SEKÜLER KAPİTALİZM’DE LİBERAL SİYASET!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü sohbetimizde “SEKÜLER KAPİTALİZM’DE LİBERAL SİYASET” başlığımız yerini korumaya devam ediyor...

Aynı başlıkla yola devam…

Zira başlığın muhtevası, çok önemlidir.

Seküler kapitalizmin hâkimiyeti yıllardan beri toplumlar arasında içten ve dıştan büyük tahribatlara neden olmuştur…

Başta ABD dâhil olmak üzere Türkiye’mize gelinceye kadar büyük bir kargaşa ve fesat orta yerde oluşa gelmektedir.

Bunun önünü de kimse alamıyor.

Nitekim bir buçuk yıldan beri, nerdeyse iki yıla dayanıyor.

Kovid-19 vebalı hastalık, yapılan araştırmalar sonucunda sıradan bir hastalık olmayıp, seküler kapitalist anlayışın paralelinde batı uygarlığının insanları her gün biraz daha sömürerek hayatlarını teslim alma çabalarıyla oluşa gelmiştir...

Sadece para vurgunu, sermayenin oluşturulması için, rivayetlere göre bu hastalığın Çin’de bir şirket tarafından tasarlanmış biyokimya silahlarıyla insanları vurmak amaçlanmış...

Yani laboratuar ortamında hazırlanan bir virüs..

Bunun ilacını da yine kendilerinden çıkarıp milyonlarca aşıyı insanlara satmak ve insanları sömürerek emperyalist gücünü güçlendirerek, kendi batıl ve zalim uygarlığını insanlara enjekte etmek...

Bu küresel yaşam şekli, normal bir insanlığın şeref ve karakterine yakışır değil.

İnsanlığın nasıl sömürülebilecek uygarlığın küresel hâkimiyetini insanlara uygulamaktır.

Ne kadar insan ölürse, onun için kârdır.

Çünkü ilaç satıyor, aşı satıyor.

Biyokimya silahını da daima tetikte tutuyor.

Zira “Güç bendedir” hâkimiyeti söz konusu.

Böyle olunca küresel bir yaşamın hıyanet erbapları tarafından zehirlenmesi açık ve nettir..

Ne yazık ki buna da çağdaş batı uygarlığı deniliyor.

Ama İslam medeniyeti ise bunun tam tersidir.

İnsanlığı, insanlık karakterine yücelten ve toplumların hakkını hukukunu koruyan, ilahi bir adaletle beşeriyete sahip çıkan gerçek uygarlık; İslam medeniyetidir.

Bakınız, İslam medeniyeti ortada yaşanmadığı takdirde, insanın aklına ilk olarak yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Rûm suresinin 41. Ayeti geliyor.

O yüce ilahi kelam, bize bakın neleri hatırlatıyor.

“İnsanların bizzat kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulmalar olmuştur. (Kötü yoldan) dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”

Hani bir deyim var, hep kullanıyoruz.

“Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak.

İki yıldan beri dünyayı sarsan mevcut kovid-19 yani korona virüs, Allah’ın kâinat içerisinde yarattığı gerçek nizam, Allah’ın tesis ettiği nizamdır..

İnsanoğlu o sistemle ancak yaşayabiliyor.

Ama bakıyorsun ki biyokimya silahı olarak insanlığın başına musallat olan bu hastalık, hem karada, hem denizde, hatta havadaki oksijeni bile bozmuştur.

Oksijen yerine karbondioksit hâkimiyeti bugün insanlığın başına musallat olmuştur.

Hatta öyle bir hal almış ki insanlık o kadar kötülük yapıyor ki Allah’ın insanlara ve hava nizamını sağlam tutmaya, insanların ve hayvanların tenefüs şansını koruma etkisini yapan ormanları dahi kesiyorlar ve yakıyorlar...

Gaye, ormanı tarla haline getirmek...

Ve o tarlalara da insanlar kendi çıkar ve rantları uğruna yüksek binalar yapıyorlar, gökdelenler dikiyorlar..

Topluma o güzel nefes veren, rahatlık veren ağaçlar insanlığın elinden alınıyor.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi atom yaratan, kimyasal silah kullanan ve bunlardan meydana gelen hastalıklar, gerek kanserolojik hastalıklar, gerekse cilt hastalıkları vs. daha burada hatırımıza gelmeyen nice hastalıkları üreten, toplumsal bir bozgunculuğun varlığı açıktır.

Onun için Allahû Teâla Rûm suresinin 41. Ayetini insanlara bir ders-i ibret olsun diye, göndermiştir..

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Toplumsal sıkıntılar.

Kan, gözyaşları.

Allah’ın müesses nizamını bozup ne kadar iğrenç kötülükler varsa, bugün insanlık dünyasında mevcuttur.

Aile dramı, toplumsal çürüme.

Kardeş kardeşi öldürme.

Erkek eş, kadın eşine kahvaltı yaparken, kaynamış su ve kızartılmış yağ döküyorsa.

Aile içerisinde intiharlar yaşanıyorsa.

Hırsızlık, rüşvet, cinayet silsileleri oldukça azgınlaşarak çoğalıyorsa…

Demek ki ortada caydırıcı hukuksal bir müeyyide mefhumu söz konusu değildir.

Nitekim tüm bu olumsuzluklar, batı uygarlığıyla yaşam şeklinin bir sonucudur.

İslam değil.

İslam medeniyeti hiç değil...

İslam medeniyeti 1400 seneden beri var olduğu mekânlarda, coğrafyalarda, toplumlarda, ülkelerde, oldukça hayat vermiştir.

İnsanlığa yakışır yaşam biçimlendirmiştir.

Ve Allah korkusu, insanlığın beynine ve kalbine yerleştirilmiştir.

Mütecaviz, saldırgan, sülük gibi insanları sömürerek kanını emen bir yaşam şekli İslam medeniyetinde yer alamaz..

Ki varlığı söz konusu olamaz!?..

Eğer bozgunculuk yaratan, hem nesli kirleten, hem de tarımsal ürünleri yok eden bir kötülük varsa, bir şekil mevcutsa, kesinlikle İslam medeniyetinin olmayışından dolayıdır.

Ve insanların çokça işledikleri günahların yüzündendir; olup-bitenler!.

Başta söyledik ya;

Seküler kapitalizm ve liberal siyasetin sonucu bugün dünya bu mevcut durumu yaşıyor...

Türkiye’mizde gelen giden iktidarlar, özellikle muhafazakâr geçinen siyasi partiler, milletin beklentisinin tamamıyla tersyüz faaliyet içerisinde olmuşlardır...

Çürümüşlüğe göz yumulmuş...

Vaziyet şunu gösteriyor; Milletin artık kimseden bir beklentisi kalmamıştır.

Bakalım, sonuç nereye gidecek?

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi;

“Hak, şerleri hayr eyler,

Zannetme ki gayr eyler,

Ârif ânı seyr eyler,

Mevlâ görelim neyler,

Neylerse, güzel eyler...”

En derin saygı ve sevgilerimle.