SİSTEM KAVRAM ALDATMACASIYLA KENDİNE ÖMÜR BİÇİYOR!? (II)

Sevgili okurlar...

Dün de ifade ettim.. Mevcut sistem, yani müesses nizam dün olduğu gibi bugün de, ülkenin ve milletin “ruhuna” hitap etmiyor..

Ne inancıyla, ne tarihiyle, ne de değerleriyle örtüşmüyor, imtizaç sağlamıyor...

Bayat, köhne, kokuşmuş, batıl ve batıya endeksli sistem olması hasebiyle, “istikrar, istikbal ve istiklal” sağlamış değildir..

Bilakis ülke bütünlüğüne, milli birlik ve beraberliğine açıkça zarar vermiştir, vermeye de devam ediyor!?

Çünkü mevcut sistemin temel anlayışı, CHP’den üremektedir...

O paraleldeki sol faşizan ırkçılığa dayalı fraksiyonların anlayışıyla yol almaktadır...

Demem o ki toplum arasında faşizan bir bölücülüğü üreten, halkı da bu yapıyla karşı karşıya bırakan bir sistemden hayır beklenmez.

***

Lakin bu sistem; köklü olarak meşhur efsanevi İttihat Terakki’nin bir uzantısıdır...

7 asır boyunca ömür süren kocaman cihanşümul bir devleti yok eden, tarihten silen, halk deyimiyle “canavar bir sistemdir.!”

Ortadoğu’ya kök salmış bu derin yapı uzun bir süreçten beri Türkiye’yi ve hatta İslam dünyasını “kemirgenmisali istila etmiştir...

Her zaman ifade ettiğim gibi 16. Asrın ortalarında İspanya’dan Türkiye’ye sığınan ve Osmanlının himayesi altına aldığı Yahudi devşirmelerden; bizi içten içe yıkan!..

Çünkü O Yahudiler Selanik’e yerleşti...

Burada, yiyip içip büyüyüp çoğaldı...

Kimi, “İslamlibası giyerek kendini kamufle etti...

Ama fırsatı elde edince, ne yazık ki “tahribatıbüyük oldu...

Dış mihraklarla iş tuttular..

Yani haçlı ve Siyonist emperyalizmiyle işbirliği yaparak, Osmanlı gerçeğini yerle yeksan ederek, yok ettiler..

Osmanlıyı tarihten sildiler.

Onlar da 1923’teki kurulan cumhuriyet sayesinde, yer edindiler...

Maalesef, kurulan cumhuriyetin cumhursuz bir cumhuriyete teslim edilmesi sebebiyle tek parti şeflik ve dipçik dönemiyle, daha bir palazlandılar...

Ve devlet mekanizması bunların düşünce ve fikirleri doğrultusunda dönmeye başlayınca, kendi özbeöz milletiyle kavgalı hale geldi.

Astıklarını astılar, kestiklerini kestiler.

Nihayetinde Yahudi lobisinin baş temsilcisi Moiz Kohen’lerin, Yunus Nadi’lerin öğretisiyle, alan hâkimiyetini ellerine geçirdiler...

Bunlar gibi daha nice Selanik dönmelerinin işbirliğiyle, 1948’de Filistin’de devlet kurdurdular...

İsrail devleti..

Bize göre Türkiye’de cumhursuz bir cumhuriyetin kuruluşunda da Selanik Yahudilerinin çok büyük rolü oldu.

Bu yapı olmamış olsaydı, Filistin’de Yahudi devleti kurulmuş olamazdı.

Çünkü Osmanlı ayaktaydı...

Ki Selanik devşirmelerinin çok büyük çabalarıyla ve çok büyük altın teklifiyle Sultan Abdülhamit’e İsrail devleti kurulması için teklife gittiler.

Sultan Abdülhamit net bir şekilde yanıt vardı...

Filistin’de size verilebilecek tek bir karış toprağım yoktur..”

Bunu yüzlerine söyledi...

Ne hazindir ki, Yahudi Dr. Hertz ve Emanuel Karasuların çabalarıyla iktidara getirilen İttihat Terakki Partisi, Osmanlıyı I. Dünya Savaşına sokup mağlup olmasını sağladı..

Haçlı emperyalist, işgalci ve müstevli İngilizler “ellerini kollarını” sallayarak, gelip İstanbul’u işgal ettiler.

Böylece olan oldu bizlere...”

Her şey tüm çıplaklığıyla zaten açık ve nettir.

Bu itibarla diyoruz ki 20 yıldan beri her ne kadar AK Parti iktidarda ise de bize göre iktidar, illaki CHP’nin laikçi, Kemalist, din düşmanlığı anlayışının varlığı ve hâkimiyeti söz konusudur.

Bugüne kadar gelen giden iktidarlar, Başbakanlar ve Cumhurbaşkanlarının hiçbiri CHP’nin yanlışlığı hakkında herhangi bir şikâyetleri olmuşsa da siyasi olarak herhangi bir işlem yapmamışlardır.

Söz yine yüz yıllık CHP anlayışının olmuştur.

Bize göre gelen giden iktidarların hiçbirisi ama hiçbirisi velev ki muhafazakârlıkla kendini insanlara lanse ediyorlarsa da velev ki milliyetçilikle, inanç ve iman savunuculuğuyla iktidarları uzun süre ellerinde tutmuşlarsa da fakat bugünkü CHP zihniyetinin şirretliği, baskıcılığı, yalan ve iftiralarının önünü alamamışlardır.

Kendilerine uzun ömür biçmek için siyasi kavramlarda olduğu gibi kutsal kavramları da tahrif, tağyir ve tebdil etmeye çalışmışlardır.

Güzel anlam taşıyan kavramları kökünden silerek manasız bir hale getirmişlerdir.

Ve bunun adına da “Demokrasidemişlerdir.

Laiklikdemişlerdir.

Sekülarizm ve Kemalizm” demişlerdir.

Oysaki 83 milyonluk bu toplum, tarih boyunca ümmetçilik, milliyetçilik, kardeşlik, eşitlik anlamlarıyla kendine hayat biçimlendirmiştir.

Her ne kadar bu sistemin bünyesinde kendine siyasi hayatiyet tanıma babında bazı muhafazakâr partilerin varlığı söz konusu olmuşsa da uzun ömür yaşayamamışlardır.

Zira o partilerin içinde liderler ne kadar iyi niyet sahibi olmuşlarsa da içlerine sızmalar olmuştur.

Bünyelerine zaman zaman masonik kafalar yerleşmiştir.

Gizliden gizliye Kemalizm, laikçilik anlayışının hâkimiyetine yönelik çalışmaları olmuştur ve muhafazakâr geçinen o partiler, ne yazık ki millete vermiş oldukları sözlerin hiçbirini yerine getirmemişlerdir...

Ve sonları da hüsran olmuştur.

Tıpkı Demokrat Parti gibi…

Demokrat Parti 1950 ile 1955 arasında milletine, toplumuna çok güzel milli bir ruh yaşatmıştır...

Ümit dolu yasaları çıkarmıştır...

Tabi 1955’ten sonra 1960’lara kadar..

Siyasetinin ikinci bölümünde çok büyük masonik kafalar partiye sızma yaptı...

Yerleştirilenler nihayetinde partiyi ele geçirdiler...

Menderes ve beraberindeki iki değerli Bakanı da idam sehpasına, gözlerini kırpmadan götürdüler...

Bu da bize göre o zamanki gizli anlayış İnönü ile Celal Bayar arasında olmuştur...

Veyahut gizli localar arasında bir ittifak oluşturulmuştur.

Ki böylece yine demokrasinin köküne kezzap suyu dökülmüş ve demokrasi kökünden kurutulmuştur.

Her ne kadar şekli olarak siyasi seçimler gerçekleştiriliyor, siyasi partiler kuruluyorsa da, iktidara geliniyorsa da “ke en lem yekûn.”

Zira söz yine Kılıçdaroğlu’nun zihniyeti gibi milletin başına bela olmuş ve partisinin bünyesinde zorbaca, faşizanca din düşmanlığı ile ortaya çıkmıştır...

Açıkça bu milletin inancına, dinine, imanına, Kur’anına hakaret ediyor olmaları bu söylediklerimizin birer kanıtlayıcı delilidir.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bu paralelde dün Elazığ’da Üniversiteli bir gencin intihar etmiş olması ve arkasında bırakmış olduğu video ve yazmış olduğu notlar, bu söylediklerimizin kanıtlayıcı bir delilidir.

Bu da apayrı bir oyundur bize göre.

Bu çocuk Hatay’lı olup mutlak suretle Sünni bir mezhebe bağlı olmayıp “Nusayrilik, Rafızîlik” gibi bir mezhebin mensubu olduğu kendi yazılı ifadesinden de anlaşılır.

Babası o inançta olmasa dahi ki değildir.

Risale-i Nur’dan, Üstad Bediüzzaman ve cemaatinden almış olduğu iman dolu bir kalbe ve beyne sahip bir baba, çocuğunun inançsız olduğunu anlatıyor zaten.

Bu inançsızlık, sadece “inanmıyorummanası değildir.

O yörenin insanlarına ve hatta CHP’nin bünyesine taşıdığı bir mezhepçilik anlayışıyla bu tür işler yapılıyor.

CHP anlayışıyla o paraleldeki kirli medyanın bazı kalemşorları tarafından onlara bu bir nevi malzeme oluyor ve o malzemeyi bir müddet için kullanacaklardır.

Oysaki Nur Cemaati, FETÖ cemaati değildir.

Nur cemaati Kur’an ve İslam cemaatidir...

Paracı pulcu da değildir.

Risale-i Nur kitaplarının satışıyla gençleri yetiştirmek adına çalışır.

Tıpkı Diyanet İşleri Başkanlığının 4-6 yaş arasındaki çocukları yetiştirme isteği gibi.

Nur cemaatinin de aynı anlayışla şefkat kanatlarını açıp milletin imkânlarıyla gençliğin imanını kurtarma çabası içerisinde olduğuna inanıyoruz.

Yarın aynı paralelde bu konuyu daha genişleterek yaşanan bazı tarihi bilgileri sizinle paylaşmak istiyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.