KUR’ANSIZ BİR TOPLUM OLUR MU..?! (II)

Elbette ki, olmaz! Eğer olursa; işte o zaman o toplum benlik kaybıyla enva-i kötü hadiselerin arenasına döner.. Ne yazık ki ülkemizin hal-i durumu da bunu gösteriyor.. İşte “yürekleri parçalayan”, dün kadim şehir Diyarbakır’da yaşanan, hadise!.. Yine arazi toplulaştırması ve yine aileler arasındaki “anlaşmazlığın” neden olduğu husumet.. Bismil’in Serçeler köyünde, “Taş ve Alyamaç” aileleri arasında çıkan silahlı kavgada, 9 insan bir çırpıda kurşunların hedefi olup, katledildi.. Üç de yaralı var..

***

Ben öncelikle, “ölenlere Allahtan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar..” Allah sabır ihsan eylesin.. Denir ya gel de; hiddetlenme, gel de avazın çıktığı kadar, “hak, hukuk, adalet, eşitlik” terazisini elinde bulunduran kurum ve kuruluş ile zevata seslenme! Kim suçlu?.. Sadece eline silah alıp, birbirlerine kin besleyip “kurşun” yağdıran, tetiğe basan mı? Onlar elbette ki suçlular.. Ama velakin onları “o suçun” vücut bulmasına sürükleyen etkenler var.. Ki o etkenler de, “hakikatin ve hakkaniyetin” tesis edilememesidir?!.. Bu mevzuyu, uzun yıllar burada dile getirdim; “Arazi Toplulaştırması, rant odaklı iş ve işlem gördüğü için, fitne üreticidir?”

***

Daha bir kaç yıl önce benzer bir olay daha yaşandı Bismil’de.. Üstün ailesinden 8 kişi öldürüldü.. Ki Ergani’de, Silvan’da, Çınar’da.. Rüşveti veren, siyasetçiyi gören, adamını bulan, “devletin arazisine” çöküyor.. Bir kez daha yineliyorum, Diyarbakır bölgesindeki “arazi toplulaştırma” sisteminin çok yönlü bir şekilde, mercek altına alınması gerekiyor.? Ve tez elden, böylesi hadiselerin bir daha yaşanmaması için aileler arasındaki “anlaşmazlıklar” giderilsin, sulh ve huzur sağlansın. Yoksa daha nice böylesi “katliamlarla” sarsılıp, dururuz…

***

Netice itibariyle, “Kur’ansız bir toplumun hal-i durumu” böyle olur.. Onun için hiçbir şekilde, Kur’ansız olamayız.. Onunla hemhal olmamız gerekir.. Kelime-i Şehadet getirmeliyiz.. O inanç paralelinde yürümeliyiz.. Maddi ve manevi tüm hayati içtimamızı, “Kur’an’ın çizgisinde ve gölgesinde” belirlemeliyiz… Tarihsel olarak baktığımızda, altın harflerle yazılması gereken bir İslam tarihi mevcut… Asrısaadetten Hulefa-i Raşidin’e kadar…

***

Hulefa-i Raşidin’den ta Selçuklu ve Osmanlılara kadar uzana gelen bir İslam tarihi var.. Devlet ve millet hep; Kur’an’la yaşamış ve onu kendisine rehber edinmiştir.. Selçukluların, Osmanlıların, Selahaddin-i Eyyubi’lerin birlikteliğiyle, tevhit inancının gücüyle, dünyaya hükümran olabilmişlerdir.  Onların en büyük mürşidi ve önderi Kur’an olmuştur.. Kur’an’ın hükümleri, onların adil yönetiminin ilkeleri- Hz. Muhammed (S.A.V)’in yaşam tarzı, yüce ahlakı da, onların karakteri olmuştur.. Bu da onlara ve İslam dünyasına büyük bir üstünlük sağlamıştır…

***

Ne vakit ki küfür dünyasının kurnazca, haince, kirli plan ve projelerine zafiyet gösterildi, işte o andan itibaren İslam dünyası “kan kaybına” uğradı…Çünkü İslam ülkelerinin içine küfür dünyası sızmaya başladı.. Kendilerine piyon bulmuşlar, zayıf iradeli kişileri satın almışlardır…  Ve bu şekilde sinsice, İslam dünyasını Kur’an’dan uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Aynı zamanda öyle piyonları da kahraman kurtarıcı olarak göstermeye çalışmışlar.

***

Nitekim tarih boyunca tüm milletlere üstünlük sağlayan Selçukluların devamı olan Osmanlı İmparatorluğu bugün nerede? Buradan ders-i ibret çıkarmak gerekir.. Zira Kur’an’ın gölgesinden kendilerini sıyırttılar.. Kur’an hükümlerini rafa kaldırdılar?.. Sonuç, zafiyet mukadderdir, hatta yok olmak da mukadderdir. Zira en büyük önder, en büyük mürşid, en büyük istikamet olan Kur’an’a sırt çevrilmiştir… Kur’an’la yaşamayan bir toplum, bireyinden tutun da aile fertlerine kadar  büyük bir boşluk içerisinde kendilerini bulurlar..

***

Toplumun bugünkü içine düşmüş olduğu hal, İslam’dan gelen bir hal değildir. İslam tarihi bunu kabul etmemiştir, etmiyor ve etmeyecektir de.  Batı dünyasının vesayeti altında yaşayan bir ümmet, ümmetlik vasfını telaffuz edemez, etse de sadece lafta kalır.. Dolayısıyla yekvücut olarak “Va’tesimû bihabli(A)llâhi cemî’an”a yönelmeliyiz..  Kur’an bunu emrediyor. “Hep birlikte Allah’ın kopmaz ipine sımsıkı sarılın...” O kopmaz ip, Kur’an’ın ta kendisidir.

***

7’den 70’e kadar Kur’an’ı okuyup onunla yaşamını biçimlendirmeyen bir toplum hiçbir zaman kendini toparlayamaz, kendini badirelerden kurtaramaz, hiçbir zaman helal lokmayı da elde edemez.  Kur’an’ın emri doğrultusunda yaşamayan bir toplum, netice itibariyle yıkıma mahkûm olur. 

***

Bu itibarla biz de acizane tavsiye ediyoruz ve dua ediyoruz;  “Allah’ım bize yardım et… Bizi Kur’an’ın yolundan ayırma.. Bizi Kur’an’la hemhal eyle..  Kur’an’la kalkıp oturmayı nasip eyle… Ümmetin tüm neslini Kur’an’la hemhal eyle ya Rabbi!

***

Kur’ansız bir toplumun varlığı söz konusu olamaz. Olsa dahi kendini aba ecdat mirasıyla beraber, haçlı ve Siyonistlere köle olmaktan başka bir zeminde bulamaz. Siyonizm’in pençesine giren bir toplum, hiçbir zaman İslam’dan bahsedemez.  İslam’a inanan herkesin bu açıdan, bu pencereden bakması lazım.  Küfür dünyasına insan dost olamaz, olduğu takdirde ancak uşak olabilir.. Zaten, dost olarak kabul etmezler, uşak olarak kabul edebilirler ancak.

***

Kur’an’ın gölgesinde yaşamak gerekir.. Ki Kur’an sayesinde daima üstün seviyeye yürüme hali nasip olsun.. Aksi takdirde haçlı ve Siyonist dünyanın hegemonyasından kendini kurtaramaz.. Onun için, İslam dünyasının tek çaresi “Âl-i İmrân” suresinin 103. Ayetinin kapsamına girip, kendini burada konumlandırması gerekir…

“Va’tesimû bihabli(A)llâhi cemî’an”

“Hep birlikte Allah’ın kopmaz ipine sımsıkı sarılın...”

***

Bunu unutan veyahut arka plana alan bir İslam dünyasının güçlü olması mümkün değildir.  Olsa olsa uşak köle olabilir. Ki onu da, Allah korusun.  Bu itibarla 7’den 70’e kadar herkes Kur’an’a sımsıkı sarılmalıdır.  Çünkü Kur’an “Allah’ın kopmaz ipine sarılın” diye buyuruyor, aksi takdirde düşersiniz ve yok olup gidersiniz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar..