DÜNYA EMPERYALİZMİNİN HÂKİMİYETİ!? (II)

Sevgili okurlar...

Denir ya; “hal-i âlem meydandadır.” Hakikat gizlenemez, gerçek de orta yerdedir... Küfür dünyası, bugün yekvücut olarak maddi ve manevi yönde, İsrail’in arkasındadır… Siyonist İsrail de Filistin toprakları üzerinde hegemonya kurmuş, bir milleti yok etme adına, saldırıyor…

***

Hedeflenen, O coğrafyada sadece ve sadece Siyonist Yahudilerin olması ve onların hakimiyetinin kurulmasıdır... Ki bu plan bugüne özgü değil, asırlara sirayettir. Açık ve nettir… Onun için de emperyalist dünya bilerek, fikren ve zikren bu alçaklığın arkasında duruyor, destekliyor… Bebekler, çocuklar, kadınlar, masum insanlar soykırıma uğratılıyor…

***

Şu hâlde masum bir insanın kana doymaz bir zalime yalvarması “beni affet” demesi ne kadar beyhude bir yakarışsa, bir o kadar da yanlıştır... Zillete düşme halidir... Çünkü, zalim yaradılış ve karakteristik özelliğiyle; “zulmünden” vazgeçmez...

***

İşte bu noktada, İsrail’in Filistin topraklarına ve halkına karşı giriştiği zalimliğe, bir Müslümanın yalvarması, dert yanması, ağıtlar yakması bize göre zillete düşmektir... İslamiyet’e ve İslam topluluğuna hakarettir, küçük düşürmedir, yanlıştır… İman şuuruna terstir…

***

Bakınız Kitabımız Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân suresinin 139. Ayetinde bizi uyarıyor... Ve diyor ki; “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz…”

Bu ayetin mefhumu muhalifi ise şöyledir… Aksi takdirde mümin değilseniz üstün de değilsiniz. İslam dünyasının bugün en üst seviyede yürümesi lazım iken yürüyemiyor… Onun için de Filistin toprakları ve halkı, kirli İsrail çizmelerinin altında inim inim inlemektedir... Ne hazindir ki İslam dünyası da sadece kınamakla yetiniyor...

***

Bu da bize göre İslam dünyası ve Müslümanlar için bir züldür, bir küçüklüktür… İslamiyet’in ruhunda, medeniyetinde, kültüründe ve inancında “böylesi bir zül yoktur? Kabul de edilemezdir?” Eğer bugün gerçek manada İslam’ın ruhu yaşanmış olsaydı, İsrail’in, Amerika’nın, kısaca küfür dünyasının hakimiyetini yerle yeksan edip, yakılan ateşi söndürecekti…

***

Ama o ruh yok! Diri değil, diriltme adına da İslam ülkeleri “ümmet” olabilme şiarına odaklanmıyor... Ki bundandır yer küresinde küfür hâkimiyeti söz konusu. Ne diyordu İslam Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V); “Benim heybetim, korkum, bir ay uzaklıktaki düşmanımın kalbinde yaşıyor.”

***

Maalesef… İslam dünyası bugün hâkimiyetini kuramıyor... Heybetini, korkusunu yaşatmıyor… Nedeni de ümmet olma halinden uzaklaşmışlığıdır…  Zira ümmet demek birlik, dirlik ve güç demektir... Ümmetin vasfı, cesarettir, heybettir, düşmana karşı üstün gelmektir.

***

Bakınız devri saadetten, Osmanlı İmparatorluğunun son günlerine kadar... Tarih sayfalarını bir bir inceleyelim, bakalım İslam dünyası hangi dönemlerde yenik düşmüş, hangi dönemlerde zaferden zafere koşmuştur… Görüyoruz ki ne zaman galip gelmişse, İslamiyet’i ve ümmet vasfını, ikmal etmiştir... Ne zaman mağlup olmuşsa, yenilgiye uğramışsa görüyoruz ki İslamiyet’i ve ümmet şiarını terk-i diyar etmiştir…

***

Demem o ki, İslam’a sarılmadığımız müddetçe İslam da bize sırtını çevirir.  Allah korusun İslam eğer sırtını çevirirse, o millet ümmetlikten çıkar, başka sıradan bir millet haline gelir… Bu itibarla bizim acizane tavsiyemiz, Kur’an’a sarılmamız gerekir... İslam ve Kur’an’a sarılmayan bir ümmet düşünülemez. Kur’an rastgele sıradan mezarlıklarda okumak için veyahut sadece ölülerin üzerine okunmak için inmiş bir kitap değildir.

***

Kur’an; sosyal, siyasal dengeleri kuran ve koruyan ilahi hükümler manzumesidir. Sadece Cuma günleri Yasin okumakla veyahut sadece ölülerin üzerine hatim indirmekle veyahut da Ramazan aylarında Kur’an’ı okumakla bir yere varamayız böyle bir ümmet düşünülemez. Böyle yapan ümmetin çok yanlış yolda olduğuna kanaat getirilmesi gerekir.

***

Kur’an; ilahi kanunların, sosyal adaletin ilahi kitabıdır… Hukuk ve adalet manzumesidir.

Kur’an’ı sadece Arapça metniyle okumak da bize bir yarar getirmez... Ki Kur’an da bize sahip çıkmaz… Onun için Kur’an’ın içindeki hükümleri birebir yaşamalıyız… A’dan Z’ye kadar, bireyden tut aileye kadar, aileden tut topluma kadar, toplumu yöneten yöneticilere kadar herkeste ve her yerde, Kur’an’ın hâkimiyeti mevcut olmalıdır.

***

Hz. Muhammed (S.A.V)’i Peygamber olarak kabul eden bir ümmet olarak ona sarılmamız lazım, onun yolunu takip etmemiz lazım! Aksi takdirde değerlerimizi kaybederiz… “Ben Müslüman’ım ama niye mağlup oluyorum” demek de beyhudedir.  İslam’la bağdaşamadığımız için İslam dünyası yenik düşüyor gerçeğini unutmamamız lazım... Onun için, suçu İslam’a atamayız, atmamamız gerek…

***

Onun için Kur’an’a sımsıkı sarılalım. Âl-i İmrân suresi 103. Ayet bize bunu emrediyor;

“Va’tesimû bihabli(A)llâhi cemî’an velâ teferrakû”

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.”

O kopmaz ip Kur’an’ın hükümleridir.

Kur’an’a sarılmadığımız müddetçe küfür dünyasına karşı galibiyet beklemek boşunadır.

Zira orta yerde Kur’an varken, biz Kur’an’ı arka plana alıp ırkçılığa, kavmiyetçiliğe, dil değişikliğine bakarak yola çıkmamız bizi mağlup eder.

Bütün bunlara rağmen boş yere çare aramak bize göre kendi kendimizi aldatmaktan ibarettir.

En derin saygı ve sevgilerimle.