İŞLER HİÇ DE İYİ GİTMİYOR!? (III)

Evet, sevgili okurlar.

İŞLER HİÇ DE İYİ GİTMİYOR” başlıklı yazımızın üçüncü günündeyiz.

Bu ifade çok önemlidir.

Önemli olduğu kadar da kapsamlıdır.

İŞLER HİÇ DE İYİ GİTMİYOR” ifadesi ülke ve millet olarak, yaşanan ve yaşatılanlara dairdir..

Aynı minval üzere, gerek Türkiye’de olsun, gerek tüm İslam dünyasında olsun; “sadra şifa verici” bir zaman dilimi işlemiyor…

Haçlı Emperyalizm boş durmuyor...

Tüm İslam dünyasıyla sinsice oynadığı gibi; Türkiye’yi de bir asrı aşkındır “alt etmeye” çalışıp, sömürgesi altına almak istiyor..

Ki sömürmektedir de!...

Bu kirli güç her geçen gün hegemonyasını genişlettiği gibi, hedefine de ulaşıyor.

Bundan dolayıdır ki Türkiye başta olmak üzere tüm İslam dünyası, bir türlü bağımsızlığını kanıtlayamıyor.

Özgür iradesiyle, kendini yönetemiyor..

İşte hal-i vaziyet..

Ekonomiksel olsun.

Kültürel olsun.

Ahlaki olsun.

Ticari olsun.

Teknolojik olsun.

Doğru bir mecrada yürümediği gibi, sağlıklı da değil...

Çünkü hiçbir İslam ülkesi müstakil değil...

A’dan Z’ye derler ya; her alanda bağımlıdır.

Yani bağımsız değil...

Ki, istiklali de elinde değildir.

Zira her şeyin başında Euro para birimi konuşuyor.

Bu da Avrupa Birliğine bağlıdır.

ABD’nin Doları zaten üst seviyelerde yürüyor.

İslam dünyasının da kendi para birimleri dahi ya ABD’nin Dolarına veya AB’nin Euro’suna endekslidir.

Bu bir.

İkincisi.

Kültürel olarak Müslüman geçinen İslam dünyasının ahalisi özellikle Türkiye, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır vs. vs.

Kılık kıyafetlerini, kültürünü tamamıyla emperyalist ülkelerin kültürüne endekslemiştir.

Yaşam tarzı tümüyle olmasa dahi yüzde 80’i, erkeğiyle kadınıyla o kıyafetlerle dolaşıyor.

Ticari hayat aynı şekilde banka endeksli faiz sistemiyle oluşa gelmektedir.

Tüm bunları bir kenara bırakalım.

Gelelim gazetelerin sürmanşet ve manşetlerine bakalım.

Hipokrat yeminine sokuşturulan cinsel yönelim ifadesi birçok üniversiteye sokulmak istenmekle beraber, bazı üniversite rektörleri Allah’a şükür ki uyandılar veya uyarıldılar.

Bu cinselliği de ön plana alan sapkın yemini önlemeye çalıştılar.

Artık sonuç ne olacak, onu da zaman gösterecek.

Dijital medyada çocukların bağımlılığı apayrı bir haldir.

Tabi aile de artık çocuklarına hâkim olamaz duruma girdi.

Gerçekten eğer İslam dünyası bağımsızlığını iddia ediyorsa ki iddiadır.

Bu dijital medya unsurunun karşısında dimdik duran Kur’an kurslarıdır ve medreselerdir.

Tablet, bilgisayar ve telefon bağımlılığının çocukları olumsuz etkilediğini belirten birçok ilahiyatçılar, “hem bu olumsuz durumdan kurtulmanın, hem de dini eğitimin adresi yaz Kur’an kurslarımızdır” dediler. 

Bize göre bu da çok yanlış ve eksik.

Yani Yaz Kur’an kursları kelimesi bize göre bir aldatmacadan ibarettir, kandırmacadır.

Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede yüce İslam dininin kitabının okutulması, öğretilmesi, iki aylık veya kırk beş günlük bir yaz dönemine sığdırılması, tezat teşkil etmektedir...

Bize göre hem topluma, hem İslam’a saygısızlıktır, hem de İslam’a inanmama halidir.

Niye Yaz Kur’an kursu diyoruz.

Bize göre Kur’an kursu olamaz.

Kur’an medreseleri olur..

Ki 12 ay boyunca her aile çocuklarını, gençlerini oraya göndermelidir.

Bugün hiçbir şey ortada yokken, üniversitelerde cinselliği ön plana alan sapkın yeminle karşılaştık.

Buna ağlayalım mı gülelim mi?

Gerçekten bilemiyoruz.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dünkü Yeni Akit Gazetesinin sürmanşetinde şöyle bir haber okuduk.

Tıp mezunu öğrencilere okutulan Hipokrat metnine sonradan sokuşturulan ‘Cinsiyet, etnik kimlik ve cinsel yönelim ayrımı yapılmayacağına’ dair sapkınlık yanlısı ifadeye Sakarya Üniversitesinden sonra İnönü Üniversitesinin de geçit vermeyeceği öğrenildi.”

Haber şöyle devam ediyor;

Tıp öğrencilerine ‘yemin’ adı altında dayatılan sapkınlığın önüne geçeceklerini belirten İnönü Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay; toplum ve aile değerlerini korumak amacıyla ve cinsel yönelim gibi ifadelerin yer almaması için yemin metinlerinin Üniversite Senatosu’nun onayından geçtikten sonra mezun öğrencilere okutulacağını söyledi.

Kızılay, “Hipokrat Yemini metnindeki gereksiz ‘cinsel yönelim’ ifadesi bilinçli olarak sokuşturulmuştur. Bunu, tümüyle toplum ve aile değerlerimizi aşındırmaya, hatta tahrip etmeye yönelik bir girişim olarak değerlendiriyorum.

Yeminin ideolojik düşüncelerin içine sokuşturulduğu araç olarak kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz” dedi.

Bu açıklamayı yapan rektör Ahmet Kızılay’a buradan teşekkürlerimizi sunmak istiyoruz.

Ama demişler ya;

Bir gül ile bahar olmaz.”

Mühim olan yekvücut olarak tüm üniversitelerin böyle bir alçaklığa, sapkınlığa dur demesi lazım.

İşte “İşler hiç de iyi gitmiyor” dememizin haklılığını ortaya koyan hadiseler silsilesi!...

Her şey ortaya çıkıyor.

Peki, bu ne biçim üniversite?

Bu ne biçim ilim ve irfan yuvaları?

Bu ne biçim öğrenim, öğretim şekli?

Kamuoyu, doğrusu bunu soruyor ve merak ediyor?

Nasıl bir cevap alacak?

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Her şeyin başı demokrasi deniliyor.

Bu millet siyasetin ve siyasilerin ağzından eksilmeyen demokrasi, demokrasi, demokrasi deyip tutturmaya çalışılıyor...

Şu demokrasi denilen kavram, bize göre artık “atıl” hale gelmiştir...

Mana ve değer ölçüsü kalmamıştır...

Kısacası, demokrasi memokrasi olmuştur.

Yani menfaate, ranta, keyfiliğe, koltuğa dayalı bir slogana dönüşmüştür...

Yoksa İslam dünyasıyla demokrasinin ne alakası var?

Yıllardan beri demokrasi deyip geçiyoruz.

Bu da emperyalizmin bir yakıştırmasıdır.

Ama hiç de demokrasi gerçekleşmiyor.

Gerçekleşiyor da toplumun ahlakını götürüyor.

Toplumun kültürünü yok ediyor.

Aileleri çürümüşlüğe sürüklüyor.

Türkiye’de demokrasi adı altında nerdeyse aile kalmadı.

Ülke ve millet olarak nereye gidiyoruz?

Doğrusu merak ediyoruz.

Olayların diğer bir tarafına bakarsak, yani madalyonun ters yüzünü de okursak…

Yıllardan beri dost ve müttefik olarak bildiğimiz ve topluma yutturulmuş hal, tümüyle bugüne kadar bir yarar elde edilmediği gibi tam tersine zarar gelmiştir.

Müttefik derken, aynı müttefik milleti ve vatanı bölüp parçalama hareketine giren şer terör odaklarıyla iş tutuyor...

Onların arkalarında duruyor...

İşte, müttefikimiz(!) ABD var..?!

İngilizler var.

Fransızlar var.

Tüm emperyalist ülkeler var.

Bunların milleti yok edebilme hali, ancak NATO birliği adı altında Türkiye’yi baskı altına alarak “dostluk ve ittifak” kandırmacasıyla müttefik deyip aldatıyorlar...

Türkiye’yi yıkmak ve yakmak...

Türkiye’yle savaşmak için arka planda da lojistik tedariklerinden de geri kalmıyorlar.

PKK, FETÖ, DHKP-C ve DEAŞ....

Bilmiş olmalıyız ki devlete karşı direnen, daha doğrusu diriliş gösteren bu terör odaklarının arkasında müttefiklerimiz vardır.

Bakınız, Bahçeli dahi dünkü yazılı medyada şöyle diyor;

“EMPERYALİZM’İN FONLADIĞI MEDYA”

Tabi yalnız medya değil, bir de STK’lar var...

Onu da biz ilave edelim.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli...

“Emperyalizmin fonladığı bir kısım satılmış medya Türkiye düşmanlığı konusunda adeta yarışa girdi.

Bunlar para aldıkları yerlerden emir alıyorlar. “

Özetle şu ifadeyle yetinelim ki Sayın Bahçelinin zaman zaman çok güzel tespitleri bulunuyor...

Yerli yerinde konuşmaları var.

Ve bu tespitlerine de katılmamak mümkün değildir.

Doğru söylüyor.

Emperyalizmin fonladığı şu medya unsurlarının rezaletine bakın.

Şu yazar-çizerlerin ihanetlerine bakın.

Oynattıkları kalemle yazdıkları her kelime tamamıyla satılmışlığın, edepsizliğin birer delilidir ve gerçek yüzüdür.

En derin saygı ve sevgilerimle.