İSLAM’SIZ BİR DÜNYADA SİYONİZM’İN HÂKİMİYETİ!? (II)

Sevgili okurlar.

“İslam’sız bir dünyada Siyonizm’in hâkimiyeti” başlıklı yazımızın, ikinci faslını icra ediyoruz bugün!..

Gerek başlık ve gerekse detayı, yaşadığımız zaman dilimi içerisinde vuku bulan hadiseler ışığında değerlendirdiğimizde, büyük önem arz etmektedir..

Bir taraftan ahali, diğer tarafta ise ülkenin idaresini elinde tutan zevat!.. Ülkenin ve milletin yaşadığı dramlar hakkında, bilgilenmesine ve yaşananlara dair çözüm üretme babında, tarihsel dersler içeren, mesajlar var…

Kaldı ki dile getirdiklerim, mesaj niteliğini içeren buradan aktardıklarım, şahsıma özgü değil.. Tamamen, inanmış bir milletin serzenişidir?..

***

Ne diyoruz.. İslam’sız bir dünyada Siyonizm’in tasallutu kaçınılmazdır. Ki mevcut hal bunu tescil etmektedir…

Çünkü bugün, bu milletin yüzde 99’u Müslüman olduğu halde ne yazık ki, İslam’ın ana hatlarını yaşamadığı gibi yönetimsel olarak, ana çizgiler de yürürlükte değildir?

Neden, niçin ve nasıl noktasında soruya yanıt aramak, önemli ve elzemdir.. Amma velakin, cevap vermek de bugün her babayiğidin kârı değildir.

Zira orta yerde İslam dünyası mevcut sistemlerin tasallutuyla arkadan hançerlenmektedir.. Kültürel bir erozyon yaşamaktadır.. Şuan peşinde koşulan kültür, hiçbir şekilde İslam kültürünü temsil etmiyordur…

Demem o ki, Müslüman milletler kültür emperyalizmiyle karşı karşıyadır.

Düşünün sevgili okurlar.

Bir İslam ülkesinde, İslam’ın ana hükümleri, ana çizgileri, önemli fıkıh meseleleri yürürlükte değilse, o ülke İslam ülkesi olarak, kabul görülmez.. İstediği kadar o mübarek “İslam” kelimesini kullansın ve kendini bu minvalde lanse ederse etsin, mevcudiyeti boş tenekeden öteye gitmez.. Kavramsal bir boşlukta debelenip durur!

Bakınız, namaz, oruç, hac, zekât, kelime-i şahadet gibi İslam’ın ana unsurları füruattan ibarettir.. Elbette ki Müslümanlar bunlarla kendini donatacaktır. Onunla hemhal olacaktır.. Zaten, donatmazsa o İslam denilen olgu, o ülkede hepten uçar gider.

***

Bizim ifade ettiğimiz, sadece ve sadece füruatla kalınmamalı.. İslam, genel şartlarıyla sınırlı değildir.. Bunlar var olduğu kadar da Kur’an’ın ana hükümleri de vardır.. O hükümlerin İslam dünyasının ortasında iş görmesi lazım. Kur’an hükümlerini tozlu raflara kaldırıp muattal hale getirmek, İslam dışı bir anlayıştan başka bir şey değildir.  Vaki olan bu durum, İslam dünyası için büyük bir gaflettir, aldatmacadır. Kur’an ne diyorsa öyle yapılması gerekiyor.

***

Her zaman buraya alıp, sizlere aktardığımız gibi.. Ki bugünkü yazımızda da tekrarlıyoruz.; Nisa suresinin 65. Ayeti bakınız, mealen şöyle sesleniyor bize…

“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”

***

Cenab-ı Allah’ın bu önemli ve uyarıcı hitabı Hz. Muhammed (S.A.V)’e yöneliktir. Peygamberimize yönelik Rabbimizin bu hitabı rastgele bir hitap değildir.

Mademki Hz. Peygamber (S.A.V)’e iman getirmiş bir millet olarak kendimizi sayıyorsak o zaman İslam dünyası bunun içini doldurması lazım.. O da, Hz. Muhammed (S.A.V)’in getirdikleridir.. Onlar İslam dünyasında icra edilmelidir.

***

Kur’an bunu istiyor!.. Ki bu bir emirdir. Bu olmayınca ne kadar “Ben Müslüman’ım” dersen de, tozlu raflara kaldırılmış Kur’an’ın hükümleri karşısında bu söz ne derecede geçerli olabilir ki?

***

Nitekim, Kur’an-ı Kerim’in “Maide” suresinin 44, 45 ve 47. Ayetleri var..  Meallerini, sizlere aktarmak istiyorum..

“44- Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.

45- Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.

47- Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir.”

İşte bu ayetleri can-ı gönülden okumamız lazım.. Onu duyurmamız lazım ve onunla amel etmemiz lazım…

Kur’an, İslam dünyasını uyarıyor. Bunlar rastgele şeyler değildir.

***

Kaldı ki, Kur’an-ı Kerim’in Âl-i İmrân Suresi 139. Ayeti de bizleri uyarıyor.. Yüce Allah  bakınız burada, şöyle buyuruyor.. Ve diyor ki;

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.”

Eğer bu amelle yaşarsanız, üstünsünüz. Bu amelle, bu işlemle yaşamazsanız, o vasıftan uzak kalmış olursunuz diyor Kur’an-ı Kerim.. Bizi, her şekilde uyarıyor.

Bu itibarla İslam dünyasının bugün içine düşmüş olduğu keşmekeşlikler içerisinde, Filistin’de bir avuç Yahudi’nin Müslüman kardeşlerimizi katlediyor olması gaflet ve dalaletin tek göstergesidir…

***

Bakınız, Resulullah Efendimiz (S.A.V) İslam ümmetine böyle sesleniyor…

“El mmu’minu lil mu’mini kel bünyanil marsus”

“Bir mümin, diğer mümin kardeşiyle sarsılmaz bina duvarlarının tuğlaları gibidir.”

Birbirine dayanmış o güçlü ve o kuvvetli yıkılmayan duvar gibi, İslam ümmeti de böyle kenetlenmelidir…

Eğer İslam dünyası birbiriyle kenetlenmiyorsa ve yalnızca “ben Müslüman’ım” demekle yetiniyorsa, akıbeti meçhuldur…

İşte, İsrail Yahudisinin, Filistin’deki soykırımı.. Burda suçlu sadece o bir avuç Yahudi mi?.. Hayır, onu azgınlaştıran, ona karşı sessizliğimizdir..

Sorunu kendimizde aramamız gerekir..

İslam dini, bu zilletliği kabul etmez.

Nitekim Âl-i İmrân Suresi 103. Ayeti diyor ki;

“Va’tesimû bihabli(A)llâhi cemî’an velâ teferrakû”

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.”

Bu ayetin karşılığında İslam dünyası nerede, bu ayetin manası nerede?

Bugünkü İslam dünyasının haline baktığımızda, maalesef çok büyük perişanlık ve keşmekeşlikler içerisinde yürümektedir.

Hani o Kur’an gücü?

Hani o İslam orduları?

Selçukludan, Osmanlıya kadar..

Osmanlının son dönemlerine kadar…

624 sene boyunca küfür dünyasına hükümran olan bir İslam dünyasının hali ile bugünkü İslam dünyasının halini karşı karşıya getirdiğimiz zaman mesafe çok farklıdır, çok uzundur.

İslam ülkeleri bu itibarla Kur’an’a dayalı yeni bir hayat içerisine girmesi gerekiyor. Aksi takdirde kendini bir avuç Yahudi’nin küfründen kurtaramaz. Daima yenik düşer.

Çünkü Kur’an’a sahip değildir.

Onun için Kur’an’a sahip çıkmak gerekiyor..

Kur’an’ın hükümlerini kendi aramızda icra etmemiz lazım.

Avrupa’dan ithal edilen yasalarla, anayasalarla bu millet yönetilemez. Lakin giydirilmek istenilen gömlek dardır… Millet giyemez o gömleği!

Kur’an’dan fışkıran ahlakla bu millet yücelir..Tüm dünya keferetül fecerelerine meydan okuyabilir.

Bu olmazsa küfür dünyasıyla karşı karşıya kalan İslam dünyasının hali ne olacak peki?

En derin saygı ve sevgilerimle.