MEVCUT DÜZEN, İNSANLIK DÜZENİ DEĞİLDİR(III) !?

Sevgili okurlar..

Sohbet serimiz devam ediyor.. Başlığımız yerini koruyor.. Ki bugün üçüncü faslı icra edeceğiz.. Ve bir kez daha haykırarak diyorum ki; “Mevcut düzen, insanlık düzeni değildir, hatta insanlık şeref ve haysiyetine uygun değildir” Ki rahmani, vicdani ve tabi ki medeni hali deseniz, o hiç yoktur! Yaşananlar orta yerde cereyan ediyor ve de kendini ele veriyor?

***

İnanın ki yaşanan ve yaşatılanlara baktığınızda, arka planına odaklanıp irdelediğinizde, karşınıza hazin tablo çıkıyor... Sistemin uygulanır hali, Yasama, Yürütme ve Yargı mekanizmasının mevkutelerinde öylesine dehşetli, öylesine toplumun temel değerlerinden yoksunluk var ki denir ya hangisinden söz edelim! Ülkeye ve ülke insanına bir şey kazandırılmadığı gerçeğinin de buradaki vahim “yoksunluktan” kaynaklandığını görüyoruz!?.

 

***

Evet, yüzyıldır vesayetçi yasaların ve kanunların, dokunulmaz denilen hükümlerin hegemonyasıyla varlığını sürdüren bu sistem, “artık tıkanmıştır?” İnsanlığa bir şey getirmediği gibi, sürekli kaybettiren olmuştur… Kaldı ki bundan sonra da getireceği, kazandıracağı ve geliştireceği hiçbir şey yok! İlla ki yenilenmekten başka…

***

Hani deriz ya! “Bu hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal!” Demek ki çağ yenilenince olayların şekli de, şemalı da, uygulanırlığı da yenilenmesi gerekiyor… Toplumun yüz yılın tahribatıyla geldiği nokta aşikar olduğu gibi “vahim bir toplumsal çürümüşlüğün” girdabında debelenip duruyor... Ki her hareketi, onu daha bir bataklığın içerisine sürüklüyor... Çünkü ruhunda ve özünde “insani” bir duruş yok!

***

Kimse bu hakikati inkâr edemez… O halde “ya yeni hal, ya izmihlal!” denilmesi gerekir... Yani, ya yeni bir ahlak sistemi getirilecek bu topluma. Ki toplum bu badirelerden, bu keşmekeşlikten, bu çürümüşlükten kurtulsun… Ya da düştüğü batakta gark olmaya mahkûm olacaktır?

***

Günlerdir buradan haykırıyorum! Ve diyorum ki; eğer gençlik bin senelik terbiyesini, kültürünü, tarihini arka plana atıp Avrupa’nın ithal malı olan batıl içerikli ahlaksızlığına, rezaletine, inançsızlığına sarılıyorsa, ya da kendini onunla tanıtıyorsa bu Türkiye için bir izmihlaldir… Çıktığı yol, onu yok etme planıdır... Ve gençliği benliğinden uzaklaştıran Siyonizm’in ve emperyalizmin kasıtlı organizasyonudur…

***

İşte buna, bu oyuna ve bu sinsi organizasyonlara Türkiye insanının gelmemesi lazım! Muttali olması lazım… Gençliği Kur’an terbiyesiyle donatıp, milli ve yerli kültürüyle yetiştirmek gerekiyor… Aksi takdirde, bir sonraki nesilde, Türkiye’nin ne bin yıllık tarihi, ne medeniyeti, ne kültürü ve ne de bağlı bulunduğu İman şuuru ile Kur’an-ı Kerime olan bağlılık, kalmaz!

***

Onun için ısrarla vurguluyorum? Biz toplum olarak asaletimizi kaybetmemeliyiz. Bilelim ki, asaletimizi, aba ecdadımızın terbiyesini, kültürünü, tarihini kaybedersek, Avrupa’nın müptezel ahlakının çukuruna yuvarlanmış oluruz! Şu an ki halimiz, bu durumun açık göstergesidir. Ve bile bile kendimizi, kaptırmış gidiyoruz! Gaflet ve dalaletin derin uykusuna dalmışız?

***

Ne önümüzü, ne arkamızı, ne sağımızı, ne de solumuzu göremez hale geldik! Bağnaz, fikri kıt, siyasi ve ideolojik kutuplaşmanın girdabı içerisinde; “barbarlaştık?” Enva-i ahlaki yoksunluk kadar, enva-i şiddetin vahşiliğiyle, toplumsal buhran yaşıyoruz! Ne gazetelerin birinci sayfalarına, ne de televizyonların haber bültenlerine, pek tabii ki tartışma programlarına insan bakmaya korkar hale geldi?

***

Sosyoekonomik krizler denir ya; işin tuzu biberi misali! Yıkımlara, yeni yıkımlar ekleniyor... Bizim tarihe, ecdadın mirasına, kültürümüze, medeniyetimize ve inancımıza, iman şuurumuza odaklanmamız lazım... Bunu da Kur’an’-ı Kerim’i kendimize, hayat biçimi olarak, belirlediğimizde sağlamış oluruz... Her şeyin üstesinden gelebiliriz..

***

Kaldı ki Yüce Yaradan tarafından yeryüzüne inzal etmiş olduğu Kur’an’ın hakikatleri bunu bize açıkça ifade etmektedir... Duamız ve temennimiz odur ki Allah, inanan tüm insanları, devleti yönetenleri ve sistemi elinde bulunduranları Kur’an-ı Kerim’in yolunda yürümeyi nasip eylesin…

***

Hep örnek veriyorum! Ki tarihini bilmeyen, geleceğini bilemez… Bin seneden beri Selçukluların, Osmanlıların yaşadıkları uzun ömürlü hayat, tarih bizim bu uyarılarımızı teyit ettiği gibi, tarihi bir şahitlik de yapmaktadır… Çünkü hepsi İslam kültürüyle hayatlarını idame etmişlerdir.

***

Ki buna dair, Peygamber Efendimizin Hadis-i Şerif’i vardır... Der ki; “Benim ümmetim istikamet yolunda giderse bir gün yaşar. İstikametini bozarsa yarım gün yaşar.”

Bakınız, hadiste kastedilen bir gün bin sene demektir.  Eğer İslam hakikatleriyle yaşamazsa ömrü beş yüz seneye düşer.

***

Gerek Türkiye gerek tüm İslam dünyası olsun, İslam ahlakıyla kendini donatmadığı takdirde uzun ömürlü olamaz...  Osmanlı 625 yıl yaşadı. Neden? Çünkü Kur’an’ı kendine rehber edindi, İslam hükümleriyle yaşadı. Ne zaman ki batıya yönelince kendi içinde iç çatışmaların, fitnelerin, bağnazlıkların ateşiyle yandı...  O uzun ömür, yarıda kesildi…

***

Bu itibarla toplum nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın, maddi ve manevi gelişmek istiyorsa, bu toplumun kendini İslam ahlakıyla donatması gerekir. İslam kültürüyle yatıp kalkması lazım.  Orta yerde Kur’an-ı Kerim var ve bize istikameti, doğruluğu, dürüstlüğü emrediyor. Bizi kastetmek suretiyle Cenab-ı Allah, Hz. Peygamber (S.A.V)’in şahsiyetinde “Festakim kemâ umirte” demiştir.

“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol..”

***

Eğer bu olmadığı takdirde toplum yarım yamalak kalır ve bir yere varamaz.

Bizim tavsiyemiz, büyük tarihimizden aldığımız dersleri göz önüne alarak, kendi benliğimize, milliğimize ve yerliliğimize dönmemiz gerekir. Aksi takdirde, gittiğimiz yol, aldığımız mesafe bizi badirelere ve kötülüklere doğru sürüklemektedir… Ki sonumuz hiç de hayırlı bir görüntü vermiyor…

En derin saygı ve sevgilerimle