MİLLİ İRADE HAKİMİYETİ DİMDİK AYAKTADIR.. (IV)

Evet, sevgili okurlar.

Çarpık ve karmaşa bir sistemle ülke bize göre "ne bütünlüğünü, ne kalkınmasını, ne de birlik ve beraberliğini koruyamaz..."

Çünkü sistem laik ve aynı zamanda ithal malıdır... Özü de, ruhu da, işleyişi de "Yerli ve milli değildir..."

Her ne kadar millileştirilmeye çalışılıyorsa da, "mızrak çuvala sığmıyor?" Her fiili durum, zorba ve baskıcı anlayışlarla olmuştur. Ki milli ruh, bunu kaldıramıyor.

***

İslami anlayışa karşı kurulan ve kendini laik ilan eden bir sistem, hiçbir zaman ülkeye yarar getiremez... Bilakis, yarar getiremediği gibi birlik, beraberlik ve bütünlüğü de koruyamaz.  Her zaman yazıyoruz, dile getiriyoruz, kaleme alıyoruz ve haykırarak, bunları ifade ediyoruz... Lakin kime dersin… Ki hal-i âlem orta yerde… Kimse var olan mevcut gerçekleri inkâr edemez.

***

Toplumu temsil eden, toplumun bağrından çıkan gençlik, ne yazık ki İslam kültürüyle yetiştirilmiyor... Bugün değil, 1,5 asırdır toplum özüyle, ruhuyla, benliğiyle kavgalı durumda.. Laik sistem, belli zümreler tarafından "inkâr ve asimilasyonu" hep dayattı, dayatıyor… Eğer gençlik ve toplumun bizatihi kendisi; İslam kültürüyle yetiştirilmiş olsaydı, memleket, toplum apayrı bir güce sahip olmuş olacaktı… Ve Türkiye, İslam dünyasına da lider olacaktı…

***

Ama heyhat! Laik sistem ve laikçi anlayış, toplumu "İslam dininden" uzaklaştırmaya odaklandı.. Batının ve batılın hegemonyası altında, ithal, tek dişi kalmış canavar medeniyetine boğdurdu.. Baskıcı, zorba ve diktaya dayalı jakoben felsefeyle, tarihimizi, kültürümüzü, medeniyetimizi "bizden alıp" batıl yörüngeye mahkum etti. Yıllar yılıdır yaşanan buhranın temel nedeni de; budur...

***

Evet, rejim olarak, sistem olarak yüz yıldan beri "laik cumhuriyet sistemiyle" yürünmektedir... Peki, milli inanca, milli ruha, milli iman ve İslam’a ne derecede paralellik arz eden bir yönetim anlayışı var? Ya da İslam medeniyeti adına, ne tür tarihi adımlar atmıştır? Eğer ki, paralellik arz etmiş olsaydı, yüz yıl içerisinde ülke ve millet olarak bunca "belalarla, yıkımlarla- muhtıra ve darbelerle" yüz yüze gelir miydik? Gençlik böylesine başıboş bir duruma düşer miydi? Düşmezdi… Demek ki; sistem ve yönetim anlayışı, İslam'la hemhal olmamıştır?!

***

Demem o ki, inanan Müslüman bir toplum, hiçbir zaman gelenek ve göreneklerini terk etmez.  Örf, adet, inanç ve İslam, kitap ve Kur’an’ını hiçbir zaman arka plana atamaz… Daima Kur’an’a sarılmakla o toplum bütünlüğünü korur, muhafaza eder ve ilerler, kalkınır. Teknolojiye sahip çıkar, hem de milli teknoloji patentini alarak… Ekonomiye sahip çıkar, hem de milli ekonomisini oluşturarak… Helal kazançla milli egemenliğiyle yücelir, büyür ve alnı açık, başı dik bir toplum halinde kendini geliştirip, büyütür...

***

Ama heyhat! Bakıyoruz ki bu işler tam tersine gidiyor. Gençlik adeta derbeder bir halde nereden yürüdüğü belli değil… Birileri kendi dinsizliğini, inançsızlığını, ilhat ve küfrünü de örtbas etmek için enva-i takla atıyor.. Açık yüreklilikle kendini ifade etmiyor.. Diyemiyor ki “Ben İslam’a inanmıyorum, Kur’an’a inanmıyorum..” Bunu diyemiyor, kamuflaj olarak, koruma zırhı olarak, laikçilik ve Atatürkçülük anlayışını libas ediyor.. Bununla yola çıkıyorlar... Böylelikle "gerçek kimliklerini, inançlarını" gizleyerek, işin içinden sıyrılmış oluyorlar.

***

Oysaki dindar milletimizin gittiği yol, aba ecdatlarının yoludur. Bu yolla Osmanlı 624 sene hükümran olmuştur, Selçuklu ise 400 yıl devletini idame etmiştir, sonradan Osmanlı’ya teslim etmişler…

Büyük bir İslam Devleti oluşturulmuştu. Ama ne yazık ki I. Dünya Savaşında Lord Curzon’ların, İsmet İnönü’lerin ittifaklarıyla 1923’te Lozan Antlaşmasının altına imza atılmıştır ve adına da Lozan Zaferi denilmiştir.

Ki bu da zafer değildir, büyük bir hezimettir.. Büyük bir hıyanetti, büyük bir felaketti. İnsanları ve memleketi adeta arkadan hançerleme ihanetiydi.

***

Gerçek manada bin yıllık bir tarihle, kültürle, İslam’la yaşayan bir ülke insanı hiçbir zaman dinsiz, laikçi bir anlayışla yönetilmek istemez ve yönetilemez de.. Memlekete ve gençliğe ihanet yapılmıştır. Onun için diyoruz ki; Bu memleket kesinlikle Müslüman’dır ve Müslüman kalacaktır. İslam’a sarılmakla ancak ülke bütünlüğü korunabilir. İslam’a sarılmak demek, Selçuklu ve Osmanlı birliğinin kültürünü yaşatmak demektir. Başka da bir şey değildir.

En derin saygı ve sevgilerimle…

Hayırlı Cumalar...