HANGİ YASAMA, HANGİ YARGI, HANGİ YÜRÜTMEDEN SÖZ EDİYORSUNUZ!?

Sevgili okurlar..

Bilindiği gibi, dün milletçe ülkenin en ücra köşesinden tutun da, KKTC’ye kadar "Cumhuriyetimizin 97. Yılı" kutlandı…

Neden kutlandı?

Yıllardan beri Cumhuriyet, "Demokrasi, Laiklik ve Atatürkçülük" gibi kavramlara boğdurularak, "toplumun en ücra köşesine" faziletinden, bağımsızlığından, hürriyetinden farklı bir anlamla, enjekte idildi..

Sanki, Cumhuriyet “bu üç kavramdan” doğmuş gibi dayatıldı!…

Özellikle, Milli Eğitim gibi ilim ve irfan yuvası olarak bildiğimiz eğitim sistemimiz de; bu üç kavramı "alabildiğine" empoze etti..

Öyle ya, "bağımsız bir eğitim sistemimiz var ya!…"

Çünkü Cumhuriyet, laikliğin, demokrasinin faziletinden "çıkmış” gibi gösterildi ve öğretildi!!!"

Bakınız, dünkü yazılı medyanın manşetlerine..

İşte, Hürriyet’in manşeti..

“TEK KELİMEYLE CUMHURİYET..”

***

Cumhuriyet...

Demokrasi...

Bağımsızlık...

Bunlar, ülkenin ve milletin “temel dayanağı” olarak, hep öğretildi..

Ki hala da öğretiliyor..

Görünen o ki, bundan sonra da aynı kurguyla öğretilecek!...

Elbette ki, bunlar ülkemizin, kültürümüzün zenginlikleridir..

Sahipleneceğiz...

Dedik ya, Cumhuriyetimizin 97. Kuruluş yılını kutluyoruz..

Ve diyoruz ki; Cumhuriyet, bağımsızlık demektir!..

Sormak lazım gelmez mi...

Cumhuriyet kurulmadan evvel, Türkiye bağımsız değil miydi?…

Yani Osmanlı “bağımsız” değil miydi?..

Emperyalist, sömürgeci ülkelere mi bağlıydı...

Oradan direktif ve talimatlar mı alıyordu?..

Devlet yönetimi de, devletin şeklini de; onlar mı belirliyorlardı?..

Ne yazık ki; yıllar yılıdır, tarihimize, medeniyetimize, bin yıllık geçmişimize, Osmanlı’ya akla ziyan yaftalar atılarak, günümüze gelindi?..

Ve sanki, Türkiye’nin “Cumhuriyet” öncesi hiç bir tarihi ve geçmişi yokmış gibi lanse edildi!!…

Herşey; Cumhuriyet sonrası oldu..

Bağımsızlık, Cumhuriyetle geldi?..

İşte bu noktada, hal-i vaziyete Allah aşkına sormak istiyorum?..

Neremiz bağımsız?

Nerede faziletimiz var?

Nerede hürriyetimiz var?

Ve tüm hayat akışları içerisinde yaşanan ve yaşatıldığı ifade edilen; “demokrasimiz” nerde?..

Elbette ki soruyoruz, sorarız da?!!.

Çünkü bir zihniyet, Cumhuriyetten önceki “tarih yokmuş” takınıyor, tavır sergiliyor, aşılama yapıyor!..

Selçuklular nerde?..

Osmanlılar nerde?..

Peki, kutsal bayrağımız nerden geldi?...

Sorsanız, Bayrağımızı da, Cumhuriyet sonrasında, “Ay yıldızını” almış diyecekler...

12 Eylül Darbesinin mimarı olan Kenan Evren'e bile, mal edecekler?...

Evren, o dönemde takındığı tavır neydi, kendini ikide bir Atatürk’e benzetmek için makyaj yapıyordu?.

“Bayrak kanunu” çıkarıp, Bayrağı kendine mal etmiyormuydu?..

Oysaki bu kutsal bayrağın “kırmızı zemini şüheda kanını" içeriyor, ay yıldız da o kanın içine geceleyin yansıyan gelgesiydi..

Bayrakta, sembolde, hiçbir şekilde ne Cumhuriyetin kuruluş evresine aittir,  12 Eylül döneminde oluştu..

Bayrağımız; Osman Gazi’den sonra gelen I. Murat döneminde; “Ay Yıldızlı Bayrağımız" oluştu..

Osmanlı İslam orduları Rumeli’de, Kosova’da Sırplarla savaşırken, 1 Murat gece yarısı, şühedaların içinde dolaşırken, yansımayı fark ediyor..

Şühedaların dökülen ve göle dönen kanlarına “ay yıldızın” gölgesinin yansıdığını görüyor...

Yani, bayrağımızdaki kırmızı renk şühedaların dökülen kanı..

Ay yıldız ise,  ay ışığında kana yansıyan görüntüsü…

1.         Murat  bu yansımayı o gün “ölümsüzleştirerek” bayraklaştırıyor..

Elbette ki Osmanlıdan kalan bu kutsal bayrağın asaleti, iman nokta-i nazarında ülkemizde, kıyamete dek yaşayacaktır ve yaşamalıdır.

Elbette ki her inanan Türkiye insanı bunu kucağına alacak ve kutsayacaktır.

Sonuç itibariyle bu bayrak, ne Cumhuriyet döneminde simgelendi, ne de Cumhuriyetin malıdır, ne de 12 Eylül dönemindeki darbeci Kenan Evren’in çıkardığı kanunun...

Bu bayrak, İslam'ın bayrağıdır...

Mevzuuyu burada özetlemiş olduk.

* * *

Sevgili okurlar.

Bir de gelelim “cumhuriyetimize var gücümüzle sahip çıkacağız” diyen Başkan Erdoğan’a...

Haklı olarak bir resmi sıfat, resmi bir rejimin tepesindeki isim olması hasebiyle bunları savunacaktır ve savunmalıdır da.

Biz de elbette ki cumhuriyetimize var gücümüzle milletçe sarılmalıyız.

Gerçek manada bağımsız bir cumhuriyetin teminatı için!...

Gerçek manada faziletimizi simgeleyen bir cumhuriyet için…

Gerçek manada hürriyetimizi, demokrasimizi bireyinden tut toplumun her kesimine kadar götürecek bağımsızlığı bize sağlayan bir cumhuriyet için!.

Ekonomimize, ahlakımıza, teknolojimize, özgürlüğümüze, milletin birlikteliğine, vatanın bölünmez bütünlüğüne, bağımsızlık anlamını kazanan bir cumhuriyet için...

Elbette ki sahip çıkacağız Cumhuriyetimize!.

Hem de canla başla sahip çıkacağız.

Kanımızın son damlasına kadar, cumhuriyetimizi de savunacağız ve sarılacağız.

Amma velâkin.

CHP’nin amblemini temsil eden bir cumhuriyet için değil.

Yalnızca Atatürkçülük ve laiklik deyip de toplumu her alanda batıya sımsıkı bağlayan bir cumhuriyet anlayışı için değil.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Şunu net ifade etmek istiyorum...

Batı dünyasından, Avrupa’dan, Emperyalizmden,  Siyonizm’den, NATO’dan bizi kurtaran...

Tek başımıza kendi milli kararlarımızı almamızı sağlayan...

Yasama, yürütme ve yargı erklerimizi milli kültürümüzle bütünleştiren..

Tarihimizden, inancımızdan tavizsiz bir şekilde sapmayan...

İstikbalimizi bize bağışlayan “Cumhuriyeti istemeyen haindir...

Lakin şunu da ifade etmeye devam edeceğiz...

O da şu; “millileşemiyoruz?”..

Çünkü, herşeyimizle “batıya” endekslenmiş bir girdaptayız!?.

Uğur Mumcu’nun dediği gibi;

“TÜRK VATANDAŞI İSVİÇRE MEDENİ KANUNUNA GÖRE EVLENEN, İTALYAN CEZA YASASINA GÖRE CEZALANDIRILAN, ALMAN CEZA MUHAKEMELERİNE GÖRE YARGILANAN, FRANSIZ İDARE HUKUKUNA GÖRE İDARE EDİLEN VE SADECE İSLAM HUKUKUNA GÖRE GÖMÜLEN KİŞİDİR”

***

Peki, sormazlar mı?

Hani bağımsızdık?

Hani cumhuriyetimiz bize bağımsızlığımızı getirmişti!?

Uğur Mumcu’nun dediği gibi; Yasama, Yürütme ve Yargı” erklerimizin hangisi müstakildir ve millidir..

Nerde yerliliğimiz, nerde bağımsızlığımız?

1950’den beri NATO üyesiyiz.

NATO ne derse, biz de o şekilde hareket etmiyor muyuz?.

Her hususta NATO birliklerine, devletlerine müştereken ve müteselsilen bağımlı değil miyiz?

50 seneden beri Avrupa Birliği bizi kabul etsin diye “Biz de size bağlıyız, bizi kabul eden” deyip, kapılarının önünde bekleyen kim?

Biz değil miyiz?.. Şu halde bağımsızlığımız nerede?

***

Bakınız sevgili okurlar...

Bugünkü İş Kanunumuz ve İş Mahkemelerimiz…

Tümüyle, yüzde 90 civarındaki uygulamalarıyla, yansızlığını yitirmiş, işçiden yana yanlılığını simgelemiş bir yargılama şekline sahip...

Yasalar tek taraflı?.

Sadece yürütmemiz, illa ki batı emperyalizminin şekillendirdiği yürütme şekliyle, yönetilmiyor muyuz?

Zaten yasama denilen TBMM, çıkardığı kanunlar, hep Avrupa’dan, Amerika’dan örnek alınarak çıkarılmıyor mu?..

***

Bir örneklemeyle şunu net ifade etmek istiyorum..

İş Kanunu ideolojiktir...

Çünkü, CHP patentini içermektir..

Çünkü, CHP’den yana ve muhafazakâr iktidarların karşısına dikilip her zaman darbe çığırtkanlığını yapan devrimci sendika ağalarının direktif ve talimatlarıyla; O iş kanunu çıkarıldı...

İşçi potansiyelinin oylarını CHP’ye ve Ecevit’e kazandırma bahanesiyle taraflı, yanlı bir iş kanunu çıkarılarak, yürürlüğe sokuldu..

Ve hala da yürürlükte değil midir?

***

Sevgili dostlar.

Önceki gün Diyarbakır’daki bir İş mahkemesinde taraf olarak hazır bulundum.

Duruşma hâkimi usulen duruşma zaptını açarken, davalının şahitlerini dinledi...

Davacının tanığı, hem davalıya husumetli, hem de tümüyle dayanaksız bir ifadeyle şahitlik yaptı.

Davalı avukatı; “Hâkim bey! Şimdi dosyada en bariz ve en kanıtlayıcı delil resmi evraklardır.

Dosyada mevcuttur.

Bu resmi evraklar, yani banka vasıtasıyla işçiye ödenen paralar, ödenen mesailer, tüm ödenen hakları resmi belgeleriyle birlikte dosyadadır ve resmi belgelerle, iddiaları çürütülerek kanıtlanmıştır.

Nitekim, SGK’nın belgeleri de bunu kanıtlamaktadır..

Siz nasıl olur da karşı tarafın uyduruk, yapmacık, yalan söyleyen tanıkların tanıklığıyla resmi delilleri çürütmeye çalışıyorsunuz?..

Biz bunu kabul etmiyoruz.

Elbette ki bunu kabul etmiyoruz ve bu davanın reddini talep ediyoruz” şeklinde ifadeleri kullandı.

Ve bu ifadeler aynen zapta geçti...

Hal-i durum; yargının ne kadar taraflı davrandığının ifadesidir.

Peki, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek bize bağımsız bir ülkeyiz narasını atanlar, nasıl bağımsız olduğumuzu kanıtlayacaklar?

Anlaşılan budur ki her zaman söylüyoruz.

Bizi kandıran yalan söyleyen tarih utansın diyoruz.

Böyle uyduruk bağımsızlığı bize anlatanları da lanetliyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar...