O YÜCE PEYGAMBERE İNTİSAP!? (II)

Dünden devam diyoruz.? Yazı başlığı altındaki seri sohbetimizi detaylandırıyoruz.. Ve diyoruz ki, kainatın tek efendisi ve öncüsü var.. O da yüceler yücesi, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’dir… Ona intisap etmek şereflerin en üstünüdür.. Onurdur.. Ve tabi ki; insanoğlu için en kutsal, ulvi zenginliktir…Aksi düşünülemez..

***

Şayet aksi düşünen ya da meyil eden var ise, mertebesi ne olursa olsun, makam, mevki, yaşam, maddi zenginliği hangi ölçüde bulunursa bulunsun.. Velev ki, dünya saltanatına sahip olsun, onun makamı ve gideceği yer illa ki esfel-i sâfilîndir.. 

***

Mevcut fani dünyada en aşağılık, en çukur, en dip, pisliğin ve çöplüğün ta kendisidir; inananların nezdinde.. Yüzüne tükürülendir.. Ebedi dünyada ise.. Yani ahirette o kişinin yeri cehennemin en derin ateş çukurudur.. Çünkü insan olma vasfına sahip olmadığı gibi; kulluk görevini de, ifa eden değildir…

***

Demem o ki; insanlık için kurtuluş çaresi ve reçetesi O Yüce İslam Peygamberi’ne intisap etmektir…Peygamberin rehberliğinde, Kur’an-ı Kerim’in de hükümleri doğrultusunda, insanoğlunun günlük hayat akışını, dizayn etmesi gerekir.. Emirlerine riayet, yasaklarına da uymak en büyük vazife olmalıdır.. Çünkü, onlara intisapta insani, vicdani ve rahmani tüm yaşam karakteri mevcuttur..

***

Beşeri rejimlerde ve sistemlerde bu yoktur.. Ruhları “maddiyatı” önemsiyor.. İşte yer küresinin son asırlardaki hal-i durumuna bakalım.. Nice çağdaş firavunların, boş kafalı nemrutların ve tağuti düzenlerin boş heykelleri, insanlara ve insanlığa karşı ne tür vahşetler ve zulümlerde  bulunduğu aşikardır.. Huzur, istikrar, sulh, sevgi, saygı, insani yüceliklerin zerresi vaki değil!…

***

Hep ifade ediyorum!.. İnsanlığa bu sahte makyajlı hayatı dayatan rejimler ve sistemler her kimden gelirse gelsin, özünde “beşeri” hükümler var ve öyle uygulanıyorsa; ruhu şeytanidir.. Deccale yöneliktir.. Küfürdür ve tağutidir…

***

İşte bu hakikat karşısında, bizi biz ve ümmet eden yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ruhuna sarılmamız gerekir.. Hükümlerine ve yasaklarına uyduğumuz sürece; “sulhun ve insanlığın mabedi” oluruz..  Aksi takdirde; “vahşileşiriz..” Ve dünya emtiası üzerine birbirimize düşman kesiliriz… Katliamlar da, cinayetler de, kan dökmeler de, terör ve şiddet, insanlık dışı muameleler mukadder bir hale gelir..

***

Nitekim, hal-i alem orta yerde günlük yaşam içerisinde tüm bunları yaşıyoruz.. İşte Diyarbakır’da son bir hafta içerisinde yaşananlar.. Dünya emtiası için, “tavuk keser” misali, insanlar birbirlerini katlediyor.. 11 insan kaybettik, bir hafta içerisinde.. Komşu komşuyu, kuzen kuzeni, baba kardeşini, evlat babasını gözünü kırpmadan öldürüyor.. 

***

Bir de, türeyen arazi mafyaları her zaman iş başında ortalığı karıştırıyor, fitne fesat unsurları ortaya çıkıyor ki “öldüren öldürene, ölen ölene?”

***

 

Biri toprağın altına, diğeri demir parmaklıkların arkasında zindanlara!…Bir parça dünya emtiası için; ailelerin hayatları darmadağın oluyor, insanlar da derbeder!.. Aileler arasında oluşan ebedi düşmanlıklar.. Bilaistisna hepsinin özünde; çağdaş bir cahiliyet vardır..

***

İşte tüm bunlar, çağdaş cahilliğin en barizi ve dik alasıdır.. Ümmet şiarını nasıl terk ettiğimizin de göstergesidir…Onun için, toplum olarak kendimize çeki düzen vermemiz gerekir.. Herkes aklını başına almalıdır… Eğer ki bunu sağlamaz isek, huzur olmaz, barış olmaz, kardeşlik olmaz, fedakarlık hiç olmaz.

***

Acizane tavsiyemiz, Müslüman bir toplum olarak Kur’an-ı Kerim gölgesinde yaşamak gerekir.

Onun çizgisinden çıkmamak gerekir. Çünkü, kırmızı çizgisi orta yerde. Helali helal, haramı haram bilmek gerekir.  Bilmeliyiz ki, barış ve sulh toplum arasında Allah’ın emriyle kamil olabilir.. Tam tersine o emri ilahiden muhalif hareket edilirse, hem kendi hayatını, hem karşı tarafın hayatını zindana çevirir…

***

Ne olur; sistemlerin getirdiği vurgun, rüşvet, tarafgirlik, aileleri, aşiretleri birbirine düşürme hareketine yer vermeyelim, yol açmayalım. Tabiri caizse eli kulağında. Rüşvetçi kim olursa olsun böyle şeyleri bekliyor. Vurguncu kim olursa olsun böyle sahipsiz bir varlığa el koyma, üzerine oturup yemek haleti ruhiyesi söz konusu oluyor.. Ki toplum bundan yara alıyor ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

***

Bu itibarla diyoruz ki insan cibiliyetine yakışır bir tavır takınmak lazım… Aksi takdirde vahşetin içine düşmekten kimse kendini kurtaramaz. Ezeli düşmanlık, ebedi kin ve nefret aileler arasında daha fazla düşmanlık yaratır, kin ve nefreti körükler..

***

Rabbimiz diyor ki Kur’an-ı Kerim’in ipine sımsıkı sarılın, dünya emtiası için, dünya serveti için birbirinize düşmeyin, düşmanlık yapmayın… Her şeyden evvel toplum olarak müslümanız, islamın kırmızı çizgilerini aşmamamız gerekir. Barış ve kardeşliği elimizden kaçırmayalım, helalimizi helal, haramımızı da haram olarak bilelim ki kimse diğer arkadaşının hakkına hukukuna tecavüz etmesin..

***

Çünkü, hak tanımayan, helal haramı bilmeyen insanlar elbette ki hakkı da hukuku da tanımazlar.. Bu itibarla bize göre her şeyden evvel inançlı bir toplum olarak dinimizin, inancımızın gereği neyse onu yapmak zorundayız. Aksi takdirde yönümüzü şaşırır dururuz. Barış ve kardeşlik fırsatını kaçırmış oluruz.

Vesselam…

En derin saygı ve sevgilerimle…