Görüş Bildir

ORTAM ÇOK GERGİN!?

Evet, sevgili okurlar.

Son korona virüs tehlikesiyle alakalı Bakanlar Kurulundan çıkan “kısmi kapanma” kararı, herkesin malumudur...

Karar, mevcut hastalığın ne kadar vahim bir seyir içerisinde olduğuna da işaret ediyor..

Allah memleketimizi korusun.

İnsanlarımızı da muhafaza eylesin.

Allah’a tevekkül ediyoruz.

Ancak, tembelliğe dayalı bir tevekkül de tevekkül olamaz.

Herkes kendi çapında bu tehlikeden korunmayı bilmelidir, dikkat etmelidir.

Özellikle çocukların, yaşlıların daha çok bu hususta korunma şekli ön plana alınmalıdır.

Gidişat, ciddi bir tedirginlik içermektedir...

Gerek ekonomiksel açıdan olsun, gerek toplumsal huzur bakımından olsun “büyük yıkımlar” geçiriyor ve yaşıyoruz!...

Ahlaki değerlerin hızla çürümesi..

İnsani ve vicdani duyguların vahşileştiği..

Maneviyatı yok eden maddiyat körlüğü..

Kamudaki “oligarşik” yapı..

Siyasetteki “iki yüzlülük?”..

Ve politikacılarımızın ruh hallerindeki haset!...

Özetle; “bizi bizden” eden bir tufan içerisindeyiz..

Amma velakin; “içine düştüğümüz girdabın” farkında değiliz..

Şuursuzluk hakim...

Özellikle manevi yönde; yaşananları sorgulamıyoruz ve sorgulatamıyoruz!

Neden bu hallere geldik?

Neden belalar silsilesi içerisinde, kendi kendimizi yiyoruz!...

Kime dersin?

İşte bu noktada, siyasal iktidara ve hükümete, olup-bitenler karşısında aman ha aman, “hassasiyeti, titizliği, samimiyeti ve sorumluluğu” göz ardı etme...

Çünkü “devlet baba” ana şefkatiyle, toplumunu hak, hukuk, adalet, insani ve vicdani ilkelerin maneviyatıyla, “kucaklamalı, sahip çıkmalıdır?”

Çabası bu minvalde olmalı..

Yetkili kurum ve kuruluşlar, her alanda toplumla ilişkilerinde “şeffaf” olmalılardır...

Yanlışlıklar olabilir.

Sıkıntılar olabilir.

Önemli olan, “yanlışların ve sıkıntıların” çözümünde hükümet ile toplum arasında; “cezai” bir hesaplaşma olmasın...

Virüsle ilgili alınan tedbirler...

Bilinçli, bilinçsiz..

Sorumlu, sorumsuz..

Eğitimli, eğitimsiz..

İlgili, ilgisiz...

Gelinen aşama itibariyle, “korku, panik, endişe” herkeste hâkim!..

Çünkü herkesin kafasındaki soru şu!...

“Başımıza daha neler gelecek?..

Bu virüs illetinden ne zaman kurtulacağız..

Sosyal ve ekonomik buhran bitecek mi?..

Ve tabi ki virüs kadar tehdit edici olan “toplumsal çürümüşlükten” hak, hukuk, eşitlik, hürriyet tanımazlıktan, “kurtulabilecek miyiz?”...

Huzurlu, sağlıklı, mutlu bir toplum olabilecek miyiz?

İşte bunları “düşünmekten” insanlar kendini alıkoyamıyor...

Tüm bunlar, toplum üzerinde etki yapan ve düşündüren, etkenlerdir?

***

Denir ya, yaşananlara bir de “tuz biber” noktasında “bela olanlar” var...

İşte, 4 Nisan gecesinde 104 emekli amiralin darbe imalı bildirisi..

Günlerdir konuşuluyor..

Travma yaratıcı..

Korku yarattığı gibi gelecek açısından da toplumda endişeye yol açtı...

Yarın birşeyler olabilir mi diye?

Zira meşru iktidarlar hakkıyla görevini yerine getirmediği savıyla, 10 yılda bir Demokles’in kılıcı gibi darbelerin ve muhtıraların bu milletin üzerine sallandığını biliyoruz..

Darbeci cunta topluma “aba altından darbe sopası” yıllar yılıdır, dönemsel olarak gösteriyor.

Son halka, 104 tekaütlü amiral!..

Yaşananlara kader mi diyelim?

İşte AK Parti iktidarı..

19 Yıldır “Milli İradenin” temsiliyetiyle, ülkeyi yönetiyor..

Ama bugün bakıyoruz ki büyük bir fütur var, büyük bir gevşeme var, büyük çapta vurdumduymazlık var?..

Çünkü “kim ne yapıyorsa yanına kar kalıyor” gibisinden bir hal yaşanıyor...

Yani, görüntü hiç de iç açıcı değil..

104 imzalı bildiriye ilişkin 14 emekli amiral gözaltına alındı...

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı sorguladı..

Kimi Savcılıkta serbest bırakıldı, kimi mahkemeye sevk edildi..

Mahkemeye giden Ergün Mengi de serbest bırakıldı..

Dikkat edin, “hukuki ve yasal” bir işlem bu!..

Ama gel gör ki başta Sözcü Gazetesi dâhil olmak üzere diğer bildik medya grupları Habertürk, CNN vs. CHP tandanslı yayınlar ve medyanın bazı kirli kalemşurları “vay siz misiniz” bunlar hakkında “işlem yapan, gözaltına alan, ifadelerine başvuran” diye!..

Türkiye’yi büyük kaoslara sürüklemek, alabildiğine “provokasyonca” ateşi körükleme gayreti içerisinde oldular..

Ekranlar, gazete sütunları “nefret ve kin” kokuyor...

Darbe yanlısı sol mihraklar, sosyalist ve ulusalcı mihraklar oldukça darbe tehditleri savuruyorlar..

Aleni bir şekilde; “darbe çığırtkanlığı” yapıyorlar..

Olup bitenler gerçekten, milleti derinden derine endişelendiriyor..

Korku ve panik hakim!?

Milletin AK Partiye vermiş olduğu güven de, “herkesin yaptığı yanına kar kaldığı” noktasında, yavaş yavaş çözülmeye başlıyor.

Güvensizlik rüzgarı esiyor..

Daha doğrusu tek kelimeyle özetlemek gerekiyorsa;

15 Temmuz’da toplumun vermiş olduğu o güvencenin ibresi, inişi gösteriyor...

Neden derseniz?

Zira iktidar, ulusal, sol ve darbeci kesimlere büyük çapta taviz vermektedir?

Kulaklarına pamuk tıkamışçasına; “sinsi hareketleri ve söylemleri” duymuyor...

15 Temmuz kirli darbe teşebbüsüne karşı halkın vermiş olduğu güven ve o zalim, gaddarlara karşı verilen 250 şehidimizin kanı yerde mi kaldı kalacak gibi bir intibaaya kapıldı..

Vatandaş, “artık ne yapalım” diye başının çaresine bakmak zorunda kalıyor.

Şimdi hep FETÖ deniliyor..

Peki FETÖ’nün ana kökeni ve dayanak noktasına kimse odaklanmıyor?

O kökenin, 10 yılda bir yapılan darbelerin bir uzantısı olduğunu kimse neden akıl etmiyor?..

Hasılı kelam AK Partinin gaflet içerisinde uyumasına bir diyeceğimiz yok.

Ama halk uyanıktır...

Halk olup-bitenin bilincindedir..

O kirli görüntüler halkın aklından ve inancından silinmemiştir ve silinmiyor da.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Görünen ümitsizlik görüntüleri, halkın nazarında AK Partinin itibarı başta korkaklık töhmeti olmak üzere cuntacılara da çok büyük taviz verilmekte olduğunu düşünüyor.

Hele hele Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki AK Partinin siyaseti ve onu temsil eden siyasiler veya devletin kilit noktasına gelen bazı bürokratlar, kayyımlar, nerdeyse gerçekleri görmezlikten geliyorlar.

Adeta üç maymunu oynuyorlar.

DUYMUYORUM.

GÖRMÜYORUM.

BİLMİYORUM.

Gibi haller yaşanmakta olduğu, herkesin malumudur!?..

Suçlu daima üst seviyede tutuluyor..

PKK’ya hükmen verilen tavizler gibi eşkıyalık yapıp yol kesenlere de taviz veriliyor ve suçsuz görünüyor.

“Buna ağlayalım mı, gülelim mi?” diye düşünen kamu vicdanı, AK Partiyi ve bölgeye gönderilen idari yöneticileri hükmen sorguluyor.

Ama cevap da bulamıyor.

Bu önemli yerlere gelen ve iş yapamayan böylesine yöneticilerin, İçişleri Bakanlığınca mercek altına alınması gerekmiyor mu diye sormak gerekmez mi?..

Düşünmemek elde değil.

Halkın bu bakışına karşılık İçişleri Bakanlığı ne düşünüyor acaba, diye sormak lazım değil mi?..

Ki biz hep soruyoruz..

Yıllardan beri iktidarda bulunan AK Parti Genel Merkezini ve yetkililerini bu bölgeyle ilgili defalarca uyarmışız.

Hem de gerçekleri dile getirerek uyarmışız.

“Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle çok büyük örnekleri vermişiz.

Ama ne yazık ki hep kendi bildiklerini okumuşlar.

Özellikle HDP belediyelerinin halkın üzerine kurdukları hegemonyayı biliyoruz…

Artık o HDP belediyelerinin başkanları alınmış ve yerlerine kayyım getirilmişse de bize göre gösterilen görüntü, adeta yeniden HDP’yi ve yöneticilerini aratıyor.

Zira her ne kadar başkanları gitmişse de bize göre kalıntıları mevcuttur...

Mevcut yönetimlerle çok büyük sıkı fıkı diyalog içerisindedirler.

Onun için halkın beklentilerine cevap verilmiyor.

Ve halkın beklentileri daima geri tepiliyor.

Tıpkı Cumali Atilla dönemi gibi…

Nerdeyse bu yönetime karşı Cumali Atilla bile aranır hale gelindi?

Bu itibarla biz AK Partinin ilk kurulduğu dönemi hatırlatıyoruz.

2002 yılında kurulan o muhafazakâr, o inançlı, o “milletin inancına sahip çıkıyorum” diyen parti, ne yazık ki son yıllarda 180 derece dönüş yapmıştır.

Yukarıda bahse konu ettiğimiz üç maymun misali halka görüntüler vermektedirler.

İnanın buradaki bazı kayyımlar, yaptıkları yanlışlıklar ve vurdumduymazlıklardan dolayı gelecek seçimlerde AK Parti halktan herhangi bir şey bekleyemez diye düşünüyoruz.

Hele hele şu Ayasofya imamının görevinden isteyerek değil, istemeyerek istifa etmesi…

Kamu inancında Prof. Dr. Mehmet Boynukalın rastgele istifa etmemiştir..

İstifası, öylesine bir istifa değildir.

Türkiye’deki zındıkanın, küfrün, laikçi kesimin, Atatürkçü geçinen hıyanetin saldırıları yüzünden gelişen bir istifadır..

Ki iktidar etkilenmiş ve Prof. Dr. Mehmet Boynukalın’ı istifaya zorlamıştır..

Halkın inancı bu yöndedir...

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 1314 kere okunmuştur.