PEYGAMBER (A.S.M.) SEVGİSİ BULUŞTURDU!?

Buluşturmaz mı, “nebiler nebisi gül Resullullah’ın sevgisi..” Onun sevgisi, ona olan muhabbet Cenab-ı haktan bize bahşedilmiş bir lütuftur…Yeryüzü onun varlığıyla nurlandı.. Müslümanlar da iman ederek, “kainatın efendisini” kendisine rehber etti.. Hafta sonu Diyarbakır’da büyük bir sevgi ve muhabbet coşkusunun rüzgarı esti.. Peygamber Sevdalıları Vakfınca geleneksel hale getirilerek tertiplenen; “Mevlid-i Nebi” organizasyonu vardı…

***

İşte bu etkinlik, gazeteniz Diyarbakır Söz’ün dünkü manşetinde, detaylı bir şekilde haber konusu edildi.. Ana başlık; “Peygamber Sevgisi Buluşturdu..” Haber spotunda ise; “Diyarbakır’da üç yıl aradan sonra düzenlenen Mevlid-i Nebi etkinliğine insanlar akın etti…”  Devamında, “Peygamber Sevgisi on binleri Diyarbakır’da buluşturdu.  Üç yıl aradan sonra en güzel örnek Hz. Muhammed etkinliğine ümmet şiarıyla akın etti. Verilen mesajlarda İslam birliğine vurgu yapıldı”

***

İri puntolu başlık ve kullanılan resim çok anlam içermektedir.. Coşkulu, mahşeri bir kalabalık Diyarbakır’da vücut bulması, takdire şayandır… Oluşan insan seli, gurur verici.. Çünkü bu kent kadim bir kenttir..  Manzara ve haberin muhtevası  çok sevindirici.. Güzel, insanlar da fevc fevc büyük gruplar halinde miting meydanına akın etmiş.. Kalabalığın haddi hesabı, sayısı belli değil, sonsuz bir kalabalık. Efendimiz (S.A.V)’in aşkı, sevgisi uğruna millet “ümmet” olma şiarına susamış gibi, o etkinliğe koşmuş…

***

Halkın ruhi derinliklerinde, bu sevgi her daim var olmuştur.. Ki ebediyete kadar da devam edecektir.. Hz. Peygamber (S.A.V)’e karşı beslenen sevgi, atılan prangalara, inkar ve asimilasyona, ırkçı, şoven, ateist tüm anlayış ve engellere rağmen hiç bir zaman eksilmemiştir…Aynı zamanda Hz. Muhammed (S.A.V)’in getirdiği Kur’ana olan sevgi de…Ama velakin, ülkedeki mevcut sistemin işleyişinde ve ruhi derinliklerinde Hz. Muhammed (S.A.V)’in ve Kur’an-ı Kerim’in sevgisi, muhabbeti, muhtevası ne derecede yürürlükte olduğu gerçeğini sorduğunuzda, der demez insan düşünüyor…

***

Vaki mi?.. Ne yazık ki değil.. Çünkü sevgiyi besleyen tek unsur Millettir..  Ancak, devletin mekanizmasında, yönetiminde, işleyişinde “resmiyet” kazanmış, ya da alabilmiş değil… Yer alabilmesi, Anayasa hükümleri arasına girmesi yönünde de, samimiyet gösterilmediği gibi, uğraş veren de olmamıştır.. Gelen, giden tüm siyasal iktidarlar dahil olmak üzere.. Yani sistem ayrı bir merhalede, millet ayrı bir merhalede!.. Yaman ve zihni yoran bir çelişki… Hep ifade ediyorum, devlet, sistem ve milletin gerçekten birbiriyle imtizaç sağlamadığı gibi, sürekli çelişmektedir…

***

Sormak istiyorum!… Mademki 85 milyonun yüzde 99’u Müslüman.. Ki, Peygambere ve Kur’an’a inanıyor… İslamın bayrağını dalgalandırıyor.. Şu halde toplumun bugünkü içine düşmüş olduğu badireler nereden geliyor, niçin oluşup, meydana geliyor? Bunu sahih bir akılla, doğru bir pencereden düşünürsek, demek ki bu sevgi sadece kelimeden ibarettir.. Çünkü, içten gelmiyor ve topluma enjekte edilme gibi bir hal yoktur…  Var olan, toplumun ruhi derinliklerine yerleşmişliğidir…

****

Bakınız, ülkemizde günlük yaşam tarzını Hz. Muhammed (S.A.V)’in ahlakıyla dizayn eden pek insan yok…Bu da demek ki Hz. Muhammed (S.A.V)’den fersah fersah uzaklardayız!.. Bu kimin umurundadır?… Devletin, kanunların içine yerleştirilmeyen bir inancı, iman şuurunu sadece millet yaşıyor.

***

Aslında olması gereken bu değil.. Olması gereken, bu milletin vergileriyle oluşan devlet betçesini kullanan yönetimlerin, iktidarların ve devlet kurumları dahil mevcut sistem, Anayasa ve Yasalar tam teşekküllü şekilde, milletin inancı paralelinde yürümesidir.. Onunla örtüşen bir yapıda olması gerekir.. Tersi bir durum, ülke ve millet için “acube” bir hal alır.. Ki hali alem orta yerde…

***

Bakınız iktidara heves eden hangi parti olursa olsun, seçim meydanlarında “ben muhafazakârım” diyor… Nitekim CHP de artık ben muhafazakarım diyor.. Son dönemlerde ne diyorlar.. “CHP dinden uzak bir partidir, şu parti böyledir, bu parti böyledir, biz muhafazakârız, biz gelirsek böyle yapacağız.” Ama iş icraata gelince, tam tersi kulvarda yer alıyorlar.. Onun için toplumun içine düştüğü badireler ve kim ne yapıyorsa yanında kar kaldığı gerçeği, gerçekten  çok düşündürücüdür.

***

Vaziyet bu iken.. “Bu ne lahana turşusu, bu ne perhiz?” demezler mi?.. Yüzde 99’u Müslüman olan bir toplumun milli iradesine uymak gerekiyor.  Eğer aldatmaca olarak siyaset bunu sadece kelime itibariyle kullanıyorsa, ortaya koyduğu politika demek ki, milleti yanıltma politikasıdır. Bu da hiç de hayra alamet değildir.  Ki yüzyıldan beri cumhuriyetin kuruluşundan bugüne dek bu toplum fersah fersah daima dini gerçeklerinden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır.

***

İşte eğitim sistemi.. Okullarda birinci ders olarak Kur’an okutulmamıştır, okutulmamaktadır da.  İlm-i hal denilen fıkhi, kişisel günlük hayat akışını dini gerçeklere göre kimse okumuyor, okutmuyor ve resmiyet kazanmıyor.  Şu halde yüzeysel olarak “biz Müslüman’ız, dine karışmıyoruz” nutukları havada kalıyor.

***

Millet aklını başına almıştır, artık kanmıyor.  Türkiye insanının dine karşı laubalilik hali zor bir haldir.  CHP de bu milletin dinine inancına karşı saygılı olmadığı içindir ki bir asırdır bu millet onları iktidara getirmemiştir.

Tabi AK Parti ve diğer muhafazakâr partiler “din” kelimesiyle milleti ikna etmeye çalışıyorsa da Kur’an anlamıyla “din” mefhumu ortada görünmüyor.  Sadece beş vakit namaz, ezan, camilerin varlığı yetmez.  Devletin ve yönetimlerin, anayasaya “İslam” dinini bir hüküm olarak koyması gerekiyor.

***

Camiler, mezar taşları, minareler, hafızların Kur’an okuması, Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı buna şahittir ki bu memleket Müslüman bir memlekettir.  Şu halde dinin tüm gerçeklerinin topluma sunulması gerekmiyor mu? Mademki bu milletin alın terinden akan vergiden bütçe hazırlanıyor ve devlet bunlarla yönetiliyor.  O zaman devletin kesinlikle milletin bu ciddiyetine kulak vermesi lazım ve bu inanç paralelinde milletle adım atılması gerekiyor.  Yapılmıyorsa, sadece laf-ı güzafta kalıyor ise bu da kandırmacadır.  Hangi parti olursa olsun, milleti kandırmaktadır..

***

Çünkü millet haykırarak diyor ki;

“Artık yeter, bizim kandırılmaya sabrımız kalmadı?…”

Bağlı bulunduğumuz Kur’an hükümlerinin varlığı gerekmektedir.

Bu sağlanıp, temin edilmediği içindir ki toplum ve devlet birbiriyle bağdaşmıyor, kimse de iki yakasını bir araya getiremiyor.

Bakınız, üç dört aydan beri deprem bölgelerinde milletin başına gelen felaketler, musibetler, bunu gösteriyor bize.

“Ey Türkiye!

Kendine gel.

Sırat-i müstakime gir, o yörüngede yürü” diyor.

İlahi kudret bunu istiyor.

Bu yapılmadığı takdirde gereken ağır faturayı toplumsal olarak karşılamaya mahkûm oluruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.