KUR’AN DİYOR Kİ!?

“Şeytan sizin düşmanınız… Siz de ona düşman olun?” Ki o şeytan, küfrün, gafletin, dalaletin, ihanetin, şirretliğin, ahlaksızlığın, hasedin ve kin ile nefretin tohumunu ekendir. Sizi tüm beşeri ilişkiler kadar, ilmi ve ahlaki, manevi üstünlüklerden alı koyandır. Çünkü şeytan-i ruh şirreti benimser!

***

Onun için, biz Müslümanlar Kur’an’ın hükümleri rotasında iman şuuruyla kendimizi idame etmemiz lazım... Lakin mevcut hal ve yaşadığımız çağ itibariyle, ciddi ve vahim bir yozlaşmanın, ahlaki erozyonun girdabında, iman şuurunu kaybetmenin yolunda bulunuyoruz…

***

Gayri ahlaki her ne varsa, şeytanın kendisini idame ettiren ne kadar kötülükler söz konusu ise; bugün bilaistisna hepsini yaşıyoruz ve yaşar haldeyiz! Hem de fütursuzca! Hem de insani, vicdani ve rahmani duyguları, tarumar edercesine, yaşıyoruz!!.. Kimse de, ne oluyoruz, ne haldeyiz deme gibi bir misyon ve görev de üstlenmiş değil.. Toplum ve ülkenin idaresini elinde tutan zevat dâhil!

***

Bakınız, uzun bir süredir buradan dilimin döndüğü, kalemimin yazdığı kadarıyla; yaşadığımız realiteleri dile getirerek, İslami ruhu yeniden yaşatmamız, diriltmemiz ve cihat etmemiz gerektiğini söylüyorum... Çünkü bu minvalde ilim sahibi olan herkesin temel görevleridir; hakikatleri haykırmak! Eğer ki, suskun kalırsanız, dilsiz şeytana dönersiniz! Biz dönmeyiz, Allah’ın izniyle!

***

Mübarek Kurban Bayramı’nı idrak ettik. Dünkü ve önceki yazımızda da temenni ettiğimiz gibi. Allah herkesin kurbanını kabul ve karin eylesin... Tekrarını görmeyi tüm İslam dünyasına ve bizlere de nasip eylesin… Ve bizleri iman şuuruyla hemhal eylesin. İslam dünyasının hal-i hazırda tek bir ihtiyacı vardır; “o da Kur’an ışığında, Peygamber’in bıraktığı mirasın rehberliğinde ümmet olabilme şiarına nail olmasıdır…”

***

Dedik ya, Kurban Bayramını ikmale getiren hadise, tarihi büyük bir vakıadır. 4 bin  sene evvele dayanmaktadır.. Hz. İbrahim (A.S)’ın oğlu Hz. İsmail’i, Allah-ü Teâlâ’ya verdiği sözü yerine getirmek üzere kurban etme hali, yeryüzüne ve insanlığa tarihi bir ibret dersi içermektedir... Nefes alan her beşerin; ders alması lazım... İnsani ve  nefsani ibretlik içeriyor..

***

Hem oğlunun kendi ölümüne itaat etmesi, boyun eğmesi hem de bir babanın kendi canından, kanından olan evladının boynunu kesip, onu kurban etmesi; tarihi bir ibret vesikasıdır... Her insanın, her beşerin kaldırabileceği, yükleyebileceği, yerine getirebileceği bir yük değil. Her irade ve nefsin yapacağı bir iş değil...

***

Ancak ve ancak, aklı da, izanı da, kalbi de, vicdani duygusu da iman meşalesiyle nurlanmış, Peygamber mertebesine ulaşmış biri yapabilir… Bu imtihandan ancak o geçebilir... Bu olay, Peygamberlerin özünden geçiyor… Allah’ın Peygamberlik gibi üstün bir seviyeyi layık ettiği insanlar ancak ve ancak bu imtihandan geçebilir… Yoksa rastgele her babayiğidin işi değildir…

***

 

Dünkü sohbette, vakıanın nasıl geliştiğini aktarmıştım.. Hafızayı tazelemek adına, özetle hatırlatmak istiyorum…

Hz. İbrahim (a.s) üç gece üst üste Cenab-ı Allah’ı rüyasında görür..

“Sen oğlunu kurban edeceksin?”

Hz. İbrahim de aile fertlerine ve oğlu Hz. İsmail’e anlatıyor...

“Ey evladım, rüyamda gördüm. Seni Allah’a kurban edeceğim.”

O da der ki; “Ey babacığım, sana emredileni yap ve yerine getir, ben hazırım.”

Hz. İbrahim de, oğlu Hz. İsmail’i Allahû Teâlâ’ya kurban etmek ister…

Tam bıçağı Hz. İsmail’in boğazına vurup kesecekken, Allahû Teâlâ kendisine seslenir…

Der ki; “Kad saddekte-rru/yâ”  

“Ey İbrahim! Sen rüyanı gerçekleştirdin, sen imtihanı kazandın...”

***

Evet, baba oğul arasındaki samimiyet ve Allah’a olan teslimiyetleri onları Peygamberlik mertebesine kadar yüceltmiştir. Bizim de duamız odur ki; Cenab-ı Allah böylesine bir ihlası, böylesi bir Allah’a yaklaşım tarzını, iman şuurunu hepimize nasip eylesin…

***

Ne var ki günümüz insanları olarak, Peygamberlerin o üstün meziyetlerine ulaşamıyoruz… Fersah fersah uzaklardayız... Yazı girişinde Kur’an diyor ki, ifadesi altında “Şeytan sizin düşmanınız… Siz de ona düşman olun?” cümlesine yer vermiştim..

***

Yani demem o ki, Peygamberlere iman etmemiz gerekir, onların izini takip etmemiz lazım… Yaşamlarını da, beyanlarını da, miras bıraktıklarını da, Allah’a karşı hem kulluk görevleri hem de üstlendikleri Peygamberlik misyonlarının ışığında, kendimizi adapte etmemiz lazım..

***

Allah o ihlası her Müslüman’a ve bizlere nasip eylesin diye dua ediyoruz.

Bu itibarla Müslümanlık gerçekten Hz. Muhammed (S.A.V)’in yoludur ve ona ittibadır. Kur’an’a uymaktır, okumaktır ve uygulamaya geçirmektir. Yoksa rastgele lafı-güzaftan ibaret bir şekilde, Ben Müslüman’ım demekle bir yere varılamaz, kulluk görevi de yerine getirilemez!

***

“İhlaslı olmak gerekir” dedik! Allah hepimize nasip eylesin. Dünya, insanoğlu için, ahiretini kazanma adına, bir imtihan arenasıdır.. Bu imtihan alanından herkes illaki gelip geçer.. Ama; kimi ihlaslı bir şekilde kazanır, kimi de ihlassız bir şekilde kaybeder?.. Onu da Allah-ü teala bilir.. Kul bilmez kim kazandı, kim kaybetti!

Ancak kazananlar, kesinlikle Peygamberlerin izinde gidenlerdir?.. Cenab-ı Allah onlara cenneti nasip etmiştir… Samimi olmayanlar, görüntüyle yetinenler geri kalırlar ve nifakla, münafıklıkla vasıflandırılırlar. Aynı anlamdaki sohbetimizde dün de vurgulayarak yazmıştım. 

***

Allahû Teâlâ, Müslüman olarak yaşamak isteyen herkese o Peygamberlerin sadakatini ve ihlasını nasip etsin, bize de. Amma velâkin sadece sözle olmuyor, ağır imtihanlar var ve o imtihanları geçmek gerekiyor.  Ben Müslüman’ım demekle olmuyor. 

***

İslam’ın ana kural ve kaidelerini uygulamaya koymak esastır. Bunlar yapılmadığı takdirde lafta kalır ve o zaman da geçerliliğini kaybeder.  Onun için Rabbimiz, tüm İslam dünyasına gerçek manada iman şuurunu nasip eylesin, Peygamber Efendimiz’in izinden yürümeyi nasip eylesin… İslam dünyasının düşmüş olduğu badirelerden kurtulmayı nasip eylesin.

***

 

İslam dünyasına böyle bir zillet, böyle bir düşüş, böyle bir meskenet yakışmaz.

Ayet-i Kerime öyle buyurmuştu;

“Zillet ve meskenet ancak Yahudilere yakışır.”

İslam dünyasına zillet ve meskenet yakışmaz.

İslam dünyası, tembelliğe, uyuşukluğa yer vermez.

İslam anlayışı işte budur.

***

Çalışmayı, hem de ilmi çalışmayı, ilerlemeyi, kalkınmayı, ilimle, irfanla büyük geçmişlerimizin yaptıklarını uygulamakla, onların izlerini takip etmekle ancak yaşayabiliriz.  İslam dünyası olarak düşmüş olduğumuz mevcut hal, buna şahittir.

***

Bu halden kurtulmak için büyük bir potansiyelle Allah’a yönelmemiz lazım, İslam’ın gereği ne ise Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolu nereden geçiyorsa, bizim de kendimizi ona uyarlamamız lazım.

***

“Benim malım var, mülküm var, param var, evladım var, ben fevkalade yalancı dünya emtiasını kazanmışım, zirvelerde yürüyorum” aldatmacalarına kanmamak gerekiyor. Böylesi bir düşünce, gerçekten büyük aldatmacadır.  Denir ya “düşman bellenmesi gereken şeytanla aynı yolda yürümek” olur..

***

İllaki her şey zevale mahkûm olur.  Varlıklar da, zenginlikler de, zevkli ve mutlu yaşamlar da hepsi yok olup gidecektir.  Çünkü hiç bir nefis, baki değildir...  Malın da, mülkün de, yaşamın da bir müddeti var, saati var?.. Allah korusun.  Allah bu aldatmaca hallerini tüm İslam dünyası üzerinden kaldırsın ve iman şuuruyla şuurlanmayı nasip eylesin.

***

Bizim de âcizane tavsiyemiz; bu dünya şaşasına rastgele uymamamız gerekiyor. Şeytana hasım kesilmemiz gerekir..  Allah’ın nimetlerinden faydalanmak gerekiyor, fakat o nimetlerden faydalanırken bu nimetlerin Allah’tan geldiğini de unutmamak lazım. “Kendi gücümüzle, kuvvetimizle bunları yapıyoruz” diyorsak büyük gafletin ve dalaletin içerisinde oluruz..

***

Allah’ın takdiri olmadığı zaman, yaprak bile kıpırdayamaz… Bunu unutmayalım, yoksa büyük bir gaflet çukuruna düşer kalırız. Bir daha da o çukurdan çıkılamaz…“İla cehenneme zûmera…”

***

Onun için Allah bizlere, siz değerli okurlarımıza ve tüm İslam dünyasına gerçek iman şuurunu nasip eylesin, Kur’an’ın gölgesinde 24 saat boyunca yaşamayı nasip eylesin, Kur’an çizgisinden çıkmamayı nasip eylesin.  Aksi takdirde insan kaygan zemin üzerinde yürür ve sırt üstü düşer, deyim yerindeyse beyin kanamasıyla gider.

Bu da küfür olur maazallah.  Allah bu uyanmayı da bize nasip etsin, kendimizi o yoldan koruyabilmeyi bize nasip eylesin.

En derin saygı ve sevgilerimle.