ŞİDDETİNİ GÖSTEREN KÜFÜR DÜNYASI!? (VIII)

Sevgili okurlar.

Sohbet serimize devam ediyoruz.. Bugün sekizinci faslı icra edeceğiz.. Başlıktaki ifade, ülkemizin, coğrafyamızın ve tabi ki dünyada yaşanan ve yaşatılan hadiseleri özetlemeye yeter de artar..

***

Lafı evirmeye, çevirmeye gerek yok!.. Bugün küfür dünyası, İslam dünyasına karşı büyük ve vahşi bir acımasızlıkla, enva-i şiddeti gösteriyor, kumpası ve saldırıyı gerçekleştiriyor.? Kiminde siyasal, kiminde sosyal, kiminde fiili olarak, bunu yapıyor.. Acıma duygusu yok, merhamet etmiyor..

***

İşte İsrail.. Ve onun sırtını sıvazlayan ABD ile AB.. Fütursuzca, canice, dünyanın gözü önünde kadın, yaşlı, çocuk, bebek, sivil tanımadan, öldürüyor, katlediyor, soykırıma uğratıyor.. Havadan, karadan, denizden Gazze halkının üzerine “bomba” yağdırıyor.. Ki bu saldırılar, 50 güne dayandı..

***

Küfür dünyası azmış, ne hazindir ki yer küresindeki “insanlıkta, milletler ve devlet” süt dökmüş kedi misali, olup-biteni seyrediyor.. Hele ki, İslam dünyası.. Vahim bir nemelazımcılık içerisinde, korkaklık, pısırıklıkla yaşananlara bakıyor.. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” zilletliği içerisindeler..

***

İşte bu hal-i perişanlıktır aslında İslam dünyasını sorgulayan ve sorgulatan?! Ne bu hal, nereye gidiyor, neden ketum, neden sinmişlik içerisinde Küfür Dünyasının şiddetine boyun eğiyor..!? Diyeceksiniz ki, o güce sahip mi?.. Ya da, küfür dünyasına karşı, kendini donatan, sosyal, siyasal, ekonomik ve savunma alanında, “üstün olabilme” gayretinde mi?.. Maalesef…

***

Çünkü, sağ elinde Kur’an-ı Kerim, sol elinde ise teknolojinin en üstün projeleri olması gerekirken, yok!?. Ne Kur’an var, ne de teknoloji var?.. Her iki eli de boş.. İşte bundan dolayıdır ki, İslam dünyasının söyledikleri “havanda su dövmekten” öteye gitmiyor.. Ruhsuz bir iskelet misali..

 

***

Demek ki, İslam dünyası üzerindeki “ölü toprağını” atmalıdır.. İçine düştüğü “zillet çukurundan” çıkmalıdır.. Kendini arındırmalı.. Dirilişe geçmelidir.. Yeniden yüce Kur’an’a sarılmalıdır. Kur’an’ın 6236 ayetiyle, yaşamını dizayn etmelidir.. Tozlu raflarda, tutmamalıdır?.. Sadece cumadan cumaya, ya da bir cenazede, Ramazan-ı Şerifte cüzler okumakla, kalınmamalı…

***

 Ne Kur’an buna rıza gösterir, ne de Allahû Teâlâ bunu ibadet olarak sayar.. Kur’an-ı Kerim, her daim her ortamda Müslümanların “cihad ruhuna” sahip olması gerektiğini ifade etmektedir.. Yüce Allah’ın emir ve yasakları da bu minvaldedir.. Ümmet olun, üstün olun.. Hiçbir şey lafızda kalmamalı…

***

Allah’ın kullarına ilk emri oku.. Ama Allah’ın adıyla oku.. Onun için, Kur’an-ı okuyacağız, okutacağız, onunla hayatımızı entegre edeceğiz.. Manasını da ruhi derinliklerimize enjekte edeceğiz.. Günlük yaşamın tüm faktörlerini, “iman meşalesiyle” aydınlatmamız gerekir..  Aksi takdirde, “bedbaht hallerden” kurtulamayız…

***

“Keyfe mayeşaya” yer yoktur.. Çünkü, o yüce kitab-ı mübin, tüm emir ve nehiyleriyle beraber, ibadet bölümleriyle dua bölümleriyle birlikte, arş-ı azamdan Hz. Cebrail vasıtasıyla Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak inmiştir.. Tebliğ emri ona verilmiştir. 

“Ya eyyuhâ-rrasûlu belliğ mâ unzile ileyke min rabbik(e)”

Bakınız, Ayetin meali şöyle;

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O'nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun.”

***

İslam Peygamberi o tebliği yaptı.. Ki o tebliğle İslam dünyası yer yüzüne yayıldı.. Kıtalar üstüne kıtalara sahip oldu.. Peki bugün, o şiar, o iman ruhu, gücü ve zaferler silsilesi vaki mi ? Ne yazık ki yok.. Çünkü İslam dünyasının rotası, Kur’an-ı Kerim’in yolunu göstermiyor.. Farklı bir mecrada, maddiyata tapmış, maneviyatı göz ardı etmiştir…

***

Kaybımız da yenilgimiz de küfür dünyasının vesayet sahibi olması da bundandır.. Lafızla bir Müslümanlık vardır.. Ciddi bir ibadet, ciddi bir şekillendirme ve İslam’ın hükümlerini ciddi olarak uygulayan bir İslam dünyası yok.. Kendini böyle konumlandıran bir Müslümanlık anlayışı yok…

***

Velhasıl.. Kur’an-ı Kerim, ölüler üzerine okunmak için indirilmemiştir.  Kur’an-ı Kerim bir hüküm ve adalet kitabıdır.  Bakınız, Maide suresinin 44, 45 ve 47. Ayetleri mealen şöyle emrediyor;

“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.”

"Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir."

"Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir."

***

İşte Kur’an böyle uyarıyor bizleri. Yeter ki bizler hazırlıklı olalım. Ama ne yazık ki hazırlıklı değiliz.. Ne İslam dünyası, ne de müslümanlar bir hazırlık içerisinde değiller. Son 1.5 asırlık zaman dilimi; İslam dünyası için vahim bir gerileme dönemi olmuştur… Kur’andan uzaklaşan bir İslam dünyası ve halkı var?..

***

Oysa ki, Kur’an’a sımsıkı sarılmamız lazım.  Nitekim, Âl-i İmrân suresi 103. Ayeti bakınız bizi böyle uyarıyor;

"Va’tesimû bihabli(A)llâhi cemî’an velâ teferrakû"

"Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın, parçalanıp bölünmeyin."

***

Ama bugün İslam dünyası bu ayetin tam tersini yaşıyor.  Peki, nasıl oluyor da “Ben Müslüman bir İslam dünyasıyım” deyip övünülüyor?  Oysaki Kur’an’ı lafız ve manasıyla beraber beynimize, kalbimize, ruhi derinliklerimize yerleştirmemiz gerekir.

***

Yoksa bu yüce kitab-ı mübin, Allah’ın kelamı, sadece Ramazan’dan Ramazan’a okuyup “ben hatim ettim, ölülerime teslim ettim” diyerek yetinilemez.  Kur’an’ın lafzı mübarektir, nerede ne zaman okunursa rahmet yağar. Tabi yalnızca lafzıyla yetinmemek gerekiyor. Kendi kendimizi kandırmamalıyız.

***

Kur’an’ın manasını, Kur’an’ın emir ve yasaklarını içimizde uygulamak lazım, ruhi derinliklerimize yerleştirmemiz lazım. Aksi takdirde Kur’an bize sahip çıkmaz. Ki Kur’an’sız bir toplum derbeder olur. Ne gençliğinden fayda görür ne de mal mülkten. Allah’ın huzuruna eli boş gider…

Allah  korusun.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar..