Görüş Bildir

KALPSİZ VE RUHSUZ BİR DÜNYADAYIZ!?

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Türkiye’mizi, bu geçmişe yönelik yakın tarihimizde ruhsuzlaştıran, kapkaranlık bir şekilde medeniyetten uzaklaştıran temel unsur ve ana faktör, toplumu ve devleti dinden uzaklaştırma halidir...

Topluma ruh veren gerçek medeniyet, İslam hakikatleridir.

İşte bu hakikatler paralelinde yürüyen dünya, ancak medeni bir dünya olabilir?

Ruhsuzluktan uzaklaştırır...

Ter-û taze bir ruh olur ki; o da “ümmet” olabilme ruhu olur...

İslamsız bir medeniyetin varlığı, söz konusu bile edilemez!

İslam’dan ve Kur’an hakikatlerinden uzaklaştırılan bir toplum, hiçbir zaman fıtrat kanunuyla tanışmamıştır, bundan sonra da tanışamayacaktır.

Çünkü yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ikinci suresi olan “El-Bakara” suresinin 6 ve 7. Ayeti mealen bize şunları hatırlatıyor.

Yazımıza başlık olarak kullandığımız ifadeyi hükmen ve manen bize tekrarlatıyor.

“6- İnkârcılara gelince, onları uyarsan da uyarmasan da fark etmez, (inanmamaya kararlı oldukları için) onlar iman etmezler.

7- (Kendileri öyle istediği için) Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir ve gözlerine de (ilahi hakikatleri görmeyi engelleyen) perde inmiştir. Onlar için (dünyada da, ahirette de) büyük bir azap vardır.”

* * *

İşte, bakınız sevgili dostlar.

Yüce kitabımız, Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak gelen ayetler bizi nasıl uyarıyor, nasıl bilgilendiriyor ve nasıl imanla donatıyor?

Dediğimiz gibi insanları sömüren, yeryüzünü kendine çıkar potansiyeli olarak gören emperyalist haçlılar, Yahudiler ve Siyonistler, ister uyarılsın, ister uyarılmasın, onlar için farksızdır.

İman getirmezler.

İman şerefiyle şereflenmezler.

Ruhlarını aydınlatmazlar ve aydınlatamazlar.

Kalpleri mühürlenmiş, kulakları iman sesinden tıkanmış, Allah’ın nurunu görebilen gözler onlarda yoktur.

Olan gözlerine de perde çekilmiştir.

Bu ayetler, bugünkü manasız ve ruhsuz rejimleri, nizamlarını ve kirli siyasetleriyle insanları ve gençliği İslam’dan uzaklaştırma halini bize bildiriyor.

* * *

Sevgili okurlar.

Birçok yazılı medyanın birinci sayfalarına baktığınızda, çok ilginç haberlerle karşılaşıyorsunuz.

Görsel medya daha bir başka şekilde bize gösteriyor.

Türkiye’nin mevcut düzenine bakıldığında, yüzyıldan beri gelen giden iktidarlar, hala da mevcut TBMM ki iktidarı ve muhalefetiyle birlikte samimi bir inançla, gerçekleri gören nurlu bir gözle, güzellikleri duyan bir kalple yaşayamıyorlar.

Her şeyden uzaklar.

Kalpler mühürlenmiş.

Kulaklar tıkanmış.

Gözler gerçekleri görme engelini taşıyor.

Hal bu iken, der demez insanın aklına şu soru gelmiyor değil?

Yahu Allah aşkına!

Bu ülke nereye gidiyor?

Hele şu İstanbul Sözleşmesi, ülkeyi adeta enkaza çevirmiş durumda!.

Bu hal, merhum Erbakan’ın çok önemli siyasi bir ifadesini insanın aklına getiriyor.

“Bu partilerin mevcut durumuna bakmayın, bunlar ister muhalefet olsun, ister iktidar olsun, aynı misyonu taşıyorlar.

Şeklen birbirlerine ters düşmüş gibi gösteriliyorsa da hakikatte taşıdıkları misyon aynıdır.”

Batıl bir şey üzerine “gulo gulo dansı oynuyorlar.”

Yani gündüz ayrı, geceleyin ayrı yaşam şekilleri.

Gündüz dağınık bir vaziyette hepsi bir tarafta görünüyor.

Gece ise söndürülmüş ışıkların karanlığında dans ediyorlar.

Yani aynı dans…

Kim kime dum duma?.

Bakınız, sevgili okurlar.

Medyada büyük puntoyla yazılan “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ÜLKEYİ ENKAZA ÇEVİRDİ” başlıklı haber.

“CHP, HDP ve aveneleri “Mor çetenin başını çektiği feminist oluşumlar, TÜSİAD gibi emperyalist uzantıları ile KOÇ, SABANCI gibilerin yaşatır diyerek savunduğu İstanbul Sözleşmesinin kanlı faturasını gözler önüne seriyoruz.

Sözleşme sonrası kadın cinayetleri arttı, evlilikler azaldı, doğum sayısı düştü, milyonlarca baba evinden uzaklaştırıldı.

Dokuz yılda iki bin altı yüz doksan beş kadın öldürüldü.

Boşanmalar artıyor.

Sözleşme, nüfusumuza da darbe vuruyor.

Yani tüm bu toplumsal faciaların bizi nereye götürdüğünü düşünmek gerekmiyor mu?

Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan İstanbul Sözleşmesinin hiçbir maddesine çekince koymadan tüm hatlarıyla uygulayan Türkiye’de ailevi bütün istatistikler vahim seviyelere ulaştı.”

* * *

Sevgili okurlar.

Olaya bir bakıyorsun.

Bir de yüz yıl önce Osmanlıyı yıkıp kurulan Türkiye’nin manzarasına bakıyorsun.

Neredeyse strateji aynıdır.

İttihat Terakkinin Türkiye’ye yaşattığı oyun ve hiçbir formülle o denklemli oyundan çıkamayan o İttihat Terakki Partisinin rezaletleri, neredeyse bugünkü Türkiye’mizde de aynı gölgede yeniden yaşatılmak isteniyor.

Denir ya hal-i alem orta yerde!

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 1295 kere okunmuştur.