KUR’AN DİYOR Kİ!? (II)

Bugünkü sohbetimize; “İttekû rabbekum” diyerek başlıyoruz… Yani rabbinize karşı takvayı elden bırakmayın.. Her daim takvalı olun.. Açılımını yapar isek; kötülüklerden, çirkinliklerden, nifak ve küfürden kendinizi koruyun.. Bilin ki o zaman; müreffeh ve mutlu bir hayatla tanışmış olursunuz…

***

Eğer ki içinizde Allah korkusu olmazsa, helal ile haramı ayırt etmez iseniz, takvayı da terk-i diyar etmişseniz, o zaman fani dünyadaki imtihanı kaybetmiş, ebedi dünyada ise “İla cehenneme zûmera” cezasını almış olursunuz… Yaşadığımız dünya ve tükettiğimiz ömür; her beşer için “bir imtihan” arenasıdır... Ve herkesin de bu imtihanı geçip, kazanması gerekir!

***

Bu imtihanın meşalesi de; “İman ve Ameldir...” Şayet bu iki meşale yok ise her şey laf-ı güzaftan ibaret olur...  Beşer için hayat zifiri karanlık bir zindana döner? Böylesi bir yaşama ve gaflet çukuruna düşmemek için, Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerim tüm beşeriyete “Allah’a karşı takva” çağrısında bulunuyor, davet ediyor…

***

Kendinizi günahlardan, kötülüklerden, pisliklerden uzak tutun..”  Bu çağrı, takvayı emrediyor. Demek ki, ümmet ruhuyla, millet ve aile, birey olarak bizlerin hangi koşulda olunursa olunsun, bu çizgiden ayrılmamamız gerekiyor. Eğer Kur’an’ın çizdiği kırmızı çizgiyi aşarsak, haddimizi aşmış oluruz ki bu da bizi her hususta badirelerle karşı karşıya bırakır.

***

Elbette ki kimse bunu istemiyor. Dolayısıyla bizim temennimiz, istek ve arzularımız; Allah’ın takvasıdır. 5 vakit namazımızı dikkatle kılmamız ve bu imanı korumamız gerekiyor. Zira Allah’ın emirleridir.  Namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek, oruç tutmak, kelime-i şehadet getirmek.  İslam’ın bu 5 çizgisini bozmamamız gerekiyor.

***

Birey olarak, Allah’ı tanımakla mükellefiz ve yaradılış amacımız da Allah’a ibadettir.  Ki Allahû Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor... “Ben cinleri ve insanları yarattım ki bana ibadet etsinler, tanısınlar…”

***

Elbette ki “namazla ve niyazla” olur.. Herkesin bunun idrakinde olması gerekiyor.  Kaldı ki kutsal bir varlık olarak insanların yeri yücedir. O yücelik de fıtrat kanununa aykırı düşmemekle gerçekleşir.  Allah’ın yaradılışıyla ters düşmemek lazım… Çünkü Allah bizleri ve cinleri yeryüzüne göndermişse, illaki onu bilmek ve tanımak için göndermiştir.

***

Allahû Teâlâ’yı tanıma görevini ifade etmek, ancak ve ancak ibadetle olur. İbadet olmazsa sadece “Allah’ı tanıyorum” demek laf-ı güzaftan ibaret olur.. İlla ki alnını secdeye götürmek lazım, alnını secdeye götürmeyen insan ne kadar “Allah, Allah” derse de hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur, Allah nezdinde kabulü de olmaz…

***

Beşerin kulluk görevi, İslam’ın şu beş şartını yerine getirmektir! Namaz, oruç, zekât, hac ve kelime-i şehadet… Müslümanlığın çizgisi budur, tanımı da bundan ibarettir.. Karanlıklara düşmemek için illaki ibadetle o kapıyı açmak lazım, ibadetle Allah marifetine ulaşmamız lazım, Allah’ı tanımaya çalışmamız lazım.

***

Eğer ki bunlar olmazsa, istersen Karun’un varlığına sahip ol, zerre-i miskal bir anlam içermezsin! Ki Karun’un varlığı rivayetlere göre hala yerin altında vardır. Ama bizim Karun değil, Harun olmamız lazım.  Karun’un yoluna girersek Allah korusun Karun gibi oluruz, hiçbir şeye sahip olamayız. Dünyamız da gider, ahiretimiz de gider.

***

Toplum olarak, aile olarak, birey olarak kendimizi Allah’tan ayırmamamız lazım, o çizgiyi şaşırmamamız lazım.  Allah’ın bize tarif ettiği Kur’an çizgisi ne ise o çizgiden ayrılmamamız gerekir, Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolunda yürümemiz gerekir… İşte Allah’a en erken ulaşabilmenin ve kavuşabilmenin yolu da; “kulluk görevini yerine getirmektir?”…

***

Eğer ki bunları yapmaz isek, Allah’la ters düşmüş oluruz.. Onu tanımaz oluruz.. O zaman da kulluk görevimize ihanet etmiş oluruz. Hele ki helali haramı birbirine karıştırdığımızda, insanlık vasfından çıkmış birer yaratık haline geliriz ki; Allah korusun…

* * *

Sevgili okurlar.

Duamız ve temennimiz; Allah bizi Müslüman olarak sırat-ı müstakim olan dosdoğru yoldan ayırmasın, aklımızı başımızdan almasın.. Bizi, dünya emtiasına aldanmaktan uzak tutsun.  Aksi takdirde birey olarak ve toplum olarak, “ila cehenneme zûmera”, cehennemin en derin çukuruna kafile kafile düşmekten, kendimizi koruyamayız…

***

Sonuç itibariyle, Kur’an’ımız bize emrediyor ve diyor ki; Allah yolundan ayrılmayın.. Kendimizi, şeytani fitne fesat fücur yollarından arındırmamız gerekir.. Aksi takdirde; ne dünyadan bir şey alırız, ne de ahiretten…  Hem dünyayı kaçırmış oluruz, hem de ahiretimizi kaçırmış oluruz.

***

Mükellef bir varlık olan insan, her zaman aklını başına almalıdır ve kimin tarafından yaratıldığımızı daima idrak etmeliyiz. Ki o zaman bizi yaratanı unutmayız… Eğer böylesine bir idrakten mahrum kalırsak, Allah’ın varlığından uzak durursak, Allah da bizden uzak kalır ve o zaman dünya ve ahiretimizi kaybetmiş oluruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.