İSLAM’SIZ BİR DÜNYADA SİYONİZM’İN HÂKİMİYETİ!? (IV)

Sevgili okurlar.

Sohbet serimiz devam ediyor... Ne diyoruz? “İslam’sız bir dünyada Siyonizm’in hâkimiyeti kaçınılmazdır…” El hak, hakikatin ifadesidir.. Tarihte, bugün yaşananlar ve yaşatılanlar da dahil “hakikate” şahit olduğu gibi, haykırmaktadır da… Kimse vücut bulan realiteyi göz ardı edemez... Çünkü, hal-i âlem meydandadır... Kimse hakikatlere gözünü kapatmasın... Ki yıllar yılıdır, üç maymun siyaseti ve anlayışı icra edildiği içindir ki; “zafiyetler ve zilletler” zinciriyle boğuşa gelmekteyiz!..

***

Peki, bu perişan hal nereye kadar devam edecek? Sonu olmayacak mı?.. Hakikatlere vakıf olunmayacak mı? İslam dünyası, özüne ve benliğine ne zaman dönecek? Dirilişini ne zaman şahlandıracak? Ne yazık ki, yanıt verilemediği gibi, gidişat vahim bir meçhuliyeti içeriyor... Lakin İslam dünyası “başsız ve darmadağın” durumda! Umut edilen Osmanlı hilafetini ve asaletini yakalaması zor gibi!

***

Günlerdir, buradan ümmet şiarına vurgu yapıyorum ve diyorum ki Kur’an-ı Kerimin hükümlerine, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in de rehberliğine, yaşam kültürüne, medeniyetine odaklanmamız lazım... En elzem, evla, aciliyet isteyen İslam birliğinin sağlanması ve güçlü olabilmesi bununla kamildir... Kendine çeki düzen vermesi gerekir... Eğitimini de öğretimini de ticaretini de sanayisini de sağlığını da geliştirmesi lazım...

***

En önemlisi de “devletine, milletine” Salih amel sahibi evlatlar yetiştirmesi gerekir… Fatihleri, Osman Gazileri, Selahaddin-i Eyyubileri, yetiştirmeli... Alimler, ulemalar yetiştirilmeli... O ruhlarıyla, o iman nuruna, o bitmek tükenmez dirliğine ve birliğine sahip nesiller hükümran olmalı… Onların eliyle, İslam bayrağı yer yüzünde dalgalanmalı! Onların heybetiyle, aklıyla, ruhuyla bir olan güçlerindeki iman kudretliyle ancak ve ancak düşman aman dileyebilir…

***

Osmanlı medeniyetine dönmek gerekiyor. O medeniyet ki kesinlikle Kur’an medeniyetidir.

Dün de ifade ettim... Kur’an medeniyeti bir İslam topluluğu içerisinde resmen yaşatılmıyorsa, vay ki vay o milletin ve devletin haline! Başlarına gelmeyen kalmaz! Ki kimi hadiselerin bile farkında olmazlar; ne tür belaların içerisine düştüklerini.. Bölünürler, parçalanırlar, ekonomik sıkıntıya düşerler, ahlaki erozyona uğrarlar... Evet, kimse bu hakikatleri inkâr edemez. 

***

Son 1,5 asırlık zaman dilimine baktığımızda, İslam dünyasının başına gelenler bu tespiti tescil etmektedir... Çünkü Kur’an’a bağlılık resmen kopmuştur. Onun içindir ki batı dünyasının köleliğinden İslam ülkeleri kendini kurtaramıyor... Onların kültürüyle, medeniyetiyle, kendi öz değerlerinden uzaklaşarak, adeta küfür kültürünün, medeniyetinin batağına saplanmış durumdalar…

***

Türkiye’yi bir hatırlayalım... Bundan yüz elli sene evvel... O zaman, Osmanlının heybeti hâkimdi. Ciddiyet hâsıldı... Varlığı da dirliği de yönetim anlayışı da “bir ümmet” idi... Bütün dünya gözünde tüm mevcudiyetiyle korku salıyordu… Herkes, Osmanlı deyip duruyordu ve geri çekiliyordu.

***

Ne yazık ki kiralanan bazı yerli münafıklar devşirildi... Dost görünen düşman muamelesi ülkenin yönetiminde ve milletin içerisinde uygulamaya girdi… Tefrikalar ikmale getirildi...  İdeolojik ırkçılık ve şoven anlayış aşılanmaya başlandı. Osmanlı hasta adam durumuna sokuldu. Sonunda, 21 ülkeye bölündü… O günden bugüne ne İslam dünyası ne de Müslümanlar rahat yüzü görmedi, giderek de görmüyor...

***

Başa gelen giden yönetim kadroları, herkes kendi cebini ve yakınlarını ve menfaatini düşünmeye başladı… “Ben nasıl çalarım, nasıl payımı alırım, bir daha acaba bu mevkie gelebilir miyim?” gibi düşünceler ağır bastı... Bir de batıdan ithal edilen yasalar ve yönetmeliklerle, eğitim ve öğretim müfredatları dahil; tamamen millet asimile edildi..

***

Bu asimile ediliş noktasında küfür dünyasına karşı, batı dünyasına karşı zerre kadar İslam’ın korkutucu bir heybeti kalmadı? Bilakis tam manasıyla dilenme pozisyonu girdi… Batı dünyası da şımarıyor haliyle... “Nasılsa elleri muhtaç. Bize muhtaçtırlar, her şeyimizi kabul etmek zorundadırlar” diyerek küfür zehrini enjekte etmeye devam ediyorlar…

***

Hiç kuşkusuz ki “Allah’tan ümit kesilmez.” Amma velâkin İslam dünyasının genel profiline baktığımda, doğrusu “ümit ışığı” pek de gözükmüyor? Manzaraya karşı duam odur ki; Allah bize acısın, ümmet-i Muhammed’e acısın, yardım etsin. Akl-ı şuur versin, iman versin, izan versin.

***

Gelinen aşama itibariyle; herkesin aklını başına alması lazım... Batının ve batılın hurafelerinden akıtılan zehrinden kendimizi arındırmamız lazım... Bin yıllık kültürümüze, medeniyetimize, inancımıza sımsıkı sarılmamız lazım... Orta yerde var olan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e odaklanmamız lazım... Bu kitabımızı evlatlarımıza öğretmemiz lazım, okutmamız lazım, onunla amel etmelerini sağlamamız lazım…

***

“O kitab-ı mübin, o ilahi kelam” mevcut bugünkü Müslümanların içerisine enjekte edilen zehrin tek panzehiridir... İşte bu panzehiri geliştirmeliyiz, yaşatmalıyız, İslam dünyasının dört bir tarafına dağıtmalıyız, hükme bağlamalıyız! O yüce Kur’an’ı tozlu raflardan indirmek gerekir… Hayata katmamız lazım… Aksi takdirde durumumuz “havanda su dövmeye benzer.”

***

 

Biz bunları yapmadığımız takdirde bizi Müslüman sayılamayız! Bizi Müslüman olmadığımız zaman da ne Kur’an-ı Kerim ne Yüce Allah ne de rehberimiz Peygamber Efendimiz bize sahip çıkmaz... Boşluğa düşeriz, birileri bizi kapar... O da küfürdür, bizi kapacak olan vahşi anlayış ve yaratık…

***

Bilelim ki Kur’an’sız yaşayan bir Müslüman milletin derin uçuruma yuvarlanması kaçınılmazdır... Yetti artık, yuvarlanma ve çöküş hali… Günlerdir bu minvalde yazıyorum, çiziyorum, konuşuyorum… Çünkü mevcut hal, kanıma dokunuyor... Bir avuç Yahudi’yle baş ödemeyen bir İslam dünyası var…

***

Evet, Kur’an’a sarılalım, Kur’an’ı önder yapalım, ona imanla, izanla, amelle hayatımıza çekidüzen verelim.  Ki, kurtuluş reçetemiz bu. Küfrü karşı tek panzehir Kur’an-ı Kerim’dir..

En derin saygı ve sevgilerimle.