Görüş Bildir

DEVLETİ AYAKTA TUTAN; YASALAR DEĞİL, HUKUK VE ADALETTİR!

Evet, sevgili okurlar.

Geçmişimize yönelik tarihi olup bitenleri iyi okumak gerekir.

Olup bitenleri net okuyabilmek için, özellikle devletlerin adalet terazilerini inceleyip, adaletin ve hukukun ağır bastığı terazi kefesine dikkatle bakmak lazım.

Bir devlet, hukuk unsurunu yaşayamadığı müddetçe hukuk devleti olamaz ve sayılamaz!

Olsa olsa antidemokratik yasalarla, kendini ayakta tutmaya çalışan bir dikta devlet olur.

Ki bize göre o da uzun ömürlü olamaz.

Eğer hukuk devletinin anlayışını tanımlayan terazi kefesi ağır basarsa, o devlet istikrarlı bir devlet olup, dünyanın birçok coğrafyasını da himayesi altına alıp, adaleti dağıtabilir.

Kendi içinde ve çevresinde hukukun üstünlüğünü koruyabilir.

Aynı zamanda adaletin de teminatı olur..

Demem o ki; O ülkenin içinde adalet takarrür ve temekkûn haline gelmiştir...

Kanun devleti yerine, hukuksal bir devlet olma vasfını almıştır...

Ki tarihimiz buna şahittir..

Aksi takdirde yıllar yılı intisap etmiş olduğumuz tarihi devletin varisleri olarak kendimizi inkâr etmiş oluyoruz.

Zira başta ifade ettiğim gibi geçmiş bin yıllık tarihimize, kültürümüze, ahlakımıza, inancımıza baktığımız zaman, yüz yıl öncesine kadar devlet terazisinin adalet kefesi hep ağır basmıştır.

Ve devlet, gerçekten devlet olarak vasfını koruyup-kollamıştır.

Bir kez daha ifade edersek, basmakalıp bilgilerle, şablonlaştırılmış bir demokrasiyle kanun devleti haline gelip, toplumun bir kesimini yüceltip diğer bir kesimin zafiyetine göz yuman bir devletin hali, hiçbir zaman hukuk devleti olarak görülmez!…

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Toplum bugün gerçekten endişelidir.

Özellikle Güneydoğu Anadolu…

Özellikle Diyarbakır’ımız…

Çok endişeli bir hal yaşıyor-yaşanıyor!.

Fakru zaruret, işsizlik diz boyu.

İş çevreleri de “iş kanunlarının ve mahkemelerinin” şablonlaştırılmış kararlarından etkilenerek istihdam yaratma cesaretini pek gösteremez hale gelmiştir?

Hiç kuşkusuz ki bir istihdam yeri açıldığında, o yatırımcı kuruluş, illa ki burada işçi çalıştırmak zorundadır.

Bir işyeri, işçi çalıştırmadan işyeri olamaz.

Teknolojiye sahip yatırımlar, elleri iş tutan mutlaka işçiye ve ustalara ihtiyaç duyar.

Özellikle teknolojide, sanayide veya ağır işlerde, yatırımcı iş çevreleri, işçilerini çalıştırırken, elleri yüreklerinde “bu işyerim ne zaman greve tabi olur”, “kaç işçi iş kanunundan etkilenerek hemen işi bırakıp iş mahkemelerine başvurur, işi yerde bırakırlar” gibi endişeler taşımıyor değil?..

Ki bu endişeler karşısında da derinden derine düşünmektedir...

Neden derseniz!?

En barizi iş mahkemeleri…

Çünkü, iş mahkemeleri ve mahkemeleri temsil eden bazı hakimler, açık bir görüntü vererek, işçiden yana tavır takınıyorlar.

Ve “kanunlar, yasalar, işçiyi koruyor” diyerek hüküm veriyorlar..

Sormazlar mı; "bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?"

Madem öyleyse, hani adalet terazisi yansız olarak her şeyi ölçüyordu?

Hani adalet, demokrasi, hukukun üstünlüğü paralelindeki kurulan mahkemeler, davalı ve davacı arasında hiçbir fark gözetmeden gereği gibi normal şartlar paralelinde; "tarafsız" kararlar vermek zorundaydı?.

Görünen odur ki; hiç de öyle değil.

Büyük bir itirafla bazı hukuk çevreleri, hatta bazı avukatlar ve hakimler, “iş kanunu, iş mahkemeleri tamamıyla işçiden yanadır” diyor.

O zaman şekli olarak iş mahkemeleri kurulmuştur?

Denilmez mi; “bir süs olarak mı görüntü veriyorlar?”

Yani,  “dostlar alışverişte görsün?” misali..

Tıpkı,  27 Mayıs’ta, Yassıada’da kurulan mahkeme heyetinin Adnan Menderes ve iki arkadaşına karşı, takındığı tavır gibi....

Yapılan savunmaları hiçe sayan Mahkeme Heyeti şöyle diyordu..

“Beyler, sizin her ne kadar burada savunmanızı alıyorsak da kendi başımıza bir karar veremeyiz, sizi buraya gönderen irade bunu istiyor.

Biz bu iradenin temsilcisi ve uygulayıcısıyız..”

İşte, darbeci anlayışın mahkemeleri nihayetinde masum bir Başbakan ve iki Bakanını idam etmişti.

Ecevit’in Başbakanlığı döneminde kurulan iş mahkemeleri ve devrimci iş sendikaları(!) ve sendika ağalarının direktif ve talimatları doğrultusunda “işçi haklarını koruyoruz” gibi, naralar atılıyordu...

Ama, devleti, hükümeti yanlış badirelere sürükleyerek, baskıcı bir iş yasasını, oluşturdular..

Kırk yıldan beri o bayat ve ideolojik kanunlar yürürlüktedir.

İllaki taraflı mahkemeler, yanlı karar veriyorlar.

Verilen kararların yüzde 80’i kendini yanlılıktan ve tarafgirlikten kurtaramamıştır...

Peki, devleti temsil eden iktidarların hukuk anlayışıyla, bu tür dayatmalar birbiriyle ters düşmüyor mu?

Veyahut aynı paralellik arz ediyor da iktidarlar adet yerini bulsun diye sadece görüntü mü veriyorlar?

Oysaki bu iş yasalarıyla adaletin gölgesinden bile geçilemez!

Bu mevzuya burada virgül atalım..

Denir ya, sadede gelelim.

* * *

Bugün Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mustafa Varank, Diyarbakır’a geldi...

Buradan kendisine sesleniyoruz..

Özellikle yaşanan bazı çarpıklıkları kendisine aktarmak adına...

Bazı OSB’ler “meraya dokunulmaz” kesin hükmüne rağmen, dokunmaktadır..

Arazileri işgal altına almaktadır...

Ne yazık ki, eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in “şeyhin kerameti kendinden” misaliyle meraları adeta tarumar etti…

Ne yasa, ne kanun bırakmadı?

Toplulaştırma adına, köylülere ait arazileri hazine malına dönüştürdü....

Ve bu araziler, yatırımcı geçinen bazı müteşebbis ve yönetim kurullarına adeta peşkeş edildi...

Köylülerin müktesep haklarını vermemekle beraber, yatırımcı vatandaşlara da bedelsiz arsa tahsis etmeleri gerekirken, tam tersine acımasız fiyatla satış yapmaktadırlar..

Bu da bize göre büyük bir çelişkidir.

Büyük bir yanlışlıktır.

Büyük bir adaletsizlik ve kanun dışılıktır.

Biz bunu defalarca yazdık çizdik.

Hatta Sayın Bakan’a “Açık Mektup” olarak da gönderdik, Diyarbakır Söz'ün manşetinde de konu ettik.

***

Sayın Varank bugün Diyarbakır'da..

Tahminimiz odur ki, Sayın Bakan bu gerçeği görüp izleme uğruna, inceleme ve araştırmaya yönelik bugün Diyarbakır’a gelmiş durumdadır.

Gerçekten, her zaman aynı bu sütunlarda ifade etmeye çalıştığımız ana gerçek; bundan ibarettir.

Kamu vicdanı adalet istiyor.

Özellikle bu konuda uygulanan uygulamaların kaçta kaçı hukuka, adalete dayanıyor?

Doğrusu, bunu takip ediyoruz.

İnceliyoruz.

Kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Ve devletimizin yöneticilerinin, özellikle bölgemize gelip giden yöneticilerin dikkatine sunmak istiyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar..

 


Bu Makale 1345 kere okunmuştur.