DÜNYANIN EN TEHLİKELİ ŞEYTAN ÜÇGENİ!?

Evet, sevgili okurlar...

İki gün süreyle sohbetimize başlık olarak kullandığımız “İSLAM’IN BAKIŞ AÇISIYLA ADALET” ifadesine nokta koyuyoruz!?..

 “DÜNYANIN EN TEHLİKELİ ŞEYTAN ÜÇGENİ” başlığı altında, sohbetimize yeni bir sayfa açarak, devam ediyoruz...

Doğrusu sohbet serimizde “İSLAM’IN BAKIŞ AÇISIYLA ADALET” gerçeğini tarif etmeye çalışırken, Türkiye’deki dev sorunların varlığını daha bir kapsamlı gördük..

Meğer ki bizim mevzu ettiklerimiz, “buz dağının görünen yüzü” imiş!...

Sorunlar çok büyük!...

***

İfade etmeye çalıştığımız gerçek şudur...

Eğer ki İslam’ın bakış açısıyla Adaletin var olabilmesini istiyorsak, özellikle sapasağlam, ter û taze kavramlarla kendimizi donatmalıyız...

Kullandığımız kavramları milli bir ruhla donatmamız gerekir...

Ama gel gör ki yüzeysel bir adalet mefhumuyla, klişeleşen bir hukukun üstünlüğü söylemiyle yola çıkıyoruz...

Havanda su dövme misali!...

Onun için de “Adalet ve Hukuk” adına bir arpa boyu mesafe kaydedemiyoruz!.

Zira mevcut sistem, yani müesses nizamın yüz yıldır mevcudiyetinin arkasında CHP patentli bir hukuk sistemi anlayışını görmekteyiz!...

Yasama, Yürütme ve Yargı..

Bu üç erk “kavramsal” olarak kendini ifade ediyorsa da üreme gösterdiği, “patent” aldığı CHP felsefesinden dolayı “milli bir ruhu” temsil etmemiştir...

Yüz yıldan beridir aynı rotada gidiyor...

Halk deyimiyle, “Milli İradenin” semtinden bile geçmemiştir...

Her şey telaffuzda kalmıştır.

Ki telaffuzda kalan kavramların varlığı da yine yüzeysel bir şekilde uygulanmıştır...

Ama patent, aynı patent…

Uygulama şekli tümüyle aynı ideoloji paralelinde, kendine yol çizmiştir...

Ne hazindir ki, “zerre-i miskal” milli bir ruh, medeniyet ve kültür, değer ölçüsü olmamasına rağmen hepsine de “milli” bir kavramın libası giydirilmiştir...

***

Hiç kuşkusuz ki bırakın genel yapısını, sistemin bütünlük halini, sadece kullanılan kavramların “milli” ruhla bütünleşmesi sağlanmış olunsaydı, kamu vicdanı her şeye rağmen baş göz ederdi.

Sımsıkı ona sarılırdı ve baş tacı olarak kabul ederdi.

Ama heyhat!

Hiçbir alakası olmamakla beraber, hep “Milli” değerlerden yoksun bırakılmıştır...

Ne hazindir ki, yıllar yılıdır kimi iktidarlar tarafından Yasama, Yürütme ve Yargı milli iradeye dayalı, muhafazakâr, dindar bir milliyetçilik aşkıyla yoğrulmak istenilmişse de, bir türlü sağlam zemine oturtulamamıştır!...

Onun için de kamu vicdanı bu üç erkin “milli ruhtan” uzak işleyişinden hep “rahatsız” olmuştur...

Giyilen libas, yamalı bohça misali...

Ne dikiş tutturabiliyor..

Ne de sağlıklı bir Türkiye’nin seyri söz konusu!...

Çünkü kim kime hizmet ediyor belli değil.

Çünkü kimin eli kimin cebinde hiç belli değil.

Hazin bir tablo...

Çalışan, emektar, muhafazakâr, vicdanlı ve yüzde 99’u Müslüman olan bir milletin çalışma azmi, ne yazık ki hala böylesine çatlak ve patlak bir yasama zinciriyle “pranga” altına alınmaktadır...

Zarar gören her daim, millettir.

Hulasa, başlığımızdan da anlaşıldığı gibi “DÜNYANIN EN TEHLİKELİ ŞEYTAN ÜÇGENİ” ile karşı karşıya kalmış olma halimiz acaba bizi nereye götürecek diye kendi kendimize sormamız gerekmez mi?

Sormak gerekir..

Lakin, cevap bulmak zor!?..

Zira sistem, özü itibariyle “kendiyle” barışık değil...

İşte, Sermaye, Siyaset ve Bürokrasi…

Bu üç kavram “çıkar merkezli” bir araya gelip birbiriyle bağışıklık sağladığı için ortaya derin bir “Şeytan Üçgeni” çıkmaktadır..

Bugün öylesine birbiriyle pekiştirilmiş ve kenetlenmiş hale gelmişler ki hiçbirinde değer ölçüsü yok gibi!...

Her şey, çıkar ve rant odaklı bir işleyişin “rotasında” kendine özgü yol belirlemektedir...

Hal böyle olunca da gidişat “sürekli çıkmaz sokaklara” tosluyor..

Nitekim bu çıkmaz, sermaye+siyaset+bürokrasiyi şeytanlaştırarak, toplumsal kirlenmeyi “körüklemektedir?”

Tüm yasadışı yapıları bünyesine almakta!...

Mafya türü mü?

O biçim.

Fuhuş sektörü mü?

Yine o biçim.

Uyuşturucu sektörü mü?

Yine o biçim.

Ucuz siyaset ve kirli politikanın varlığı mı?

Yine o biçim.

Ortaya çıkan şeytani yapı der demez insana; bu memleket nereye gidiyor?..

Namus dairesinde devletine vergisini veren…

Devletine memurunu veren…

Devletine öğretmenini veren…

Askerini veren…

Bu millet daha ne zamana kadar böylesi “kirli üçgenin” içerisinde mahkûmiyet yaşayacak…

Anlamak zor...

***

Bu şeytan üçgeninin bünyesinde taşıdığı toplumsal yaşam tarzı, aile mefhumunu da ortadan kaldırmış durumda.

Ahlak mefhumu oldukça çürümüşlüğe yüz tutmuş.

Gençliği her gün biraz daha dinden uzaklaştırma ahlaksızlığının varlığı da ayrı bir gaflet ve dalalet!?..

Fuhuş sektörü her gün biraz daha namuslu ailelerin çocuklarını çalıyor, kız çocuklarını fuhuş bataklığına, erkek çocuklarını da uyuşturucu bataklığına sürüklüyor.

Beri yanda siyaset dünyası, parlak nutuklarıyla toplumu “ülke gerçeklerinden” uzaklaştırıp, dikkatini maddeye çevirme gayreti içerisinde bulunuyor..…

Mana ruhundan sıyrılmış, maddeci bir ruhla yaşamını sürdürmeye çalışan bu millet, yaşadığı travmalara karşı “artık yeter” diyor.

Sermaye, siyaset ve bürokrasi, “halis” bir rotaya girsinler…

Çıkar endeksli anlayışla, birbirine uzattıkları elleri geri çeksinler..

Ve milleti kendi kendilerine bıraksınlar...

Çünkü bu millet, “daha sağlıklı, Salih ve halis” niyetli bir zemin geliştirir..

Kirli siyasetle, kirli politikayla değil, ter û taze iman ruhuyla donatılmış siyaset erlerini bir araya getirmesini bilir...

Ve var olan kirli ruhtan hem milleti, hem de devleti kurtarmış olur...

Onun için Âkif diyor ki;

“Doğrudan doğruya Kur’andan alıp ilhamı

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı”

Millet, halk, toplum, ülke bütünlüğü kesinlikle asrın idrakine ulaşmak istiyor.

Bakınız, Afganistan’daki Taliban haçlı emperyalist dünyaya meydan okuyor..

Kuzey’deki Rus ayısına da meydan okuyor.

İsrail’deki domuzlaşmış Yahudi piyonlarına da meydan okuyor. 

Ve 20 yıldan beri o İslam birlikteliği içerisinde direndikçe direniyor ve hedefine ulaşıyor.

Ne mutlu o İslam gücüne ki ABD’yi ülkesinden kovabiliyor.

Darısı bizim başımıza.

Ki artık bu ülkeyi CHP’nin altı oklu ambleminden kurtarmalıdır.

O ideolojiyi de manen ve hükmen artık darmadağın etmelidir.

En derin saygı ve sevgilerimle.