İTHAL MALI SİSTEMİN SONUCU..!? (III)

Öncelikle, özür beyanım olacak.. Gerek sağlık ve gerekse işlerimin yoğunluğundan dolayı, sizlerle olan sohbetlerimizde aksamalar oluyor.. Ki bunlar da elde olmayan ve zorunlu nedenlerden kaynaklı!? Bugün yeniden birlikteyiz ve haftanın ilk günü.. 11 Ay’ın Sultanı Mübarek Ramazan ayına girdiğimiz gibi günleri de tüketiyoruz.. Hiç kuşkusuz ki Ramazan’ın manevi atmosferi, İslam aleminde yarattığı hava ve Müslümanların kalbindeki “nurlu duruşu”, kelimelerle tarif edilemez! Denir ya yaşayan bilir..

***

Bakınız, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim “Bakara” suresinin 185. Ayetinde mealen aynen şöyle sesleniyor..

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.”

***

İşte bu hakikatin beyanı paralelinde biz de diyoruz ki... “Yüce kitabımız bu ferman-ı ilahiyi bize bildirdiği gibi” keza yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V) de şöyle sesleniyor… “Oruç tutun, sıhhate ulaşın..”

Şu gerçeği unutmamak gerekir… Ramazan-ı Şerif’teki ibadeti, Cenab-ı Allah her kuluna nasip etmez, etmemiştir de!

O kişi, ruhen, bedenen, fiziken tüm karakteristik özellikleriyle, imanlı olarak, iman cevheriyle Rabbini ve Peygamberini tanıyorsa, ona “ibadeti” nasip etmiştir..

***

Diyorum ki, ne mutlu o insana ki, bu ayda gündüzünü oruç, gecesini de kıyamla geçiriyorsa.. Çünkü bu ay, bereket ayıdır, rahmet ayıdır, mağfiret ayıdır.  Bu ayda Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak indirilmiştir.  Kur’an-ı Kerim’deki Kadir suresi de bunu bize açıkça bildirmektedir.  Biz de bir mümin, bir Müslüman bir ümmet olma şiarıyla, buna mutlaka kulak vermemiz lazım.

“İlahi tebliği” rehber edinip, yaşam biçimi olarak, idrak etmeliyiz!…  Bu paralelde, tavır ve hareketlerimizi dengelememiz lazım.

***

Kendimizi gıybetten, küfürden, insanları kırmaktan uzak tutmamız gerekir.. Haram yemekten mutlaka kendimizi alıkoymamız gerekir…

Bu ve benzer, büyük günahlardan kendimizi sakındırmamız gerekir… Bilelim ki rahmet ve bereket ayında bizler ibadetlere sadık olursak, Allah da bizi “sadık kulları” hanesinde tutup, koruma altına alır. Yine bilelim ki, Kur’anın buyruklarına toplum olarak ne kadar uyarsak, o kadar da yüceliriz, hem dünya nezdinde, hem de ahirette.

***

Eğer ki Kur’andan uzak durursak..  Kur’anı sıradan bir kitap olarak görürsek, bilelim ki çok büyük yanlış yollara sapmış durumdayız!.  Ve toplum olarak da, derbeder olmaya mahkûm oluruz.  Nitekim hal-i âlem meydandadır.  Yaşadığımız hal, bu halin deşifresi ve ifşasıdır.. Tabi ki anlayan için.. Onun için Kur’anla dost olmak gerekir..  Ki bu mutlu bir seviyedir.  Ona sahip çıkmak lazım ki o da bize sahip çıksın.

***

İşte görüyoruz, yaşıyoruz.  Toplumsal olarak işin içindeyiz.  Kur’ana bağlı kalmadığımızda Allah da dizginimizi bırakıyor.. O koruma kalkanını kaldırıyor…  “Git ne yaparsan yap” der gibi.. İlahi gücün kalkanı üzerimizden kalktığında ister birey, ister toplum olarak, “büyük badirelerle” yüz yüze gelmemiz kaçınılmaz olur… Toplumsal olarak musibetlerden, belalardan kendimizi koruyamayız. Bu emr-i ilahidir. Zira Kur’an-ı Kerim, özellikle “Hûd” suresinde belirtildiği gibi.. Yer yüzündeki tüm Peygamberler kendi kavimlerine, bu minvalde seslenmişlerdir..

***

Bakınız, Hz. Nuh önce oğlunu çağırıyor.. Ona, Allah’ın vaadini bildiriyor.. Oğlu isyan edince Allah kendisini uyarıyor..  “Ya Nuh! O senin oğlun olamaz, ehlinden değildir, bu sana yakışmayan bir ameldir, onun için vazgeç bilmediğin şeylere karışma. Seni bilmeyen cahil insanlardan koruyorum, muhafaza ediyorum. Sakın onlardan olma! O zalim bir insandır, senin yolunda değildir ona sahip çıkma.”

* * *

Bakınız, “Hûd” suresinin 46. Ayetinde mealen aynen şöyle buyuruyor;

“Allah, “Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi.”

***

Nitekim 47. ayette de uyarıyor…

“Nûh, “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum” dedi.”

***

Düşünün, sevgili okurlar.  Okuduğumuz bu iki ayetin meali, bizlere neleri anlatıyor ve nasıl da uyarıyor?

Bu itibarla biz de diyoruz ki toplumun selameti, mutluluğu için maddi ve manevi olarak Allah’ın gazabından, bela ve musibetlerinden kendimizi koruyabilmemiz için mutlaka ve mutlaka kesinlikle Kur’an gerçeklerine sarılmamız lazım.  Kur’an gerçeklerine sarılmayan bir toplum hiçbir zaman kendini kötü badirelerden kurtaramaz.  İşte, Hûd suresinin 117. Ayeti.. Mealen şöyle söyleniyor bize…

“Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez.”

Eğer memleketimizin başındaki mevcut sistemin varlığına inanarak bağlı bulunuyorsak, Cenab-ı Allah da gerekeni yapar.  Nitekim hal-i âlem meydanda, üç dört aydır başımıza gelmeyen kalmadı? Kim bilir daha neler gelecek?

***

Onun için Allah  diyor ki;  Kur’ana sarılın, Kur’anla kalkın oturun, kendinizi kötülüklerden koruyun.. Aksi takdirde kendinizi büyük badirelerden kurtaramazsınız.  Başınız göklere de değse o büyük badireler sizi yakalar.  Uyanık olmamız lazım.  Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in yolunda olmamız lazım.  Rastgele batılın siyaset oyunlarına aldanmamamız lazım.  Bizim Türkiye Milleti olarak, Müslüman bir ülke olarak kendimizi böylesine boşluklara bırakmamamız gerekir… Mevcut siyaset bezirgânlarının aldatıcı nutuklarına da fazla kanmamamız lazım.  Tek reçetemiz var, o da sırat-ı müstakim, Kur’andır.

Hz. Muhammed (S.A.V)’in yoludur.  En’âm suresinin 153. Ayeti de aynen şöyle buyuruyor;

“İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.”

***

Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak gelmiş; “ilahi bir manzumedir?”..

Biz de 1500 seneden beri ona inanmış, ona bağlı kalmış bir ecdadın evladı ve torunları olarak Kur’an vasıtasıyla kendimizi donatıp, onun rotasında yol almalıyız…

Bilelim ki, Kur’anı saf dışı bıraktığımızda kendimizi inkâr etmiş oluruz…

Küfrün ve dalaletin cenderesine düşmüş oluruz…

***

Mevcut siyaset bezirganlarının dışarıdan ithal ettikleri, aldatılmış bir politikanın özünde; Allah’ı unutmak, kültürümüze ve tarihimize sahip çıkmamak vardır.. İnkârı ve asimilasyonu, bünyesinde barındırıyor… Hal böyle olunca da, kendimizi boşluk ve uçuruma düşme gafletinden alı koyamayız, koyamıyoruz…

Daima uyanık olmamız lazım, geçmişimizi unutmamamız lazım.

Sosyal hareketlerimiz, birey olsun, aile olsun, toplum olsun, daima helalle kalkıp oturmamız gerekir.

Haramla, küfürle, günah işlemekle, Allah yolundan çıkmakla bir yere varamayız.

***

Sonuç itibariyle derin ve ağır badirelerle karşı karşıya kalmış oluruz ki bu yüke hiç kimse dayanamaz.

Allah hepimizi korusun, Kur’an yolundan ayırmasın.

İman şuuruyla aklımızı, kalbimizi, imanımızı muhafaza eylesin.

Hepinizin mübarek Ramazan-ı Şerifini bir kez daha buradan tebrik ediyorum.

Gündüzü oruçla, geceyi ibadetle geçirmeyi hepimize nasip eylesin Rabbimiz diyerek dua ediyorum..

Bilelim ki…

Bu aydan gafil olmamamız gerekir.

Gafil olduğumuz zaman kendimizi maddi ve manevi uçurumlardan kurtaramayız.

En derin saygı ve sevgilerimle.