KUR’AN, MU’CİZAT-I AHMEDİYE’NİN TA KENDİSİDİR!? (V)

Sevgili okurlar.

Sohbet serimiz devam ediyor… Ve bir kez daha haykırarak ifade ediyorum... Kur’an her yönüyle Mu’cizat-ı Ahmediye’dir… Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed (S.A.V)’in Peygamberliğini tescilleyen bir delildir... Ve de kalbi üzerine vahiy olarak inmiş bir kitab-ı mübindir…

***

Kur’an salt İslam dünyası için, Müslümanlar için bir “kurtuluş çaresi ve reçetesi” değildir… Yekûn şekilde tüm beşeriyetin yegâne kurtuluş çaresidir. Hz. Cibril-i Emin’in telkiniyle, ahir zaman Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak inen ilahi manzumenin hitabı insana olmuştur…

***

İşte bu hakikatle insanlığın yegâne kurtuluş reçetesi Kur’an’dır. Kur’an’ın getirdiği hükümler, toplumsal barışı öncelemektedir… Milletin ve devletin mutluluğunu önemseyen, sahiplenen ve ulvi şekilde değer veren başka da hiçbir semavi kitap yoktur. Semavi olmayan kitaplar da zaten insanlar vasıtasıyla yazıldığı için, hükmü zafiyetlerdir!

***

Demem o ki Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, tek kelimeyle Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine inmiş ve insanlık için, beşeriyet için yegâne hidayet kaynağıdır. Onu tanımayan, ona uymayan, ona iman getirmeyen beşeriyet denilen zümre, hiçbir zaman insanlıktan, şereften ve de haysiyetten söz edemez... İnsanlık cevherine layık olmayan birer tane maymun veya domuz karakterini taşıyanlar olur…

***

Nitekim Kur’an-ı Kerim’deki Maide suresinin 60. Ayeti bunu açıkça ifade etmektedir... Ayet mealen aynen şöyle sesleniyor…

De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lânetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.”

***

İşte bakınız, Kur’an nasıl uyarıyor ve nasıl insanlığı ikaz ediyor.  6236 ayetiyle Kur’an-ı Kerim bizler için bir kurtuluş çaresidir, bir halaskar-ı ilahidir. Onun için Kur’an’la tanışmayan bir toplum, yalnızca geçici olarak bir maddi unsurla yaşıyor olması, onu ebedi kılmayacağı gibi, huzuru, güveni, istikrarı da sağlayamaz!

***

Ki o toplumlar kan ve gözyaşı içerisinde, zulmün, felaketin, fitnenin, fesadın, haramın, küfrün, ihanetin, kalleşliğin, cinayetin, gaspın, hırsızlığın, hilenin ve desiselerin batağında debelenip durur... Şuurunu kaybetmiş bireyler topluluğuna döner… Her ne kadar orman kanunları desek de beşeriyetin kendilerince ikmal ettikleri “kanunların içerisinde” zülüm ve felaketi yaşarlar…

***

Önceki yazılarımda da aktardım! “Kur’an-ı Kerim’e iman ettik, biz Kur’an’a bağlıyız” deyip hiçbir şerri hükme uymadan, sadece lafızda kalmak ne kişi için ne toplum için ne de onların yönetimini elinde tutan iktidar ve devlet nizamı için, bir kıymet-i harbiye olamayacağı gibi, söz konusu da olamaz!

***

Az önce ifade ettiğim gibi, Kur’an-ı Kerim 114 sure ve 6236 ayetiyle bir bütünlük içerisinde, toplumsal birliğimiz, dirliğimiz, gücümüz ve iman meşalemiz için; ruhen ve bedenen yaşamamız lazım... Her satırı ve hükmü, toplumsal bir toparlayıcılık görevini icra etmektedir!

***

Beşeriyet, pusulasını ancak Kur’an’la düzeltebilir. Kur’an’sız bir toplum hiçbir zaman bu dünyada da ahirette de Allah’ın insanlığa bahşetmiş olduğu insanlık şeref ve haysiyetine nail olamaz... Uzak kalır, canavarlaşır. Yamyam şeklinde; birbirlerini yerler!

***

Sonuç itibariyle, Kur’an-ı Kerim’in, bir hidayet kaynağı olduğu gerçeğini, hiçbir koşulda göz ardı etmememiz gerekir… Ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak indiği gerçeğini de unutmamak gerekir…

***

İşte bu perspektifte, iman meşalesini sürekli gür tutmamız lazım... Zerre-i miskal Müslümanlar olarak, inancımızdan taviz vermememiz gerekir… Onunla amel etmeliyiz… Hayat akışlarımızı da Kur’an’ın hükümlerine göre biçimlendirmemiz gerekir ki sahil-i selamete kavuşabilelim…

Aksi takdirde nedamet fayda getirmez. Kur’an’sız bir toplum, kendini vahşi yaşam kulvarından kurtaramaz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…