MEVCUT DÜZEN, İNSANLIK DÜZENİ MİDİR?! (II)

Değil, değil yine değil! Hiç ama hiç değil! Ki önceki yazımda hal-i hazırdaki mevcut düzenin handikaplarını çok detaylı bir şekilde dile getirmiştim? Bugün de aynı paralelde, sebep-sonuç ilişkilerine odaklanarak, mevzuları deşip, tarihten de örnekler aktarmak istiyorum... Çünkü İslam dünyası, pek tabi ki Türkiye sistem ve yönetimsel olarak, sağlıklı, huzurlu, mutlu bir yolda ilerlemiyor.. Bilakis, girift, dünden daha beter bir hal yaşamaktadır! Jakoben dayatmacı ceberut bir sistem ile kendine hayat idamesini sağlıyor.

***

Önceki sohbetimizde ne demiştik? “Hukukun, Adaletin, Demokrasinin ve İnsan Hakları’nın yolu, Kur’an-ı Kerim’den geçer… Peygamber Efendimizin (S.A.) hadislerinden geçer... Ulemaların kaydettiği tarihten geçer… Ve tabi ki İslam âleminin bin yıllık geçmişinden, medeniyetinden, kültüründen geçer… Jakoben sistemlerden değil!

***

Özü itibariyle, İman şuurunun ikmalinden geçer! Ötesi laf-ı güzaftır, hurafedir, desisedir, hiledir, göz boyamadır ve aldatmacadır! Kaldı ki Batı dünyasının ne hukukundan, ne adalet anlayışından ve ne de ABD’nin demokrasisinden, kültüründen, medeniyetinden geçmez! Çünkü, sistemlerinde “ilahi hükümler” yoktur..

***

İslam dünyasının “kurtuluş reçetesi” nettir, açıktır ve sabittir.. Yeter ki, “Salih amel” üzerine, istikrarını, istiklalini ve istikbalini hedeflerken, “iman meşalesini” elinden bırakmasın.. Ki o meşale de Kur’an-ı Kerim’dir... İşte bu itibarla diyorum ki, İslam dünyası gerçek manada “mukallit değilse…” Yani, Batı dünyasını “taklit etmiyorsa, onlara özenmiyorsa”, yapması gereken “özüne, benliğine, tarihine, kültürüne” dönmesi lazım! İşte o zaman her şeyin üzerine tefevvuk eder… Yer yüzünde üstünlük sağlar..

***

Aksi takdirde, 150 yıldan bu yana yaşana gelen “batı özentisiyle” Siyonizm’in, emperyalizmin, şovenizmin, tek dişi kalmış canavar gibi batı medeniyetinin değirmenine su taşımaktan başka bir icraat olmaz… Gerileyen, çöken, kan kaybına uğrayan, hep İslam dünyası olur.. İşte 1,5 asırlık zaman dilimi içerisinde; İslam dünyasının maruz kaldığı yıkım bu! Çünkü “batı ve batıla” odaklı anlayışın söz sahipliği neticesinde, Osmanlı Devletinin yıkılışıyla, İslam Dünyası başsız kaldı… Tabiri caizse, yetim ve yoksul, öksüz muamelesiyle, karşı karşıya geldi!

***

Ne hazindir ki, gelen-giden iktidarlar!.. İster seçimle, ister kraliyetle, ister vesayetlerle yönetimleri ele geçiren siyaset, “milli ve yerli” olmamakla birlikte, Emperyalizmin adeta kapıkulu olarak kendini idame etti! Hep ifade ediyorum. Kimse kimseyi aldatmasın, kandırmasın, ortalığı da tozpembe olarak göstermesin. Siyaset ve siyasetin biat ettiği sistem; “ne İslam’ı ne de İnsanı merkezine” almıyor?!

***

İşte Medeni kanunlarımız.. İthal. Nerden ithal etmişiz; İsviçre’den! O İsviçre bugün “Kur’an-ı Kerim’in” yakılmasını, hakaret edilmesini, devlet politikası olarak, hatta polis koordinatörlüğünde icra edilmesini sağlıyor.. Bu mu, medeniyet?

***

Peki, ceza kanunlarımız! O da İthal.. Nerden ithal etmişiz.. İtalya’dan.. Yeryüzünün en azılı suçlularına sahip.. Ya yargılama mevzuatımız; o da Almanya’dan ithal... İdari hukukumuz Fransa’dan… Bir tek milli olan hukukumuz var, o da ölen birini, eğer ki Müslüman’sa İslam hukukuna göre, “toprağa” veriş biçimimiz!..

***

Deyin bakalım, Türkiye’nin tüm mevcudiyetiyle; “yerli ve milli” bir anlayışın, yönetimsel siyasetin, vücut bulma hali var mıdır?.. Yok.. Nitekim bugün en büyük şikâyet ettiğimiz, muzdarip olduğumuz “Aile bütünlüğü” denilen, ulvi birliktelik hak getire! Aile bütünlüğü yok.. Olmadığı için de; toplumsal bütünlük, sağlanmıyor, gelişmiyor? Aile bütünlüğü olmadığı gibi aile mefhumu da zaten ortadan kalkmıştır.

***

İşte bu aile bütünlüğü! Aslında, İslam dünyasının bütünlüğü açısından da; çok önemli... Çünkü İslam dünyası bir bütünlük, birliktelik içerisinde değil… Olmadığı için de; yapılan da edilen de “boşa kürek çekmekten” öteye gitmiyor? İşte tarih, Osmanlı nasıl 625 yıllık gibi uzun süreli bir İmparatorlukla yer yüzünün üçte birine sahip oldu.. Kaldı ki mirası devraldığı Selçuklu… Tarih, İslam dünyasının “birliğinin, dirliğinin” nelere kadir olduğunu, not etmiştir?!

***

Büyüklerimizin neyle büyüdüklerini, dünyaya nasıl meydan okuduklarını kısa bir süreç içerisinde Avrupa’nın Viyana kıyılarına kadar nasıl at koşturduklarını bilmeliyiz! Hepsi tarihi gerçeklerdir. Tarih sayfalarına altın harflerle yazılmış gerçeklerimizdir?

***

Onun için de tarihimizi de, ecdadımızı da, medeniyetimizi, kültürümüzü, inanç değerlerimizi de iyi bilmeliyiz!?. Bize bırakılan mirasa sımsıkı sarılmamız lazım.. Ve bunu 1,5 asırdır prangalayan anlayışın vesayetinden kurtarıp, gelecek nesillere okutmalıyız, anlatmalıyız, “bilsinler ve bilelim ki, biz nerden geldik, şimdi nereye doğru gidiyoruz”…

***

Ne yazık ki; İslam dünyası küçüldükçe küçülüyor. Türkiye dahil, neden bir arpa boyu kadar ilerlemiyoruz, gelişmiyoruz, birlik ve bütünlük içerisinde olmuyoruz! Ve neden; İslam dünyasının içerisinde, “kan, gözyaşı, şiddet, terör, ahlaki çürümüşlük” kol geziyor.. Ölen de, Allahû Ekber diyor, öldüren de Allahû Ekber diyor.? Bizi bize kırdıran, vurduran, öldürten nedir?!

***

Yanıt basit.. Sebep, sonuç ilişkisine odaklanırsak, “bizi bir eden Kur’an hakikatlerinden uzaklaşıp” batının ve batılın çürümüş, gayri ahlaki medeniyetine “heves etmemizdir?!.. Ki bu heves, bizi benliğimizden etti.. Onun içidir ki, her sohbette ifade ediyorum.. “Özümüze ve benliğimize” dönmemiz gerekir…

***

 

Toplumsal bir huzur ve mutluluğu sağlayabilmemiz için her şeyden evvel, İslam şeriatının tüm buyruklarını toplumun bireyinden tutun da, ailelerine kadar götürmek gerekiyor. İslam’ı her beyne enjekte etmek lazım!.. Eğer insanların beyni İslamiyet’le donatılmıyorsa, veyahut donatmaya meyil etmiyorsak; bilelim ki “eden bulur” kabilinden en büyük suçlu ve vebal sahibi, biz oluyoruz?!…

***

Ortaya çıkan netice; vay ki vay halimize! İşte orta yerde cereyan eden hal... Ne kendimizi ekonomiksel sıkıntıdan kurtarabiliyoruz, ne teknoloji alanında istenilen gelişmeyi sağlayabiliyoruz, ne de huzuru, barışı ve istikrarı temin edebiliyoruz! Zira, asıl görünümü ihmal etmişizdir!?.

***

Yozlaşmış kültüre teslim olmuş bir toplum haline geldik?! Ülkede huzur, güven, mutluluk tabiri yerindeyse mumla aranıyor.  Yüz sene evvelki, hatta elli sene evvelki kadının giyim kuşamına bakalım ve o günkü toplumun huzur ve mutluluğuna bakalım. Bugünkü kadın “cinsel” obje olarak görülüyor, öyle lanse ediliyor ve toplumda adeta bir fitne unsuru haline gelmiştir... Kadınların bir kesiminin giyimi ve kuşamı, yaşam biçimi tam bir rezalet…

 ***

Bunun sorumlusu kim? Elbette ki yine bir milletin toplumsal idrakidir. Eğer toplumsal olarak hakikatleri idrak etmiyorsak suç bizde ve bizi yöneten siyasi iradede? Gelinen aşamaya baktığınızda, beşerde iman beyinde kalmamış… İnanç yok.. İnsan derinden derine düşünüyor. “Biz neydik, ne olduk, ne bu hal?  Nerden ithal edildi bu çapulcu anlayış?”

***

Şu yüz yıl içerisinde toplum mevcut muhafazakâr gömleğini çıkarmış, şeytani bir yaşam haline dönüşmüş... Kadın adeta çarşı pazarda bir emtia haline gelmiş.. Fitne fücur, fuhuş, serbestiyet kazanmış. Gençliğin yüzde kaçı bağımlı değil ki ister uyuşturucu bağımlılığı olsun, ister kumar bağımlılığı olsun, ne olursa olsun. Toplum gelenek görenek, örf adetlerden soyutlanmıştır.

***

İnanmıyorsanız! Buyurun size Diyarbakır’dan örnek vermek istiyorum... Gelin akşam saat 10’dan gece 1-2’lere kadar Kayapınar bölgesindeki, 75 yolunun üzerinde yer alan, işyerlerine, cafelere, lokantalara veyahut eğlence yerlerine bakalım. Gençlik oralarda ne yapıyor?

***

İnsan nelerle karşılaşmıyor ki!

Bir tarafta beş vakit Ezanı Muhammed-i okunuyor, cami, cemaatler var, minareler var, ama birçok aile nerdeyse o anlayıştan uzak şekilde, gece eğlenme hayatıyla kalkıp oturuyor… Bu milletin bu yaşam tarzına kim engel olabilir acaba?

Hiç kimse... Ne bir hükümet, ne bir iktidar, ne de bir siyaset! Zira hepsi ittifakla diyor ki demokrasi var, serbestiyet var, özgürlük var(!)

***

Kadın ne yapıyorsa yapsın, yanında kar kalıyor... Gençlik ne kadar maddelere bağımlı kalırsa kalsın, demokrasi var deniliyor.

Peki, bu memleketi yöneten iktidarlar ne yapıyor? Milletten oy alıp TBMM’ne gidip “Milli irade” temsiliyetini alan mebuslar ne yapıyor? Salla başı al yüklü maaşı?!

***

İşte ekonomideki piyasa! Fahiş bir sistem içerisinde... Mazot 40 liraya dayandı.. Halk, fakru zaruret içerisinde inim inim inliyor.. Toplumun fakir kesiminden kimsenin haberi yok. Millet artık ne yapsın, kime dert yansın! Her şey aynen o biçim devam ediyor!

***

Piyasadaki fiyatlar başını almış gidiyor, her şeyin fiyatı kabarıyor.

Öyle bir olmuş ki sanki günlük fiyat değişimi olağan hale gelmiştir.

Millet artık bunu istemeye istemeye içine sindiriyor, çekiyor, çekmek zorunda kalıyor.

1 litre mazot 40 lira.

Bu hal nereye kadar gidecek böyle?

***

Hani AK Parti, memleketi ekonomik sıkıntıdan, Cumhuriyet Halk Parti’nin istibdat ve mezaliminden kurtaracaktı?

O da görünmüyor, sadece vurgun, hükümet etrafında dolaşan beş on çete firmadan başka bir şey yok.

Millet bunun farkındadır ve dile de getiriyor.

Bu konu “Şüyuu vukuundan beterdir” misali yola çıkarsak her şey orta yerdedir.

En derin saygı ve sevgilerimle….