MEVCUT DÜZEN, İNSANLIK DÜZENİ DEĞİLDİR(II)..!?

Sevgili okurlar..

Dünden devamla sohbet serimizi sürdürüyoruz.. Ve diyorum ki, kimse alınmasın, kimse gocunmasın, kimse de, hakikatlere karşı, gözlerini kapatmasın.. Dün ve bugün, son bir asırdır yaşanan ve yaşatılanlar karşısında; “toplumsal bir buhran” yaşıyoruz.. Hem maddi hem de manevi yönde; çöküşün girdabında, boğulmak üzereyiz..

***

Günü birlik yaşıyoruz.. Kimse ne yaptığını bilmediği gibi, önünü ve yönünü kestiremiyor.. Büyük bir insani, vicdani ve rahmani duygu kaybını yaşıyoruz.. Gelen de, giden de, iktidarı da, muhalefeti de topyekün; “gelen gideni aratır” misali adeta “İnsanlığın kaybına” kürek sallıyorlar.. Deriz ya; eski tas eski hamam misali!..

***

Mevcut halin özünde; “rejim ve yönetimsel” sistemin, halkla bütünleşmemesi, sorunlarına ve beklentilerine cevap veremeyişidir?.. Daha açık ifadeyle, “batının ve batılın” hegemonyası altında, “bin yıllık geçmişin inkarının” yarattığı handikaptır bugünkü halimiz!.. Halkın istekleri belli, amma velakin yönetimi eline geçirenlerin gittiği yol, meçhul!

***

Toplumun özü de, sözü de, dayanak noktası da!.. Yani yekvücut şekilde mayası, İslam’dır.. Onu, İslam dışında hiçbir “beşeri maya”, diri tutmaz.. Onun içindir ki halkın temel beklentisi, inancının, tarihinin, kültürünün, aba ecdadının ve medeniyetinin ikmal edilmesidir.. Onu yeniden diriltmektir..

***

İstemiyor, tarihinin ve geçmişinin unutulmasını!.. İstemiyor, Çanakkale kahramanlarını, şehitlerini, gazilerini unutmak ve unutturulmasını!.. İstemiyor, İslami değerlerinin üzerine “batılın, küfrün ve inkarın” şalını çekmek.. İstemiyor örfüne, adetine, geleneğine, yaşam biçimine “çağ dışı” yaftaların yakıştırılmasını!..

***

Kendini tüm bu ulvi değerlerinden uzaklaştıran siyasi anlayışları, yönetimsel felsefeyi ve yasalar ile kanunları doku uyuşmazlığı olarak görüyor..  Hem milletine, hem tarihine hem de dini inancına birer “ihanet hançeri” olarak, görüyor!.. Kaldı ki bu millet, devleti ve vatanı, inancı, kutsal kitabı için “ölsem şehidin, kalsam gaziyim” anlayışına ve ruhuna sahiptir..

***

Tembelliği kabul etmez!.. Karınca misali hep çalışmayı yeğler.. Biliyor ki dini de, tarihi de, kültürü de, ecdadı da, bunu istiyor.. Ama gel gör ki, bugün korkunç ve ürkütücü bir gidişatın egemenliği altında, inim inim inliyor.. Ve bu durum da öyle inanıyorum ki, huzur içerisinde kabrinde uyuyan ecdadı rahatsız ediyor…

***

İnanın ki, o ecdat imkân bulup, kabrinden başını kaldırıp baksa, ülkenin bugün yaşadığı hali gördüğünde, “lanet getirip, bizi tükürükleriyle” boğar.. Çünkü, biz onların yolunda gitmiyoruz.. Gitmeye dair de, toplumsal bir mutabakat geliştirmiyoruz.. Onun için de, sürekli dejenere ve asimile ediliyoruz!…

***

Demem o ki, mevcut hal iyi bir hal değil!?. Bakınız, Diyarbakırımız mevsimin en sıcak günlerini yaşıyor.. Gölgede, 45 derece sıcaklık var.. Uzmanlar uyarıyor, aman ha dışarı çıkmayın, ki ben de çıkmıyorum.. Muhafazakar aileler de öyle inanıyorum ki, evde kalmayı tercih ediyorlardır.. Amma velakin, AVM’lere, çarşıya pazara bakıldığında özellikle bayanlar, genç kızların bir kesimi var ki; “haya” denilen karakterin zerresi yok!?.. Her yerinden “hayasızlık akıyor, müptezel bir hal?”..

***

Peki, bu dinimizin, terbiyemizin, gelenek ve göreneklerimizin neresinde var? Demek ki, ne aile terbiyesi, ne mazbutiyeti, ne de muhafazakârlığımız kalmadı? Ne kadında haya utanma kaldı ne ar namus denilen ulvi değer kaldı?… Öyle bir sistem içimize ithal edilmiş ki, rastgele bir ihanet olarak görmemek gerekir!.. Özünde, ruhunda bize göre kasıtlı, piyon ve devşirmelerin, İslam’ı bu topraklarda yok etme gayreti ve operasyonudur…

***

“Ben kurtarıyorum, kurtarıcıyım veyahut da kurtardım” adı altında memleketi dinsizleştirmek istiyorlar.. Milletin ve devletin istikametini değiştirdiler.. Doğru yoldan alı koydular.. Örfünü, âdetini unutturdular.? Namus, haya, ırz perdesini yırttılar.? Kadını “cinsel obje” olarak, pazar haline getirdiler?! Olup-biten bu terbiyesizlikler neticesinde kim ne anlar, nereye havale edeceğiz?

***

Hep ifade ediyorum.. Laiklik açık ve net bir şekilde, ülkeye ve millete dinsizliği dayatmaktadır.. Söylem ayrı, ama uygulama ayrı.. Ne yazık ki, laikliğin eşittir dinsizlik olduğuna inanmayan bir kesim var.. O kesim de, et yiyen virüs misali hızla toplumsal çürümüşlüğü oluşturuyor…

***

TBMM’ne seçip gönderdiğimiz milletvekilleri, bakanlar, hükümetler, başbakanlar, cumhurbaşkanları… Onlara sormak gerekir.. Sizler ülkenin ve milletin geldiği hal-i rezalete ne diyorsunuz?.. Sizin düşünceniz nedir?… Yüzde 99’u Müslüman olan bu memleketin böyle çelişkiler içerisinde yaşamasını mı istiyorsunuz..? Lafa gelince yok, ama iş uygulamaya gelince, aynen “evet” şeklinde icraatta bulunuyorlar..

***

Gençlik diyorum!.. Ki onlar geleceğimiz, yarınlarımızın büyükleri.. Ama gel gör ki, eğitim sistemimiz dahil olmak üzere, sokaktaki yaşam biçimi onları da, “asileştirdiği” gibi benlik kaybına uğratıyor.. İş, aş, perişanlığı kadar ahlaki yozlaşma!.. Uyuşturucu, fuhuş, hırsızlık, gasp, soygun, şiddet, denir ya hırla.? Ki cezaevlerinin doluluğu buna şahit…

***

Özü itibariyle; manevi ve maddi yönde yaşanan toplumsal buhran, görünen o ki “tüm değerlerimizi” bizden alacak?.. Onun için, “zararın neresinden dönülürse” kardır hakikatiyle, orta yerde var olan ve iman ettiğimiz, “Kur’an-ı Kerime, Peygamber Efendimizin hadislerine ve İslam hakikatleri ile tarihimize, ecdadımıza ve medeniyetimize” sımsıkı sarılalım!.. Ona bağlı kalalım…

***

Ve bilelim ki, “çobansız sürü” haline geldiğimiz sürece kurtlar, çakallar, sırtlanlar bizi bitirmeye devam ederler!.. Demokratik sistem içerisinde, demokratik yöntemlerle bu memlekete büyük bir serbestiyet kazanması lazım.? Hem de inanç ve yaşam serbestiyetiyle.. Onu da, İslam’ın nurlu ışığında, bağımsız bir hürriyetin temsiliyetiyle gerçekleştirmemiz gerekir…

***

Bu itibarla diyoruz ki; ne yaparsanız yapın milletin gerçek ruhunu millete yaşatın, imanlı bir gençliği yetiştirin. Bu sorumluluk yönetimi elinde bulunduran herkese aittir.

Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor;

“Velâ teziru vâziratun vizra u?râ”

“Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenemez.”

***

Bu ayet-i celilenin hükümlerine göre, bu memleket başkalarının yüzünden kaybediyor. Ne yazık ki, bu işleyişe de demokrasi adı veriliyor.. Evet, demokrasi olunca Kur’an rafa kaldırıyor.. Laiklik olunca, Kur’an çağdışı görülüyor… Nasıl bir illet bu?..

***

Diyoruz ki, hak, hukuk, adalet!.. Maalesef onun terazisi daha vahim bir şekilde; işliyor.. Kaldı ki mevcut halin, en büyük sebebi de bu.. Adil ve adaletli bir mekanizma yok.. Çünkü, ilahi hükümleri barındırmıyor.? Bakınız, bir FETÖ’dür tutturulmuş gidiyor.. Elbette ki, bir terör örgütü.. 15 Temmuz kanlı darbe girişimin müsebbibi ve sorumlusu.. Taviz verilmemeli?!

***

Amma velakin bu taviz verilmeyişi “sapla-samanı” birlikte yakma anlamına gelmemeli!.. Son zamanlarda sıkça şikayetler alıyorum... Gelişi güzel, FETÖ denilerek bir çok masum insan, ya işinden, ya cezaevine ya da örgüt üyesi damgasıyla, suçlu gösteriliyor.. FETÖ’yle hiç ama hiç bağlantıları olmamasına rağmen, nice gençleri, memurları, polisleri “işinden, aşından” ettiler..

***

Peki, bunun sorumlusu kim?.. Ya da bunun vebali kimin boynunda olacak?! Allah nezdinde bu günahsız, masum, biçare insanlar ne zamana kadar bu manevi işkenceleri çekecektir?

Onun için millet adına yetkililerden gerçek manada isteğimiz; hukuksal bir hal bu millete yaşatılmalıdır.  Kin, garez, nefret, başkasının suçunu başkasına yüklemek adaleti çökertir?!

***

 

“Velâ teziru vâziratun vizra u?râ”

“Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenemez.”

Masum ve mağdur nice insanlar var..

Bazı isnatlarla suçlanmışlar ve inim inim inliyorlar.

Ekonomiksel olarak sıkıntı çekiyorlar, aile olarak sıkıntı çekiyorlar.

Her şey orta yerde.

Bu itibarla bu kin, nefret, garez ortadan kaldırılsın ve masum insanlar rahat yaşasın.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…