SAPIK ANLAYIŞLARI DOĞURAN DEMOKRASİ...(!?)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre dün 12 Eylül 1980 darbesinin sene-i devriyesiydi.

41 yıl oldu..

Ki 80 darbesi “ne ilkti, ne de sondu!..”

Ülkemizde, zorba vesayetçi anlayışların türemesi, oluşması, 10 yılda bir “karanlık ve sinsi” yüzünü göstermesi tamamıyla, 1923’lere dayanmaktadır..

Çünkü, cumhursuz bir cumhuriyetin kuruluşuyla; “vesayetler” neşv-ü nema buldu!...

Sürekli büyüme gösterdi..

Giydiği libas; Laikçilik, Kemalizm, Çağdaşlık vs. vs.

Aklınıza ne gibi kavramlar gelirse gelsin, günün ve zamanın konjonktürüne göre; “şekil” almıştır..

Ve hep “gerçekler” büyük çapta saptırıldı..

Halk deyimiyle; kendi milletine, kendi devletine “Bizans” zihniyetiyle, “Bizans oyunları” tertipleyip durdular...

Yerli ve milli değillerdi!...

Hazırlanan ve kurgulanan tezgâhların “ana felsefesi” tek parti şeflik ve dipçik anlayışının rotasıyla, hep yol almıştır..

27 Mayıs 1960 darbesi.

1971 muhtırası.

Ve nihayetinde 1980 ihtilal-ı kebiri.. (!)

Sonrasında 28 Şubat post modern rezaleti.

Dahası 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimi..

Ve tabi ki bu tarihlerin arasına serpiştirilen diğer “vesayet” üretici, planlar!...

Evet, tüm bunlara Türkiye’nin makûs kaderi mi diyelim?

Ki diyebiliriz.

Zira bu süreç içerisinde ülkenin, milletin inancına, dinine, tarihine, kültürüne, örf, adet, gelenek ve göreneklerine karşı düşmanca tavırlar sergilendi...

Yasalar, mevzuatlar, yönetmenlikler ihdas edildi...

Öylesine alçak anlayışlara sahip, vesayetçi darbeciler vardı ki, makam ve giysilerinin kendilerine tanıdığı ayrıcalığın gölgesinde “yüce İslam dinine hakaret” edebiliyorlardı...

Hem de sapıkça...

Hazin olan da şuydu ki “milletine ve devletin işleyişine” kan kusturan bu vesayetçi anlayışlar, hep “muhafazakar” iktidarların döneminde, varlık gösterip, “dokunulmaz” olmuşlardır..

Yapılan ve edilenlere de;  “Demokrasi” deyip durdular!...

***

Yahu Allah billah aşkına!

Biraz kendimize gelelim.

Bu ne biçim demokrasi?

Ülkenin tarihine, kültürüne, dinine, imanına, kadının giyim ve kuşamına resmen saldırı yapabilme haline nasıl oluyor da; “demokrasi” denilebiliniyor?

Düşünce özgürlüğü...

Fikir özgürlüğü...

Ve daha bir çok “içi boşaltılmış” kavramların gölgesinde; “ihanet hançerlerini” milletin sırtına saplıyorlar..

Vahim bir tablo...

Eğer ki “milli ve yerli” olan bu milletin kutsallarına yapılan saldırılara gerçekten demokrasi deniliyorsa ve birileri de buna inanıyorsa, söylenecek tek söz vardır..

O da “vay bu memleketin haline...”

* * *

Hakikat şudur ki...

Bu millet hiçbir zaman bu vesayetçi darbecileri sevmedi, bağrına da basmadı...

Eğer “tersi bir durum olmuş olsaydı” bugün vesayete, darbecilere “rehber” olan siyasi partilere, iktidar şansı verirdi...

Onları küçük bir zümre olmaya mahkûm etmezdi!

***

Bakınız Edremit’in “düşman işgalinden” kurtuluşunun sene-i devriyesinde, sözde ortaya konulan “müsamere!..”

Çarşaflı bir kadın “zincire” vurulmuş..

Sonra Efeler sahneye çıkıyor, dans ediyor ve “o zincire vurulmuş çarşaflı kadın, ayağı kalkıyor, üzerindeki çarşafı çıkarıyor, seküler bir giysiyle” arz-ı endam ediyor..

Ve bunu da; “Kadına özgürlük” olarak sergiliyorlar...

Bakar mısınız lağım anlayışa..

Sanki, Edremit “kurtuluş” mücadelesini işgalci Yunanistan’a karşı yapmamış, Çarşaflı kadınlara karşı yapmış...

Yazıklar olsun!..

Ki bir kez değil, binlerce kez yazıklar olsun...

Geldiğimiz çağ, yaşadığımız zaman, iktidarda olan siyasi düşünce adına, “kadınların giyim ve kuşamlarına” karşı hala da faşizan tutum sergileniyorsa; “bu despotluk ve vesayetten” herkes sorumludur!?..

Kimse buna “demokrasi, fikir, düşünce özgürlüğü” libası, giydiremez, kamufle de edemez...

CHP ve HDP anlayışının müştereken, hem de demokrasi adına (!) Türkiye’de böylesine rezaletleri yaşatması bize göre “çağın ayıbının” ötesinde, bir haldir...

Hukuksal bir skandaldır..

İnsan hakları ihlalidir..

Kişinin inancına, düşüncesine, fikrine, gelenek ve göreneklerine, değerlerine “zincir” vurmaktır..

Aslında tablo, iktidarın ne kadar muktedir olduğu halinin de bir göstergesidir.

***

Bakınız, sevgili okurlar.

Edremit’teki törende kadına “vurulan zincir” toplum nezdinde infial yarattı...

Tepki yüksek..

Ki siyasi parti liderlerinden de tepkiler geldi..

Nitekim, Davutoğlu “karanlık zihinler kaybetmeye mahkûm” dedi.

Babacan da “nöbetleşe zorbalığa son vereceğiz” ifadelerini kullandı.

Bu her iki siyasetçinin müşterek görüşleri basına yansıdı ve haber şöyle devam ediyor;

Kimse 28 Şubat hayalleri kurmasın..”

Edremit’in kurtuluşunun 99. Yıldönümü etkinlikleri kapsamındaki törende zincir vurulan çarşaflı bir kadının efeler tarafından kurtarıldığı gösteri tepki çekti.

Davutoğlu, “resmi gördüğümde tüylerim diken diken oldu. Kimsenin kıyafetine, ideolojisine karışmayız. Ama bütün bu unutulmuş çağdışı zihniyetleri birisi tekrar geri getirmek isterse, 90’lı yılların 28 Şubat zihniyeti karşısında dimdik dururuz” ifadelerini kullandı.

Elbette ki tebrik ediyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “Nene hatunlar, sütçü imamlar bitmez” dedi.

Türk kadınına hakaret eden CHP’ye büyük tepki var.

300 STK’dan oluşan Milli İrade Platformu başta olmak üzere çeşitli kuruluşlar kınama mesajları yayımlarken, Anadolu kadınının zincire vurulmuş görüntüleri toplumun her kesiminde infiale yol açtı.

Evet, sevgili okurlar.

Tabi bu yazdıklarımızın içinde satır aralarındaki bazı ifadeler dünkü medyada yayınlanmış haberlerin özetleridir.

Ancak şu var.

Gerçekten Türkiye hala da çağdışı bir demokrasi savunucusuysa artık bu memleketin sonu ne olacak diye düşünmemek elde değil.

Yine Allah’a şükürler olsun diyelim ki geç de olsa milli iradeye el koyan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli üniformalarını hasbelkader omuzlarında taşıyan, sözde Atatürkçü geçinen, laiklikten dem vuran darbeci şebekelerin rütbeleri, fiilen Genelkurmay Başkanlığınca ellerinden alındı...

 Bu ümit verici bir haldir.

“12 EYLÜL LANETLE ANILIYOR” başlıklı haberin altındaki sözde kurtarıcı generallerin resimlerine bir bakar mısınız!?..

Kimler var?

Sarhoş kafalarla İttihat Terakki Cemiyetinin ordusundan kalıntı olarak kalan bir zihniyet, hala da bu milleti aldatıcı formüllerle uyutmaya çalışıyorlar...

Devleti kurtarıcılık adına peşkeş etmeye çalışan postmodernci batı çalışma grubu adını taşıyan böylesine silsileli rezalet, satılmış şahsiyetler öyle ümit ediyoruz ki, artık Türkiye’de varlık gösteremeyeceklerdir...

Bakınız, dönemin darbecilerinin başı olan Kenan Evren sarhoş kafayla o dönemde neler yapıyordu..

Bir sağdan, bir de soldan” diyerek memleketin evlatlarını darağacına gönderen Kenan Evren cuntasının gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesinin 41. Yıl dönümünde, bir kez daha “o karanlık” süreci, film şeridi gibi gözlerimizin önüne getirdik...

Ne lanetli yıllar ve dönemdi!...

O dönemin aktörlerini de, uygulayıcılarını da, destek vericilerini de; “binlerce kez lanetliyorum..”

***

Hep ifade ediyorum, CHP’yi iyi tanıyalım...

Çünkü 1909’daki İttihat Terakki Cemiyetinin dış mihraklar adına kurulmuş bir partinin “bünyesinden” çıktı...

Kocaman tarihi cihanşümul bir devleti yok eden hain şebekelerin üreme gösterdiği bir projeydi; İttihat Terakki Cemiyeti!..

Yüzyıldır kendini hep var etmektedir...

Bu varlığı inkâr edilemez gerçekler silsilesi içerisindedir.

Ne yazık ki aynı o ordunun bünyesinde yaşayan birçok anlayış, cumhuriyetten sonra da CHP gibi bir anlayışı Türkiye’ye kabul ettirdiler.

Ve nice masonik kafalar o günden günümüze dek hala da ülkeyi ve insanlarını İslam’dan uzaklaştırma planları içinde, aktifçe rol almaktadır...

Artık bu millet uyanmıştır.

Bize göre eğer Edremit gibi çarşaflı bir kadının zincire vurulmuş halini gösterip kadını çarşaftan kurtarıp Türk bayrağını elinde tutma istismarı halinin yaşatılması söz konusuysa bu millet “sandıkta” hesabını soracaktır...

Bu memleketin yüzde 99’u Müslüman, inançlı, kutsal kitabı olan Kur’an-ı Azim Şan’ın hükümleri altında tarih boyunca kendine çekidüzen vermeye çalışmıştır.

Kim ne diyorsa desin.

Ne kadar “muhafazakârım, inançlıyım, milletin milli iradesine sahip çıkıyorum” diyenler olursa olsun.

Sözde değil, özde olmasını istiyor insanlarımız.

Fakat görünen odur ki bir türlü fiiliyata geçme halini görmüyoruz.

***

Ama her şeye rağmen duam ve temennim de odur ki; Allah bir daha bu ülkeye ve bu millete “karanlık vesayetçi” günleri yaşatmasın.

Muhafazakâr, İslam’a gönül veren şuurlu siyasilerin de sayılarını artırsın.

İktidara gelip de zıvanadan çıkan bazı AK Partili olmadığı halde kendini AK Partili olarak gösteren AKP’lilere de artık dur deme zamanı gelmiştir.

Bize göre bu da Cumhurbaşkanımızın temel ilkelerinden biri olmalıdır.

Zira memlekette, özellikle bu coğrafyada, vurguncu, zorba, mafya tipi korku imparatorluğu yaratmak isteyen şebekelerin, toplum üzerindeki “vesayetleri”, darbeci vesayetten beter bir haldedir...

Resmi evraklara geçmesine rağmen ne yazıktır ki bölgedeki siyaset “Dut yutmuş bülbül” gibi yaşanan olumsuzluklara seyirci kalmaktadır...

Çıkardığı bir ses de yok...

Diğer bir deyimle söyleyebiliriz ki “süt dökmüş kedi” gibi arkasına bakıp durmaktadır.

İşte bu hal bizi derinden derine üzmektedir..

Kaygılara da düşürmektedir...

En derin saygı ve sevgilerimle.