MEVCUT DÜZENİN KAYNAĞI NEREDEN GELİYOR VE NEDİR?! (V)

Sevgili okurlar..

Mevcut başlık altındaki sohbet faslımızın beşinci günündeyiz!.. Ve hala, o önem arz edici soruyu sormaya devam ediyorum ve tabi ki dilimin döndüğü, kalemimin yazdığı kadarıyla da, yanıt bulmaya çalışıyorum.. “Mevcut düzenin kaynağı nereden geliyor ve nedir” sorusunun yanıtı aslında nettir.. Kaf dağını aşmaya gerek yok.. Çünkü, Türkiye dahil olmak üzere İslam aleminin ve İslam ülkelerinin hal-i pür melali, bu soruya yanıt vermektedir.

***

İşte, İslam dünyası!.. Gerek ülkelerin yönetimi, gerekse toplum, çok büyük ve vahim bir çarpıklık içerisinde, yürümekte!.. Meçhule doğru, ne yaptığını bilmeyen devlet yönetimleri mi dersiniz, kime güveneceğini şaşıran toplum mu dersiniz, kan ve gözyaşı içerisinde, şiddetin, terörün ve çatışmanın içerisinde zilletlikle boğuşan ülkeler mi dersiniz?!.. Al birini vur ötekine misali; gaflet ve delaletin çukurunda debelenip duruluyor…

***

Bilaistisna diyorum!.. İslam ülkeleri, ki kısmi olarak buna Türkiye’yi de dahil edebiliriz.. Hepsi, siyonizmin, emperyalizmin, kısacası Batı dünyasının sömürgeci anlayışının hegemonyası altında, kültürünü de, medeniyetini de, inancını da, tarihini ve ecdadının bıraktığı mirası da, terk-i diyar etmişcesine “onların tek dişi kalmış canavar medeniyetine” biat edici şekilde, yaşar hale gelmiştir.. Rant ve menfaat çarkı, maddiyata tapar olmuş.. Maneviyatı terk-i selat olmuşlar..

***

İslam dünyası, müslüman halk, ümmet şiarıyla İslamın ana gerçeklerine, Kur’an-ı Kerime dayalı hukuk esaslarına, aile yapısına, insan temel hak ve özgürlüklerine, özgür ve hür bir şekilde ibadetini serbestiyet içerisinde yapması ve yapılması için uğraş verilmesi gerekirken; ne hazindir ki karşı çıkar hale gelinmiştir..

***

Ki bu jakoben, vesayetçi, tekçi, ırkçı ve şoven anlayış yüz yıldan beridir mevcut düzenin ruhunda, kendine yer edinmiş şekilde, İslam diyarında “İslamı düşman bellemiştir?”.. İslam’ın yaşam biçimini, Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini ve tabiki büyük ulemaları sakıncalı göstermiştir.. Ki hala bu milletin gönlünde taht kurmuş nice Ulema ve Alimler, Şeyhler sakıncalı görülmeye devam ediliyor..

***

Biliyorum, bunları ifade ederken, bazı kesimler rahatsız oluyor!.. Olsun, hakikatleri haykırmak bizim görevimizdir.. Onun için de, kimse kusura bakmasın biz doğrudan doğruya gerçekleri söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz.. Velev ki, elimiz de kırılsa, kolumuz da kırılsa biz doğruları burada söylemeyi sürdüreceğiz.

***

Çünkü, doğruluk, Allahın insanlara vermiş olduğu vazgeçilmez bir görev ve sorumluluktur… Cenab-ı Allahın insanlara vermiş olduğu bu görev Kur'an'a ve Hz. Muhammed (S.A.V.)'in yoluna bağlıdır. Aksi takdirde, doğrudan sapan, yanlışta kendini bulur ki, ister birey olsun, ister toplum, ister devletler olsun ulaşabileceği merhale, küfürdür ve zillettir.. Nitekim yer küresinin hali orta yerde…

***

İslam dünyası müstakil, bağımsız, özgür, hür iradesine sahip bir dünya olmaktan çıkmıştır. Kendini tamamen, dünya keferelerinin kapılarına mahkum etmiş durumdadır.. Ne teknolojisi var, ne sanayisi var, ne doğru dürüst Kur'an'a bağlı ahlakı var, ne bir zenginliği var, ne de herhangi bir tarihine, geçmişe sahip çıkma var… Onu var eden tüm gerçekleri, tozlu raflara kaldırmıştır.. Aba ecdatlarının kültürünü, tarihini, ahlakını, ilim ve tedrisatını kabri mekan yapmıştır. Yani, özünden saptırmış, değişime uğratmıştır.. O eski aba ecdatların kültürü, İslama dayalı büyük kültür tamamıyla, terk edilmiştir..

***

Vaziyet bu iken, haykırmak gerekmez mi?

Selçukluların kültürü nerde?

Osmanlıların kültürü nerde?

O cihanşümul büyük İslam felsefesi nerde?..

Ne yazık ki, tozlu raflara kaldırılmıştır…

Yüz yıl içerisinde mevcut rejimin “dişlileri arasında” yok edildi…

"Laiklik" adı altında mevcut rejimin ithal yoluyla getirdiği kültüre galebe çalındı..

O tarihi manevi kültürün yerine, tek dişi kalmış batının batıl kültürü dikte edildi..

***

Nitekim toplumda, gençliğe herhangi bir ahlaki üstünlük seviyesi verebilmiş değildir.. Bugün, korkunun da ötesinde “ahlaki bir erozyon” söz konusu.. Gerek toplum ve gerekse aile müessesesi, “vahim bir ahlaki yozlaşmanın, çürümüşlüğün” içerisinde, “haya ve iffet” denilen kutsal olguyu diline bile alan yok..

***

Onun için diyoruz ki, yetkili ve etkili zevat, ülkeyi yöneten irade olup-bitenlere artık kafa yormalı, sorumluluk üstlenmeli.. Milli ve yerli ruhu diriltmelidir… Türkiye’nin hal-i hazırdaki idaresini elinde tutan, yönetime seslenmek istiyorum!.. Ki bu seslenişim, geçmiş yönetimleri de kapsıyor.. Çünkü, onların keyfiyetiyle biz bu hale geldik..

***

Bu millet, alnının terinden, kazancından devlete vergisini veriyor.. Ve devlet-i aliye de bu vergilerden bütçe oluşturuyor.. Kaldı ki,  seçme ve seçilme hakkı noktasında da, kendisini de Milli İradenin temsilcisi olarak görüyor.. Meclisin duvarın alnında da yazılı, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir..”

***

O zaman, niye bu milletle ters düşülüyor.? Bu millet ahlaken ve tedbiren İslam dinine bağlıdır. Aba ecdatlarının kültürü gözardı edilemez.? Ki o kültür Kur'an kültürüdür ve hadisi nebeviye kültürüdür.  Hal bu iken, bu kültür eğer milli eğitim tedrisatından kaldırılırsa ki kaldırılmıştır… Öyle ise sormak istiyorum, bu mevcut eğitimle, bu kültürle gençlik bir yere varabilir mi, ya da gelecekten umut beklenebilir mi?.? Ne mümkün?

***

İşte yüz yıldan beri bu kültürle yetinen Türkiye diyorum ki, ruhundan ve özünden uzaklaşmıştır.. Bugün dünyaya örnek olabilecek bir projesi var mı yok?! Her şey ithal, her şey kaygan zemin üzerine kurulu.. Acizane tavsiyemiz, artık laiklik denilen din düşmanlığından vazgeçilsin. Dini esaslar yeniden bu miletin gençliğine enjekte edilsin.

***

Eğer ki, Türkiye, büyük bir Türkiye olmak istiyorsa. Eğer ki, yeniden devlet millet el ele verip Kur'an'ın kopmaz ipine sarılmak istiyorsa?.. Eğer ki, Selçuklular ve Osmanlılar gibi cihanşümul bir devlet haline gelmek istiyorsa.. Tez elden; İslam’a, Kur’an’a ve Peygamber Efendimizin yoluna, meyil etmesi gerekir..

***

Bir örnek getirmek istiyorum!.. İnsan noktasında doğan biri, Onbeş yaşına geldiğinde büluğa erişir.. Ondan sonra gençlik dönemi gelir.. Sonra büyür, 40-50 yaşlarına gelir.? Ki bu evreye olgunluk yaşı deriz.. Sonrası, 60 ve üzeri, yaşlılık dönemi.. Eğer ki o kişi, 70’inde hala bir baltaya sap olamamışsa, demek ki bir arıza vardır?!..

***

Her ne kadar, devletler insan ömrüyle kıyaslanamazsa da, yönetimlerin mekanizmaları kıyaslanabilir.. Şöyle ki, bugün Türkiye mevcut rejimle yüz yılını tamamlamıştır.. Peki bu yüz yıl içerisinde, bu sistem ve yönetim biçimi devlete, millete, ülkeye bir şey vermemişse, kazandırmamışsa, ileriye dönük geliştirmemişse, toplumsal barışı, huzuru, güveni, istikrarı temin etmemişse; demek ki sistem “salih amele sahip” değil.. Sağlıklı değil..

***

O zaman, değişim şart.. Demem o ki, mevcut laiklik kültürü, bu milletin dokusuna uygun değil.. Sürekli et yiyen virüs gibi, toplumu ve ülkeyi çürüterek, yemektedir…

Kimse kimseyi kandırmasın, hür bir Türkiye, özgür bir memleket, kaygan zeminde yürüyemez. Tehlikeli havalarda dolaşamaz, bunun için en önemli gerçek, aba ecdadının kültürüyle yürümek lazım, cihangir bir devlet haline gelmesi lazım.

***

Biz bunları sürekli yazıyoruz, çiziyoruz, anlatıyoruz…Bunu da, düşünce hürriyeti altında, anayasanın bize vermiş olduğu düşünce özgürlüğü içerisinde, dillendiriyoruz.. Genç kardeşlerimize hizmet anlayışıyla bunu yapıyoruz.. Dedik ya, kalemimiz kırılsa bile elimiz daha kalem tutabilir düsturuyla düşüncemizden vazgeçemeyiz ve bu millete, bu gençliğimize, bu toplumu İslam ahlakıyla, aba ecdadının kültürüyle yetişmesine hizmet vesilesi olsun diye buradan haykırıyoruz..

***

Bu itibarla aba ecdadımızın kültürünü gençliğimize enjekte etmek lazım, milli eğitim camiamıza sunmak lazım… Bizden söylemesi icra mercii de millet meclisidir, bakanlıklardır, devlet başkanıdır,.. Onların yapması gereken işlerdir buradan haykırdıklarımız…

En derin saygı ve sevgilerimle…