HAÇLI VE SİYONİST EMPERYALİZM NEREDEN KOŞUYOR..?

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede sizinle yapmış olduğumuz sohbet arasında geçen konuların başını çeken; Haçlı ve Siyonist emperyalist gâvurun ittifakıyla İslam dünyası üzerine tarih boyu oynadıkları oyunlardır.

Hiç kuşkusuz dün ülkemize, insanımıza, varlığımıza göz diken düşman ne ise bugün de aynı cephede bulunuyor.

Hem de daha fazlasıyla güçlenmiş bir şekilde kendini oluşturmuş bir düşman...

Bakınız, 4 Ağustos 2020 Salı günü geç saatlerde Müslümanların yoğun olarak bulunduğu Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta üst üste çok büyük patlama gerçekleşti.

Beyrut'taki liman bölgesinde bulunan bir depodaki 2.750 tonluk amonyum nitrat infilak ettirildi.

135 insan hayatını kaybetti..

Yüzlerce yaralı var..

Binlerce harap olmuş ev bulunuyor...

Bu acımasızca, hatta gavurca yapılan saldırıyı rastgele terör saldırısı olarak nitelendirmek bize göre yanlıştır...

Her ne kadar ABD’ye ve İsrail’e dayalı bir projeyi gerçekleştiren IŞİD, nam-ı diğer DAEŞ gibi terör odakları üstlenmiş ise de aslında onlar birer maşa...

Maşayı tutan el birinci sırada terör devleti olan İsrail’dir...

İkinci sırada da terör odaklarını besleyen ABD’dir...

Peki, hedef ne?

Yüzyıl önce nasıl ki, cihanşümul bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğunun bölük-pörçük haline getirip, dağıttılarsa!...

Bugün, Osmanlının bayrağını eline alıp, Ortadoğu’ya yayılan, gelişen büyüyen Türkiye’yi hedef almaktadırlar...

Bu saldırılar, Türkiye’nin başında bulunan büyük devlet adamı Recep Tayyip Erdoğan’ı içine sindirmeme planlarına ilişkindir!...

Erdoğan’a ilişkin korkularıdır.

Bu planlar, 20. yüzyılın ilk senelerinde İttihat Terakki Cemiyetinin kurulmasıyla başlaya gelen hain planların devamıdır!!.

O gün, Osmanlıyı yıkabildiler?

Nitekim, İtilaf devletlerinin kirli ittifakıyla 1918’de, Mondros Mütarekesi gerçekleştirildi.

iki yıl sonra, Sevr’i dayattılar...

10 Ağustos 1920’de Fransa’nın başkenti Paris’te toplanan yine aynı kirli ittifakın temsilcisi İtilaf devletlerinin heyet-i mecmuası, Mondros’u geride bırakarak Sevr Antlaşmasını gerçekleştirdiler.

Sevr Antlaşmasını da mağlup Osmanlının heyeti, büyük mecburiyet ve zorlama karşısında imzaladı...

Sevr’den sonra, Osmanlı topraklarını daha detaylı ve kapsamlı bir bölüştürmeyi gerçekleştirmek isteyen aynı o İtilaf devletlerinin başını çeken İngiltere ve Fransa, yeni bir plan tertipledi..

Özellikle, içimizdeki bazı önemli piyonlar tarafından bu kez Lozan Antlaşması, dayatıldı...

Atılan bu imzayla, Türkiye’yi dar bir coğrafyaya sığdırıldı...

Akabinde, Lord Curzon tarafından daha geniş kapsamlı maddeler halinde cumhurun arkasında bulunmadığı bir cumhuriyet kurduruldu!...

1924’ten sonra da bin senelik tarihine, kültürüne sahip olan Osmanlı evlatlarını günümüze dek bir bir dinden, imandan, İslam’dan uzaklaştırma maksadıyla, enva-i planlar tertiplendi?

Cumhuriyetin cumhuriyetçileriyle millet arasında çok önemli kavgalar, bölünmeler, hatta katliamlar ve sürgünler gerçekleştirildi...

O günden bugüne Türkiye iki yakasını bir araya getirememiştir.

O günün İtilaf devletlerinin başını çeken o hain Fransa, bugünkü Türkiye’nin Ortadoğu’daki faaliyetleri karşısında yenik düşmektedir.

 Fransa her geçen gün, hakimiyeti kaybetmektedir...

Türkiye’nin Libya’ya el atması, Kuzey Afrika’nın önemli bazı ülkelerine asker göndermesi, tabiri caizse Fransa’yı çılgına çevirmiştir, sahadaki varlığını geri püskürtmüştür...

Fransa süt dökmüş kedi konumuna sokulmuştur..

Onu pis pis yerinde oturturmuştur Türkiye..

İşte bundan dolayıdır ki Fransa Türkiye’ye karşı “kindar” bir tutum sergileyerek, Erdoğan’a “kem gözle” bakmaktadır...

Ama heyhat!

Bunu kesin bilsinler ki Allah’ın kudret eli, Erdoğan’ın sırtındadır.

Hiç kuşkusuz ki, Erdoğan Ayasofya-i Kebir Cami-i ibadete açmasıyla Fransa’nın, İngiltere’nin ve Yunanistan’ın vs. vs. haçlı ve emperyalistlerin tabiri caizse yedi yerden bellerini kırmıştır.

Ümit ediyoruz ki Erdoğan’ın böylesine sürprizleri devam edecektir.

Hele hele şu Türkiye’nin başını derde sokan, devlet ve milletin içinde en büyük bir fitne unsuru haline gelen, İstanbul Sözleşmesine de bir el atsa...

Onu da toplayıp bir çöp kutusuna atarsa Türkiye’yi katlama büyütecektir...

O zaman gerçekten çağımızın yeni bir Osmanlı dönemi meydana gelmiş olacaktır?.

Yeni Fatihler, yeni Abdülhamitler doğuracaktır Türkiye.

Ve o Fatihlerin, o Abdülhamitlerin baş temsilcisi de Erdoğan olacaktır.

Bu minvalde, ümit varız...

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Atasözümüz var.

“Su uyur, düşman uyumaz.”

Lübnan’ın başkenti olan Beyrut’taki 3 bin tona yakın amonyum nitratın nereden geldiğini, hangi limandan ve hangi yoldan Beyrut’a girdiğini her nedense arayan soran yoktur?

Ama bu da bir gerçektir ki bunu yapan haçlı veya Siyonist ittifakıdır.

Buna rağmen, nerdeyse dünyanın her tarafından timsah gözyaşları dökülerek; gerçekler görmezden geliniyor..

Lübnan için sözde ağıt yakıyorlar.

Peki, sormazlar mı?

Çağdaş, medeni bir dünyada böylesine münafıkça, hileli oyunlarla, hedeflerine ulaşan günümüzdeki terör devletlerinin sonu ne olacak acaba?

Lübnan Cumhurbaşkanı Hıristiyan…

Lübnan Başbakanının taşıdığı isim Müslüman bir isim.

Hassan Diyab ismini taşıyan bu kişi, isimden dolayı Müslüman olarak görünüyor ise de karakteristik olarak acaba nedir, ne değildir belli değil?.

Taşıdığı isim Hassan.

Yani Hz. Resulullah (S.A.V)’in şairi olan Hassan ibnû Sabit’in adını taşıyor ise de ne yazık ki İslam’ın mana değerini taşımadıktan sonra neye yarar?

Bu fitne unsuru yalnız Lübnan’a münhasıran kalsa yeter.

Ama korkarız ki diğer bazı İslam ülkelerinin başına da musallat olabilirler?

Emperyalist hıyanet devletlerinin gizliden gizliye çalıştıklarını biliyoruz..

Bu da endişe veriyor..

Çok dikkatli olmak gerekir.

Çünkü bu işin başını çeken her ne kadar maşa terör örgütleri olarak gözükse de başta ifade etmeye çalıştığım gibi arkasında çok derin güçler vardır.

Bu derin güçlerce maşa olarak kullanılan Mısır’ın cunta lideri Sisi gibiler var.

Libya’nın başına bela olan Hafter’ler var.

Suudi Arabistan’ın, Kuveyt’in ve diğer Arap ülkelerinin başındaki kiralık hain prensler var.

İşte bunlar var olduğu müddetçe, Ortadoğu nasıl rahatlığa, huzura kavuşabilir ki?

Hatta tüm İslam ülkelerini rahatsız etme çabaları söz konusu.

Allah korusun.

Ama ümit varız ki bugünkü Türkiye’miz rahat bir yörüngede yürüyor ve yürüyecektir?.

Velev ki etrafında dolaşıp duran ve göz diken eski itilaf devletlerinin içten ve dıştan münafık piyonlarının varlığı dahi olsa bile...

Ama tek kelimeyle sohbetimizin başında ifade etmeye çalıştığımız gibi dünkü İtilaf devletlerinin Osmanlı hakkında ne kadar çalışmış ve hedeflerine ulaşmış ise de bugün aynı hıyanetin gözleri yine Türkiye’mizde olduğunu hiç ama hiç unutmamalıyız!.

Çünkü, içten yıkma planları tertipliyorlar..

Başta bize göre en büyük tahrip kalıbı ve yıkım unsurları laiklik anlayışıdır?..

CHP’nin Kemalizm ve Atatürkçülük tabusudur.

Pek tabi ki, İstanbul Sözleşmesidir.

Bu unsurların varlığı yeni bir Türkiye’yi hedefinden saptırmak ve gençliği İslam dininden uzaklaştırma çabasına dairdir...

Allah’tan ümidimiz budur ki; onların emelleri dün olduğu gibi bugün de kursaklarında kalacaktır.

Karşılarında uyanmış bir gençlik potansiyeli göreceklerdir?

En derin saygı ve sevgilerimle….