BU HAL ÜLKEYİ NEREYE GÖTÜRÜYOR?! (IV)

Sohbetimizin dördüncü faslını icra ediyoruz!.. Ve dün olduğu gibi bugün de, “Bu hal-i durum ülkeyi nereye götürüyor” sorusunu yineliyoruz.. Peki cevap.. Ne yazık ki, bulamadığımız gibi kimse de yanıt vermiyor… Ya da, yanıt vermekten çekiniyor..

***

Doğrusu, 1,5 asırlık “yıkımlar” dönemine karşı ortaya konulacak çözüm iradesi, açık ve nettir!.. Defalarca dile getirdik, bu ülke aba ecdadının tarihine, kültürüne, medeniyetine ve inanç şuuruna meyil etmesi gerekir.. O kahraman, fedakar büyük devlet adamlarının dün ortaya koydukları misyonlarını aksiyona çevirmeli..

***

O aktif, o imanlı faaliyetle, yedi düvele meydan okuyup zaferden zafere koşan Selçukluların, Osmanlının bıraktığı mirasın meşalesi ışığında, devletiyle ve milletiyle bir olması gerekir.. Milli ve yerli iradenin kendisine rehber ettiği, Kur’an-ı Kerim'in nurlu hakikatleriyle, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in öncülüğünde yol yürürse, küllerinden yeniden doğabilir?…

***

Ama gel gör ki, o nurlu hakikat ışığını kendisine şiar edinen, anlayışın varlığı pek görünmüyor?.. Ne siyaset, ne de devleti idare eden yönetimler bu alana yönelim göstermiyor..  İlim ve irfan adına bir uğraş yok.. Var olanlar ise hep lafta.. Yüzeysel, siyasetin makyajlı nutuklarına herkes kanıyor. İş işten geçtikten sonra da her şey boş ve havada kalıyor.

***

O beklenen ümitler,  hayal kırıklığıyla hüsrana dönüşüyor..  Toz olup gidiyor. Siyaset de değişik versiyonlarıyla yaptığını yapıyor, ceplerini düşünenler çoğunlukta kalıyor. İster iktidar olsun, ister muhalefet olsun, ama görünümde birbiriyle kavgalı görünse de, eleştirmeler diz boyu olsa da yan yana geldikleri zaman “kendilerine özgü rantlarda” birbirlerine göz kırpmayı da ihmal etmiyorlar…İster A partisi, isterseniz de B partisi olsun.. Fark etmiyor.. "Görünen köy kılavuz istemez" misali her şey ortada.

***

Kaldı ki olup bitenlere dair halkın kulağına kimse de pamuk tıkamamıştır.

Her şey görülüyor, duyuluyor.. Ama en büyük şansızlık budur ki, çizilen siyasi dörtgenden hiç kimse çıkamıyor.. İster iktidar, ister muhalefet bilaistisna hepsi “kendi makam, mevki ve siyasi geleceklerinin teminine” odaklanıp duruyor.. Sokağı, vatandaşı, yaşanan hal-i perişanlığı takan yok…

***

Ne gariptir ki, toplum mevcut siyasetten beklentilerini alamayınca yüzünü çevirip ağır eleştiriler yapsa da, seçimler geldiği zaman dökülen nutuklara her nedense kanıp, oyunu veriyor.. Sonuç gelen gideni aratıyor..

***

Bu itibarla diyoruz ki; keşke milleti yöneten iktidarlar ciddi olmuş olsaydılar?… Milli egemenliğin milli hakimiyetini muhafaza altına almış olsaydılar?.. Memleketin tarihini, kültürünü, ilmü-irfanını, terbiyesini ve çalışma azmini bir araya getirip devleştirilmiş olsaydı…Tüm bunları potansiyel haline getirmiş olsaydı, kim ne derse desin Türkiye mevcut yüzyılda yaşanan “sosyal ve siyasal, sanayi ve kültürel” yönde böylesi yıkımlar yaşamış olmazdı… Ama kime dersin?..

***

İnanın ki, Türkiye bir küçük Amerika gibi veyahut batının herhangi büyük devleti gibi devasa bir aktifliğe sahip olurdu… Kültürüyle, tarihiyle, coğrafyasıyla, edebiyatıyla, ilmiyle, irfanıyla yer küresinin ekseriyetine sahip olurdu.. Türkiye bambaşka bir devlet haline gelirdi?…

***

Osmanlı'nın, Sultan Abdülhamid'in 33 seneki tahtta kalmasını aratmazdı. Ama heyhat!

Geçmişe yönelik o kültür yok?.. Kimse talip de olmadı, olmaya meyil eden de yok? Deyim yerindeyse boşa sallanan kürekler hep elde kalıyor..

***

Ve hal böyle olunca da, “Bu hal ülkeyi nereye götürüyor" sorusunu tekrarlamak zorunda kalıyoruz… Günlerdir dile getiriyorum, ki günlük mesai içerisinde konuştuğum, görüştüğüm çok sayıda kişiden de, soruyorum!?.. Ne bir yetkili, ne bir siyasetçi, ya da devlet adamı veyahut iş  adamları, hiç kimse bu soruya yanıt vermiyor veyahut vermek istemiyor ya da veremiyor..

***

Biz, kamuoyu adına bunları soruyoruz.. Gönül isterdi ki samimi ve ihlaslı, şeffaf bir duruşla, birileri yanıt vermiş olsaydı.. Ama ne yazık ki, siyasetçilerimiz de, ister iktidar olsun ister muhalefet olsun hepsi, “deve kuşu misali başını kuma gömmüş…” İşte böylesi “avcı beni görmüyor” gafleti içerisinde yürüyen bir siyaset var.. Oysa ki gövdesi dışardadır. Avcının dikkatinden kaçmıyor, günü ve zamanı gelince de yakalıyor… Bu temsil siyasi dünyamızda da aynıdır.

***

Milletin gözünden hiçbir şey kaçmıyor, siyasetin bu tarzına da inanmak istemiyor. Ama ne yapacaksın, memleket bu hal üzerinde yürümek zorunda bırakılmıştır.. Kabullenmek zorundadır .. O yüzden Türkiye normal bir siyaset durumuna giremiyor bir türlü.. Seçtikleri insanlar, siyasi kulvarda rol oynuyorsa da ama görünümde öyledir… Oysa ki gerçek dışıdır, ancak herkes makam, mevki, cebini düşünüyor.. 

Peki ne yapmak lazım?.. Tek kelimeyle hem seçmen, hem seçilen her alanda ciddi olmaları gerekir. Misyonunu her halükarda bir an evvel tez elden aksiyona çevirmesi lazım. Eğer bir siyasi misyon aksiyona çevrilmiyorsa demek ki orada, yalanın bini bir paradır?… Kurulan düzen hep yanlış yolda yürüyor, o yolu da bir türlü bitiremiyor ve devam ediyor. Bakalım bu milletin sonu nereye gidecek..

Allah encamımızı hayreyleye…

En derin saygı ve sevgilerimle…