MEVCUT DÜZENİN KAYNAĞI NEREDEN GELİYOR VE NEDİR?!

Sevgili okurlar.

Sohbet başlığımız yanıt arayan bir soru!? Kigünlerdir, Türkiye dâhil olmak üzere İslam dünyasının yaşadığı travmatik hadiselere dair yaptığımız hasbıhalin, bir ölçüde gelip tıkandığı noktayı işaret ediyor…

***

Şöyle ki..

Yüz yıldan beridir, Türkiye hal-i hazırdaki mevcut düzenle yönetile gelmektedir... Yasama, Yürütme ve Yargı mekanizmasındaki, işleyiş... Hepsi yekûn vaziyette, sistemin çarkında, kendine özgü işlev görmektedir..

 

***

İster sistem deyin, ister düzen deyin!? Vaki olan işleyişteki hâkimiyeti, ülkenin geldiği nokta açısından değerlendirip baktığımızda kâr ve zarar cetvelinde size göre ne yazılmıştır... Bunu bir soru olarak ikmale getirirsek, verilebilecek cevap sizce ne olur?

***

Doğrusu, bu minvaldeki soruya yanıt net... Ki çok kez dile getirdiğim yazılarda, altılı çizili şekilde ifade etmişimdir.. Mevcut düzeninoluşturduğu mevcut hal hiç de sağlıklı ve kâr getirici olmamıştır… Zararı, kârdan daha çoktur…

***

Kaldı ki toplumun en sevilen insanları, en değerli zevatı, kutsiyeti İslam’ın şeref ve azameti olan, Ulemalar başta olmak üzere, güngörmüş, okumuş, bilgi ve birikim sahibi olan toplumun kanaatkârları mevcut sistemi hep sorgulamıştır…

***

Çünkü sistem sadece bir zümreyi önemsemiştir, toplumu değil… Nitekim“ümmet şiarına” sahip, âlimler, ulemalar, toplumun öncü isimleri dün olduğu gibi her dönemde, sistemin ve rejimin “sakıncalı insanları” olarak gösterilmiştir…

***

İşte, Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri… Çağımızdaki muasır medeniyetin üstün seviyesinde kendini taşıyan Allame-i Cihan Üstad Bediüzzaman Hazretleri, ne yazık ki ama ne yazık ki yüz yıldan beridir, hep sakıncalı olarak gösterile gelinmiştir… 

***

O ki hayatı sürgünlerle geçmiş, zindanlarda tutulmuş, iftiralara maruz kalmış… Küçük düşürülmeye çalışılmış… Hatta defalarca zehirlemeye teşebbüs edilerek hayatına kast edilmiştir... Ve nihayetinde, sakıncalı olarak gösterildi…

***

Sormak lazım, gerek dünün zevatına ve gerekse de bugünün zevatına? Yani sistemi ve rejimi elinde tutanlara... Deyin bakalım, Üstad Bediüzzaman’ın ve diğer ulema kesimlerinin cibilliyeti mi, karakterleri mi sizler için sakıncalı? Yoksa evet yoksa onları sakıncalı gösteren zihniyet mi sakıncalıdır?

***

Bunu vicdanına danışana sormak lazım… İlim dehasına sahip olanlardan sormak lazım ve aynı zamanda sistemin etkisi altında olmayan, bünyesinde ilim ve irfan taşıyan insanlarasormak lazım… Sizce; ülkenin ve milletin âli menfaati için kim sakıncalı?

***

Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri, 28 yıl boyunca sürgün ve cezaevlerinde ömür çürüttü… Ama bir tek gün, bu ülkeye ve bu coğrafyaya, bu millete “kötü söz söylemediği gibi, şerden de söz etmiş biri değil… Tek gayesi, ilim ve irfan sahibi olabilmek, toplumu da milleti de İslam’la bütünleştirmekti…

***

İşte kaleme aldığı Risale-i Nur Külliyatı! Tek bir satırında, vaki mi ülke ve milletin aleyhine söz olsun... Peki, mevcut sistemin çarkını döndürenlere baktığımızda, en büyük sakıncalı şahsiyetler olarak karşımıza çıkıyorlar... Ama ne yapacaksın, her daim “hakikatlerin üstü” örtülmüştür… Yalan söyleyen tarihle pekiştirilerek bizleri uyuta gelmişlerdir...

***

“Kim kime dum duma…” Rastgele atmasyon cihetiyle “keyfe ma yeşa” olarak Bediüzzaman sakıncalı gösterilmiştir. Şeyh Sait sakıncalı gösterilmiş nitekim idam edilmiştir.  Ve daha nice şahsiyetler bu sistemin ceberuti dişlilerine mahkûm edildi…

***

İşte karanlıkla aydınlığın karşı karşıya getirilmesi aslında budur.. Karanlık aydınlığı karanlık gösteriyorsa, kendini de berrak ve şeffaf ve aydınlık gösteriyorsa hiç kuşkusuz ki bu hal-i vaziyet eşyanın tabiatına aykırıdır. Ki öyledir de...

***

İslam büyüklerini sakıncalı olarak gösteren bir karanlık küfür dünyası, ne yazık ki hala da Türkiye’de ve diğer İslam ülkelerinde görülmektedir… Hazin olan da şudur kikendine uzun ömür biçmiş durumdadır. 

***

Bundandır ki İslam dünyası sürekli gerilemiştir... Zira İslam dünyası bugün ilmini, amelini ve kariyerini ön planda tutmuyor, hep geri planda bıraktı... Sakıncalı olarak gösterilmesi gerekenler de, baş tacı edildi. 

***

Bu memleket nereye gidiyor? Herkes bunu soruyor ama kimse de şifalı bir cevap vermiyor.  Eğer İslam ülkesi olan Türkiye’de veyahut herhangi bir İslam ülkesinde Kur’an hükümleri başucunda tutulmuyorsa, o ülkelere nasıl İslam ülkeleri denilebilir ki? 

***

Onun için bu düzen, bu sistem hala da Hitler’in, Mussolini’lerin, Lenin’lerin sistemlerinin rotasında yol alır halde bulunuyor… İşte bu rotada İslam ülkeleri yönetilmek isteniyorsa, o ülkelerin ve o insanların vay haline demekten başka söz bulamıyoruz!

***

İslam nerede, cami cemaatler nerede ve hâkim olan gayrimeşru anlayış nerede?  Evet, İslam ülkeleri nereye kadar böyle yönetile gelinecek? Rejimlerin baskıları altında daha ne zamana kadar mağduriyetler zinciri içerisinde mahkûmiyetler yaşayacak? 

***

Onun için diyoruz ki İslam’da en önemli kavram Şura’dır. Danışma Meclisidir. O Danışma Meclisinin hepsi de büyük İslam âlimleri olması gerekir… Ulemalar öncü olmalı... Oradan çıkan ve alınan kararlar yürürlüğe sokulmalı… O zaman kendimize İslam ülkesi diyebiliriz… İslamiyet burada söz sahibidir deriz. Ama o da yok. Azınlıkta kalan ümmetin bazı kesimleri böylesi kararları alıp yürürlüğe sokamıyorsa bize göre o da beyhudedir, havanda su dövmekten başka bir şey değildir.

***

İşte bu yüzden Müslümanların kendilerine çekidüzen vermeleri lazım… İslam hukukunu üstün tutmak için, İslam ülkelerinde yürürlüğe girmeleri için bu şekilde diretmesi lazım. Hukuki zeminlerde bu hak arayışını sürdürmesi gerekir… Başka diyecek bir şeyimiz yok. 

***

Evet, İslam ümmetiyiz. Camilerimiz var, cemaatimiz var, cumalarda hutbeler okunuyor, imamlarımız var, beş vakit cemaatle namaz kılınıyor. Ama İslam’ın ana esası nerede diye de kendimizi sorgulamalıyız? Nerede, İslam’ın temel anlayışı? Nerede İslam’ın hukuksal hâkimiyeti? Ne yazık ki hiçbiri yürürlükte değildir. 

***

Şu hâlde “Millet serbestçe namaz kılıyor” demek yetersiz geliyor bize. İslamiyet sadece füruat bölümünden ibaret değildir. Hele hele şekli de hiç değildir, olamaz da. İslam’ın ana gerçeğini topluma sunmak gerekiyor. 

En derin saygı ve sevgilerimle.