ŞİDDETİNİ GÖSTEREN KÜFÜR DÜNYASI!? (VII)

Sevgili okurlar…

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir zamanı yaşıyoruz.. Gazze’de, Filistin’de “insanlık dramı” yaşanıyor.. Hazin ve kahredici bir vahşet…. Küfür dünyası şiddetini pervasızca, İslam’a, Müslümanlara, Gazze’deki bir avuç insana hunharca gösteriyor.. Yakıyor, yıkıyor, bebek, çocuk, kadın demeden öldürüyor.. Ki zulmünü tüm şiddetiyle sürdürüyor.. Ne merhameti, ne şefkati ve ne de insanlığı düşünmediği gibi, aklından bile geçirmiyor…

***

Peki, İslam dünyası, Müslümanlar ne yapıyor?. Zilletlik hali içerisinde; korkaklık ve pısırıklıkla, olup biteni seyrediyor.. Yaşayan ölü misali.. Diyeceksiniz ki, iyi de küfür dünyasına nasıl bir politikayla karşı koyması gerekir.. Zulmünden, şerrinden, şiddetinden kendini koruması için, nasıl adımlar atması lazım?.. “Tarihi tekerrür” ettirme adına nasıl bir yol çizmeli ki, Siyonizm'in, emperyalizmin çizmelerinden, postallarından kendini kurtarabilsin?!.. İçine düştüğü zilletlikten, zayıflıktan, müşkül halden arındırmak, dirilmek ve dirilişe geçmek için, ne yapmalı?

***

Elbette ki yapılması gerekenler vardır.? Ve o yapılması gerekenler de nettir.. O da “cihad ruhunu” yeniden, İslam diyarında şahlandırmasıdır.? Bunun için de her zaman burada ifade ettiğim gibi Kur’an-ı Kerim’e dönmesi, onun ipine sımsıkı sarılması gerekir… Hadis-i Nebevi’ye sarılması lazım.. Fıkıh kitaplarından dersler çıkarması gerekir.. Tarihinden, medeniyetinden, aba ecdadın bıraktığı mirastan yola çıkması lazım..  Ki tüm bunların iman şuurunda, ruhlarında ve inançlarında “cihad” vardır…

***

Ki Kur’an cihadı emrediyor, hadis de cihadı emrediyor.. Pek tabi ki, tüm fıkıh kitapları da cihadı emrediyor. Çünkü Cihad İslam’ın zirvesidir. Eğer ki bir İslam ümmeti cihada iman etmişse; onun attığı her adım zaferdir.. Yenilgi ve mağlubiyet yoktur.. Ama cihadı terk etmişse yenilgi de, hezimet de, bölünme ve parçalanma da kaçınılmazdır.. Girdiği her mücadelede peşinen mağlup olmuş, kendini teslim etmiş sayılır.

***

 

Bakınız “Cihad” ruhu için Kur’an-ı Kerim Müslümanlara şöyle sesleniyor… “Vecâhidû bi-emvâlikum veenfusikum fî sebîli(A)llâh(i)”  Anlamı ise şudur.. “Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin…”

***

Fıkıh kitaplarının hepsi de cihad konusunu ele almışlardır.. Özellikle tek başına bunu bir mevzubahis etmişlerdir.. Cihad için ayrı bir parantez açmışlardır. “Kitab-ul cihad…” Ya da, Bab-ul cihad.. Cihad üzerine açılan konular… Çünkü “cihad ruhu” karşısındaki her kim olursa olsun düşman noktasında “korku” yaratıcıdır.. Onu alt etmedir…

***

Hadiste ifade ediliyor.. Resulullah (S.A.V)’in heybet ve korkusu düşmanın kalbinde üç ay uzaklıkta yaşıyor. Onun için küfür dünyasına karşı “ümmet şiarıyla, cihad ruhuyla” mücadele etmelidir.. İslam dünyası, küfür dünyasıyla “barış” adı altında hiçbir karşılık almadan bir el uzatıyorsa, bilinmelidir ki o hayra alamet değildir.

***

Çünkü küfür dünyası İslam dünyasından cihad bekliyor. Diyorlar ki “bunlar her an için cihada girerler ve her şeyimizi alıp bizi mağlup ederler…” İslam dünyası ise bugün cihad kapısını kapatmıştır.. İşte bu yüzden küfür dünyasına meydan açılmıştır. Envai türlü zehri İslam dünyasına sokmuştur.. Eğitimde, toplumsal hayat faktörlerinde, ekonomide, sanayi de, tefrika zehrini akıtmıştır…

***

Müslüman geçinen toplum da nerdeyse fiilen olmasa bile hükmen Küfür dünyasına teslim olmuş durumda.  Onun için İslam dünyasının yaşaması için,, olmazsa olmazı olan cihad kapısını yeniden açması gerekir.. Cihad sadece savaş değildir. Canıyla, malıyla, yaşam tarzıyla, ahlakıyla, dürüstlüğüyle, namusuyla bir cihad kapısı açılmalıdır. Gerekirse savaşa dair de cihad kapısını açabilir..

***

Bakınız, “silah ve savaş” dışındaki cihadın diğer kapılarını rahatlıkla herkes açabilir. Özellikle ekonomide, özellikle talim, terbiye ve eğitimde tüm bu kapılar her an için maddeye dayalı kapılardır. Maddi ve manevi çalışmalar neticesinde önce bu kapılar açılır ve bunlarla cihada girilir.. Bunlarla da bir şey yapılmadıysa gerekirse küfür dünyasına savaş da açılabilir.

***

Ama öncelikle ve özellikle milli maarif ve milli ekonomiyle bunlar halledilebilir.  Bu itibarla İslam dini mümtaz manevi şahsiyete sahip bir dindir. Zira Kur’an’ımız diyor ki;

“İnneddine indallahil İslam”

“Allah nezdinde din ancak İslam dinidir.”

Dolayısıyla başka dinler de din sayılamaz. Din sadece şekli olmaz.

Bakınız, bir Kürt şair Kürtçe şiirinde şöyle diyor:

"Din me be (deli olma) ma din eve (din bu mudur) din ser xubuna milletê (din milletin özgürlüğüdür) “

***

Peki, Türkiye’de bu hüküm ve yaşam biçimi var mı; yok? Çünkü, milletin din öğrenimi yüz seneden beri elinden alınmış, millet dinden uzaklaştırmış, bir de üstüne üstlük milletten bir şeyler bekliyorsun…  Vaki mi bir iman meşalesi yakılsın.. Böyle bir şey olamaz.

***

Allah’ın dini Kur’an’dır. İşte Kur’an’a sarılmakla ancak din gerçekleşir. Kur’an’dan uzaklaşmakla, uzaklaştırmakla, okumamakla, yaşamamakla, Kur’an tedrisatını gençliğe, evlatlara öğretmemekle buralar ne İslam diyarı olabilir ne de milleti müslüman olabilir?.. Onun içindir ki bakınız Kürt şair ne diyor?…

“Din me be ma din eve din ser xubuna millete..

“Deli olma, din odur ki millet özgürce dinini yaşayabilsin.”