BÜYÜK MEZOPOTAMYA..!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzre dünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız “Büyük Mezopotamya” ifadesinin ışığında, bugün aynı minvalde, hasb-i hal edeceğiz...

Zira bu stratejide çok önemli bulguları elde ettik.

Önce, “Büyük Mezopotamya coğrafyası nereden gelmiştir, kimlerindir, nasıl oluşmuştur” sorusuna cevap arayalım!..

***

Şöyle ki...

Haçlı emperyalizmin kölesi durumunda olan bazı terör odakları bu coğrafyayı İslam’ın malı değilmiş gibi göstermeye çalışıyorlar.. Hıristiyanlık dünyasına aitmiş gibi gösteriliyor...

Daha açık bir ifadeyle, burada yaşayan Ermenilerin coğrafyasıymış gibi gösteriliyor...

Ve o gölgede terör odaklarına da malzeme çıkarılıyor..

Dün olduğu gibi bugün de!

Ancak, başta kültürel olmak üzere, her halleriyle suçüstü yakalanıyorlar.

Hem de kirli düşünceleriyle, hain ideolojileriyle toplumun “tepkisini” alıyorlar...

Çünkü bu halk, bunlara karşı uyanıktır ve uyanmıştır...

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Diyarbakır SÖZ Gazetesinin dünkü birinci sayfasında, manşette şöyle bir haber yer alıyordu..

“Kayıp mezar bulundu...

Dicle Üniversitesi'nde kurulan komisyonun, Anadolu Selçuklu Devleti'nin hükümdarlarından Süleyman Şah'ın oğlu Sultan 1'inci Kılıçarslan'ın Diyarbakır Silvan'daki mezarı Kubbetü's-Sultan'ın yerinin tespit edilmesi için başlattığı çalışmada, bölgede bulunan 2 mezar açıldı. Mezarlardaki kalıntılar, incelenmek üzere üniversiteye götürüldü.”

Bu haberin devamı aynen şöyle;

“Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu olan, kazandığı savaşlarla Haçlı hareketini durduran Süleyman Şah’ın oğlu, 1107 yılında Habur Çayı'nda boğularak, hayatını kaybeden Sultan 1’inci Kılıçarslan'ın Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde olduğu bilinen mezarı Kubbetü's-Sultan'ın bulunması için Dicle Üniversitesi bünyesinde komisyon kuruldu.”

Bu haberden anlaşıldığı üzere;

Selçukluların Anadolu’ya ayak bastıkları günden itibaren, bu coğrafya “Büyük Mezopotamya” olarak adlandırılmaktadır...

İlk önce bu coğrafya haçlı Bizansların elinden alındı... Ki böylece, bu coğrafya İslam’ın malı oldu...

Bugün mevcut bir terör örgütünün, bu coğrafyada varlığı söz konusudur...

Ve bu coğrafyanın Ermeni-Kürtlerin coğrafyası olduğunu yobazca yazıyorlar, çiziyorlar, söylüyorlar..

Daha da ilerisi “sahip çıktıklarını” iddia ediyorlar...

Ama kışkırtarak, provoke ederek, inkar ve asimilasyonu dayatarak!

Nitekim bu örgütün propagandasını yapan ve ondan kaynaklarını temin eden bir ajans söz konusu...

PKK örgütü adına kirli, dayanaksız, kasıtlı haberleri yayınlıyor...

Başta Milli İstihbarat dâhil olmak üzere bunları çok çok iyi bildikleri halde, nerdeyse devlet kuşu onların başına konmuş gibi, basın hürriyeti adı altında, istediklerine karşı kin ve nefret, hayali suçlamalarla, salyalarını akıtıyorlar.

Ne yaparlarsa yapsınlar boşuna diyorum!.

Diyorum ki en azından “Mezopotamya” kavramını kullanmasınlar.

Ki kullanmaya da hakları yok.

Çünkü bu coğrafya onların değil, Müslümanlarındır.

Onlar, haçlıların birer piyon köleleridir.

Biz ise İslam’ın hakkaniyetini temsil eden gerçek yayın kuruluşuyuz.

Başta Türkiye dâhil olmak üzere, bu coğrafya dâhil olmak üzere, Türk’ü olsun, Kürdü olsun, tevhit inancının süzgecinden geçtikten sonra biz milletimizin hizmetkârıyız ve her zaman için hizmetlerine amadeyiz.

Ne yazık ki demokrasi, “düşünce özgürlüğü” adı altında mevcut sistem, öylesine düzen kurmuş ki; bu düzen resmi sistemin yani müesses nizamın gölgesinde ne kadar da gayrimeşru işlem gördüğünü görüyoruz...

Vatanımızın bölünmez bütünlüğüne yönelik, milletimizin birlik ve beraberliğine halel getirebilecek kadar alçalmış yayınlar yapılıyor ve de göz yumuluyor?.

Nerdeyse yüz yıldan beri bu isim altında, mevcut sistemin gölgesinde palazlandıkça palazlanıyor.

Başta Amerika dâhil olmak üzere diğer haçlı ve Siyon emperyalizminin birer köleleri durumuna getirilip özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yerleştirilen böylesine hain, edepsiz, namert, örgütçü hıyanet erbaplarının varlığı orta yerde; işlev görüyor...

Kırk yıldan beri bu coğrafyada kırk binden fazla masum insanların kanını döktüren bu hain örgütün nice uşakları ve yandaşları vardır ve mevcuttur.

Ne yazık ki 19 yıldan beri iktidarda olan AK Partinin de AK Partili olmadığı halde iktidarın imkânlarından faydalanmak üzere partiye sızabilmiş olmaları da ayrı bir garabet!

Partinin bölgedeki yapısının, kılcal damarına kadar yerleşmişler, partinin kilit noktalarını da ele geçirmişlerdir bu yıkıcı yapı!.

Bunların bir tarafı FETÖ’cü, diğer tarafı da PKK.

Buna rağmen partinin kılcal damarları bunları himaye ediyor.

Ve büyük çapta acımasızca mal, mülk, servet edinebilmişlerdir.

Aynı zamanda parti bünyesinde bazı bakanlıkların çalışmalarını dahi etkilemek üzere yaptıkları birçok atamalarla, örgütün arka plandaki gizli militanları gibi faaliyet göstermişlerdir…

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Diyarbakır’ın Milli Eğitim Müdürlüğüne adeta örgüt adına militanca çalışan, sosyalist, ateist, inkârcı bir müdürün kısa süre öncesine kadar var olması, şayan-ı dikkattir, çok ilginçtir.

Bunların hepsi “Mezopotamya” adını kullanan PKK’nın bir yayın organını savunmaya geçmiştir.

Ve ne yazık ki mübarek bir coğrafyanın adını kullanarak o gölgede yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Ama heyhat!

Hiçbir zaman “Büyük Mezopotamya”, Ermenistan coğrafyası olmamıştır ve olamaz da.

Dünkü Diyarbakır Söz gazetesinde de haber olarak verilen Anadolu Selçuklu Devletinin hükümdarı Süleyman Şah’ın oğlu I. Kılıçarslan’ın mezarının Silvan’da bulunmuş olması, bizim söylediklerimizin en kuvvetli kanıtlayıcı delilidir.

Ama ne yapacaksın?

Milli Eğitim Bakanlığınca atanan ve sonradan görevden alınan o müdür, hiçbir zaman uzaktan yakından AK Partinin misyonuna, düşüncesine, politikasına ve varlığına inanmamıştır.

İllaki büyük bir inançsızlık içerisinde olmuştur…

Ve örgütün gizli bir üyesi olduğunun belgesi de HDP’nin Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer’in özbeöz amcası oğlu ve en yakını olmasıdır.

Aynı zamanda eski bakanlardan Diyarbakır Milletvekili Mehmet Mehdi Eker’in amcasıoğlu Faruk Sümer’in de çok yakın arkadaşı olmakla beraber, Milli Eğitimde çalışmadığı halde, öğretmen bile olmadığı halde, Tarım Bakanlığından, Diyarbakır’a İl Milli Eğitim müdürü olarak atanabilmişti...

Milli Eğitim Bakanlığına kim dayattı ve Sayın Bakanı kim ikna ederek, atamasını sağladı?

Milli Eğitim camiasına zerre kadar bir faydası olmamakla beraber, ancak sömürmüştür ve rant peşine düşmüştür..

Ki Çüngüş’te Bin Türk Lirası karşılığında sertifika dağıtırken, suçüstü yakalanmıştır.

Ve Diyarbakır Söz’ün hışmına uğramış ve Diyarbakır Söz Gazetesi, bunu elbette ki kamuoyuna deşifre etti...

Görülen lüzum üzerine böylesi kirli işler yapan bürokrata elbette ki ne iktidar partisi olan AK Parti ve ne Valilik ve ne de Bakanlık bünyesinde barındırma şansı verilmemiştir.

Ve derhal görevine son verilmiştir.

Bu kez o olayın kinini kusan, anılan meşhur Mezopotamya adı altında kendine meşruiyet (!) veren bir ajansın “Çamur at, tutmazsa izi kalır” gibi yayınlarımız hakkında kirli haberler yapmışlardır.

Elbette ki bunun karşılığını da alacaklar.

Hem de meşru zeminde, hukuki merciler nezdinde gereken dersi alacaklar.

Hem onlar, hem de iktidar partinin bünyesine sızan ve örgüte çok yakın olan isimlerle beraber ortaya çıkarılacaktır.

Devamı yarın.

En derin saygı ve sevgilerimle.