hizmet yapmış oluruz. Gaflet vadilerinde yürümek, inanan hiç kimseye yakışmaz. Kabul de görülmez.

* * *

Biz de bu itibarla toplumumuzla birleşerek Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi “Ey âlem-i İslam uyan” diyoruz. Nitekim Üstad şöyle seslenmişti;

“Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim!

Beş yüz senedir yattığınız yeter! Artık Kur'ân'ın sabahında uyanınız. Yoksa Kur'ân-ı Kerîmin güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.

Kur'ân'ın mecrâsından ayrılarak birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz. Yoksa, toprak gibi sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır. Birleşen su damlaları gibi, Kur'ân-ı Kerîmin saadet ve selâmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana âb-ı hayat olan, hakikat-i İslâmiye sularını akıtınız.

O hakikat-i İslâmiye sularıyla bu topraklarda iman ziyası altında hakikî medeniyetin fen ve san'at çiçekleri açacak, bu vatan maddî ve mânevî saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir, inşaallah.”

* * *

İşte bakınız, sevgili okurlar.

Üstad Bediüzzaman yüz küsur sene evvel nasıl da tane tane hakikatleri haykırarak, uyarılarda bulunmuştur. Ki o haykırışı, tüm İslam âlemini uyandırma gayesini taşımaktaydı… O sesleniş, o uyarış dün olduğu gibi bugün ve öyle inanıyoruz ki kıyamete kadar da devam edecektir… Çünkü yükselen o ses Kur’an-ı sesidir… Bu sese kulak vermemiz gerekiyor.  Tüm mevcudiyetimizle, maddi ve manevi varlığımızla Kur’an’ın sesine uymamız lazım, yaşamamız lazım. Aksi takdirde kupkuru vadilerin mecrasında yürüyüp gideriz ve hiçbir hedefe de ulaşamayız. Dolayısıyla Kur’an’ın hükümlerine sarılmamız gerekir. 

* * *

Âl-i İmrân Suresinin 103. Ayetinde emrettiği gibi… “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın.”

* * *

Kur’an bize sesleniyor. Tüm İslam dünyasına sesleniyor. Ne yazık ki bu büyük azametli ilahi sese kulağını tıkayan bir ümmet haline gelmiş durumdayız… Ne oluyor bize? Yazıklar olsun demekten başka bir şey bulamıyoruz.

* * *

Gençliğin bugün kaçta kaçı ibadete sarılmış dersek verebilecek cevabımız yok? Çünkü nerdeyse toplumda namaz kılma oranı, yüzde 15’e düşmüş. Bu rakamlar vahim durumu gözler önüne sermeye yetiyor da artıyor... Onun için, kendimize çekidüzen vermemiz gerekiyor.

* * *

Bireyden tutun da ailenin tümüne! Ki aileden tutun da, topluma... Toplumdan da milletin bütünlüğüne, yetkili ve etkili hükümet birimleri dahil olmaz üzere, devletin kurumları, bir bütünlük içerisinde, gaflet uykusundan uyanmamız gerekir… Üstümüze atılmış o ölü toprağını üzerimizden atıp, kendimizi silkeleyip, Kur’an vadisinde yürümemiz lazım…

* * *

İman nuruyla, Kur’an’la kendimizi buluşturmalıyız... İslamiyet’e hizmet etmemiz gerekir. Yalnızca füruat yetmez. Toplumsal yekvücut olarak İslam’ın ana gerçeklerine sarılmamız lazım. Aksi takdirde hep kaybetmeye mahkûm oluruz… Maddi ve manevi kaybımız dünden beter olur…

* * *

Bu itibarla Âl-i İmrân Suresinin 103. Ayetini her Müslüman her gün okumalıdır ve kendine şiar edinmelidir... Onunla yaşamını dizayn etmelidir… Eğer bu ayet-i kerimeyi tabiri caizse kulağımıza küpe yapmadığımız takdirde İslam dünyası olarak çok geride kalırız. Küfür dünyasının kapısını çalmak zorunda kalıp maddi ve manevi esaret yaşamak zorunda kalırız ki bu da hiçbir Müslüman’a ve İslam ülkesine yakışmaz.

* * *

Yeter artık, Avrupa keferelerine yem olma halimiz?! 7’den 70’e kadar çocuklarımızı okulla tanıştırdığımız gibi Kur’an’la tanıştıralım, din dersleriyle tanıştıralım, ahiretle tanıştıralım.

Bilinmelidir ki çocuklar 15 yaşını geçtikten sonra, “inanç noktasında” hiçbir şey öğretemeyiz, kaldı ki başaramayız… Çünkü kalpler katılaşır.  Vecize bir söz vardır, “Ağaç yaşken eğilir...” İşte biz de çocuklarımızı bu vecize sözün ışığında yetiştirmeliyiz, onlara sahip çıkmalıyız…

* * *

Bakınız bugün, tarihimizden, medeniyetimizden, özellikle de Osmanlı medeniyetinden bir eser var mı? Yok. Esamisi okunmuyor... Niye, çünkü batıla ve batıya odaklanıp durduk… Avrupa’dan ithal edilmiş bir eğitim sistemiyle, kendi evlatlarımızı ve milletimizi “aba ecdadın tarihinden, kültüründen, medeniyetinden, eğitim ve öğretiminden” uzaklaştırdık... Nerdeyse Allah anlayışını tozlu raflara kaldırmış haldeyiz?!

* * *

Peki, bu hal ne olacak ve nereye kadar devam edecek? Milletin sonu ne olacak diye düşünmemek elde değildir. Bu itibarla diyorum ki, Kur’an gerçeklerine daima sımsıkı sarılalım ve Kur’an’ı kendimize rehber yapalım, önder yapalım. Hz. Peygamber (S.A.V)’in yolunda gidelim.

En derin saygı ve sevgilerimle.