İŞLER HİÇ DE İYİ GİTMİYOR!?

Evet, sevgili okurlar.

Bayramdan önce sizinle yapmış olduğumuz sohbetin başlığının son cümlesini, bugün sohbetimize başlık yapıyoruz...

Ve diyoruz ki;

“İŞLER HİÇ DE İYİ GİTMİYOR!?”

Gerçekten toplumsal yaşam tarzımız ve hal-i hazırda yaşadıklarımız; açıkça kendini ifşa ediyor...

Halk deyimiyle..

Nereye giderseniz gidin, yarı yolda kalıyorsunuz..

Nereye elinizi atarsanız atın, elinizde kalıyor...

Vahim ve büyük bir çürümüşlük söz konusu!..

İşte bu iki atasözü mahiyetli ifadeyle yola çıkarsak yaşadıklarımız hep “bizi içten vuranların” müsebbip oldukları, hadiselerdir!...

Çünkü yıllar yılıdır, “vatan sathı” içten vurulmaktadır.

Devlet, gelen-giden iktidarlar devlet gücünü kullanarak, hiçbir şeyi de esirgemeden, mücadele verdikleri aşikâr...

Ki kimse de inkâr edemez.

Hele hele Cumhurbaşkanımızın yıllardan beri gösterdiği çabalar, tarif edilemez ve anlatılamaz..

Örneği de pek yok...

İddialı bir laf olacak..

Ama hakikati kimse gizleyemez..

Cumhurbaşkanının mücadelesi, inanın ki Sultan Abdülhamid’in ortaya koyduğu dahiyane iradeyi, ya geçmiş, ya da geçmek üzeredir...

İslam adına, ülke ve millet adına, önemli mesafeler kat edildi..

Örneğin Ayasofya Camisinin açılışının yıl dönümünü iki gün evvel kutladık.

Özellikle son dönemlerde ülke sathındaki yapılan yatırımlar itibariyle yani inşa edilen köprüler, viyadükler, duble yollar ve otobanlar, tüneller, tarihi kazanımlardır...

Gelişen ve büyüyen bir Türkiye’nin işaretidir..

İnkâr edilemez.

Tabi bunlara bütçe lazım…

Bütçe nerden geldi, nasıl getirildi, temini nasıl sağlandı?..

Bunları devletin kilit noktaları bilir.

O bizim meçhulümüz.

Ama yapılan yatırımlar, Osmanlı döneminde bile yapılmadı.

Ancak Osmanlının son dönemi merhum Ulu Hakan Sultan Abdülhamid için, şansızlıklar evresiydi!...

Etrafını çok kötü ajanlar, devşirmeler, bu devşirmelerden oluşan ermeni ve Selanik Yahudi’si dönmeler sarmıştı!…

Öyle ki bu devşirme ve dönmeler, Osmanlı ordusuna bile sızdırılmıştı...

Ordu içerisinde neidüğü belirsiz yetiştirilen subaylar ve generallerin oluşması, nihayetinde II. Meşrutiyet’in kuruluşuyla Osmanlıya son verildi.

31 Mart Hadisesi meydana geldi.

Ordunun bünyesinde yetişen o kötü niyetli darbeci paşalar, devleti darmadağın ettiler..

Kendileri de bilahare kaçtı.

Ama Allah göstermesin.

Türkiye’mizde Cumhurbaşkanımız var olduğu müddetçe inşallah böylesi bir durum hasıl olmaz..

Ki kimsenin de arzu edeceği bir durum değil.

Lakin “15 Temmuz hadisesi, 31 Mart Hadisesinin bir uzantısı mı?” diye kendimize sormuyor değiliz...

Çünkü, 31 Mart Hadisesindeki kirli anlayışın sahipleri, hedeflerine ulaştı..

Ve böylece bir devlet yok olup gitti.

Ama 15 Temmuz hedefine ulaşamadı...

İnşallah, bundan sonra da ulaşamaz!

Tüm bunlara rağmen sohbetimize başlık olarak kullandığımız “İŞLER İYİ GİTMİYOR” ifadesi, derindir, kapsamlıdır, çok anlamlı ve düşündürücüdür...

Neden diye sorarsanız?

Diyeceğim şu; “Görünen köy kılavuz istemez.”

Zira toplumsal bir huzursuzluk söz konusudur.

Cumhurbaşkanımızın çok iyi niyetine rağmen, partinin içine gizliden kimlik değiştirilerek sızdırılmış nice kimliklerin varlığı; “huzuru ve güveni” sarsmaktadır...

Bunlar, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da cirit atıyorlar...

Dünün PKK’ya lojistik temin eden kimlikleri, bugün AK Parti’deler..

PKK kabuğuna çekildiğinde bu kez iktidar partinin siyasetine, çatısına, gölgesine sığındılar.

Çalışma şekilleri aynı.

Gizliden gizliye maddi ve maneji lojistik HDP’ye ve uzantısı olan PKK’ya yapılmakta olduğu düşünülüyor.

Dünün yoz olan insanları, bugünün lordları oldular.

İktidar partisinin gölgesinde yaptıkları vurgun açıktır.

Gözden kaçmamaktadır.

Ama bunu da söylemeden geçmeyiz.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Diyarbakır’ımızda dün PKK’yı bir tehdit aracı olarak kullanan zorbalar vardı...

Yani PKK’yı göstererek “bak, dağdakileri çağırıyoruz” gibisinden sloganlar atıp, hâkimiyet kurma çabası içerisindeydiler...

Vatandaşı korkutarak sindirmeye çalışıyorlardı.

Tabi bugün o sloganlar yok.

Ama yeni sloganlar var.

Bölgede iktidar siyasetinin içine girerek, bazı milletvekillerinin, bazı eski bakanların, bazı sivil toplum kuruluşlarının gölgesinde kimlik, renk, pozisyon değiştirerek “arsa mafyası” olarak milletten dolaylı yolla zorla haraç toplayanlar türedi!...

Özellikle bazı belediyelerin kilit noktalarını kullanarak, hiç adalete, demokrasiye, hukuka sığmadan, “resmiyet” adı altında “yeni çıkan yasalar” adı altında vatandaşın arazilerine, arsalarına el konuluyor.

Gasp var...

Neymiş bu “Belediyenin payıdır” deniliyor.

O pay alındıktan sonra, nasıl kullanılıyor, nereye gidiyor hiç de belli değil.

Vatandaştan 18 uygulaması adı altında alınan yüzde 45’ler yetmiyormuş gibi bu kez fiyat değerlendirmelerinde yapılan artışların da katbekat yüzdeliğini alarak vatandaşların malını, imkânlarını, ekonomisini elinden alıyor...

Bunun adına da çıkan yeni rant yasası diyorlar.

İşte bu yüzden bugünkü sohbetimize bu başlığı kullandık.

Devleti ele geçirip, iyi niyetli iktidarın ve iktidar büyüklerinin gölgesinde har vurup harman savuran nice zulümatlı karanlık anlayışların varlığını kimse inkâr edemez.

Böyle olunca da devlet bir yere gidemez.

İktidarın da ömrü çok kısa sürer diye düşünmemek elde değil.

* * *

Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri bu minvalde neler söylüyor?.

Âsâr-ı Bedîiyye” isimli kitabının “Hakikat Çekirdekleri” bölümünde Üstat aynen şunu yazıyor;

“Zulmün başına adalet külahını geçirmiş.

Hıyanete hainliğe hamiyet (korumacılık) libası giydirilmiş.

Yapılan İslami cihada da bağyi (zorba, tecavüz) ismi takılmış.

Toplumsal hali esaret altına alırken ona da hürriyet namı takılmış.

Bu yapılan şeyler zıtların suret değiştirmesine geçirilmiş haline demokrasi denilmektedir.

Oysaki mevcudiyetimizin koruyucusu olan İslamiyet’ten elimizi gevşetmememiz gerekir.

İslamiyet’e dört elle sarılmadığımız müddetçe yok olmaktan da kendimizi kurtaramayacağız.

Tarih buna şahittir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Burada “İŞLER HİÇ DE İYİ GİTMİYOR” dememizin sebebi, İslam dışı uygulanan politikalar, her zaman için toplumun başına fitne unsurlarının gelişmesine neden olmaktadır.

Zira İslam dini öyle bir inançtır ki insan bu inancında saygılı, değerli bir varlık olarak algılanır.

İslam dışındaki bir yaşam şekli, insanlar için hayat sıkıntısıdır ve geleceğin kapkaranlığıdır.

Kur’an-ı Kerim, İslam’ın temel kaynağıdır ve dayanak noktasıdır.

O kitap, hem dindir hem toplumsal hayat faktörüdür, hem akide kitabıdır, hem ibadettir, hem de günlük alışverişte yol göstericidir...

Hem tarihi ibretlerden ibaret konuları anlatıyor, hem de insanları doğru yola davet ediyor.

Bu itibarla Kur’ansız yaşam şekli, nerede olursa olsun, ne olursa olsun, gerçek hayat faktörleriyle terstir.

Demokrasiden bahsediyoruz!..

Ne yazık ki demokrasinin ipine sarılmış anlayışlar, hele hele iktidar anlayışı, bünyesinde PKK’ya davetiye çıkaran nice saldırganları himaye etmektedir...

Varlıkları tartışılmazdır..

Beri yanda, devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarında dönen rüşvetçilik çarkı o biçim işliyor.

Adam kayırma.

Bugün git, yarın geller

Keyfi olarak yazılan cezalar.

Ekonomik olarak iş çevrelerinin önünü tıkayarak çalışma hürriyetinin ellerinden alınması...

Hem de devletin resmi imzaları altında bunların yapılıyor olması!.

İşte bunun için diyoruz ki;

İşler iyi gitmiyor.

Hiç de iyi gitmiyor.”

İslam ahlakına sarılmadığımız müddetçe…

İslam öğrenimine sarılmadığımız müddetçe…

İslam’ın derin ruhaniyetini kendimize önder yapmadığımız müddetçe…

Kendimizi hiçbir zaman bu asrın helaketinden, felaketinden, fitnesinden kurtaramayız.

Hele hele şu toplumdaki kadının yaşam tarzına da bir göz atarsak…

Özellikle bu mel’un, lanetli, çağımızın bir fitne unsuru durumunda olan İstanbul Sözleşmesi’nin varlığından günümüze kadar…

Sağ olsun Cumhurbaşkanımız Türkiye’yi bu sözleşmeden çektiyse de aynı hal devam etmektedir.

Kadının her alanda erkekle eşit olma hali, kadının ev hayatından, yani gece hayatının yaşam şeklini ne yazık ki nerdeyse çarşıya pazara dökmüş durumda.

Gençleri yoldan çıkarmak için adeta bir fitne unsuru haline gelmiştir.

Gazetelerde, dergilerde, sosyal medyada yapılan ve gelişen kadın halleri ve yaşam tarzları nerdeyse toplumsal hayatı karartmış durumda.

İşte buna da demokrasi diyoruz.

Ne yazık ki, toplumsal bir fitne halinin içinden çıkamıyor durumdayız.

En derin saygı ve sevgilerimle.