Görüş Bildir

SİSTEM VE SİSTEMİN ANA KUMANDASI!? (III)

Evet, sevgili okurlar.

“SİSTEM VE SİSTEMİN ANA KUMANDASI!?” başlıklı seri yazımız bugün de devam ediyor.

Ancak daha detaylı, daha kapsamlı, daha dikkat çekici, güncelliğini koruyan, toplumsal büyük sorunları oluşturan olayları bu kez kaleme alıyoruz.

Şöyle ki.

Sürekli olarak bu sohbet köşemizde dile getirdiğimiz meselelerin dayanak noktaları toplumdur, toplumun yaşam tarzıdır ve kaynak olarak medyadan aldığımız haberlerdir.

Aslında sistemi ana kumanda merkezinden yöneten oluşum, kirletilmiş bir tarihin varlığıdır.

Üstü kapalı, sistemin baskısıyla gizli tutulan tarihi meseleler ve oluşumlardır.

Bunlar her gün biraz daha kendi kendini ele veriyor ve açıkça gün yüzüne çıkıyorlar.

Ki toplum vicdanı da bunları yakalıyor, irdeliyor.

Görüyor ki siyaset ancak ve ancak kendini koruyabilmek için devlet gücünü kullanarak kendine uzun yaşamı sağlamaktan başka da bir şey değildir...

Yalnız bugünkü iktidarı kastetmiyoruz.

Kokuşmuş sistemin ana kumandası ve onu arkasından çeken lokomotif durumundaki tek parti şeflik ve dipçik sürecinin idamesidir ve hükümranlığıdır..

Pek tabi ki bununla amel eden, yaşamını sürdüren yalnız CHP anlayışı değil, özellikle gelen giden tüm muhafazakâr geçinen, milletin iradesine sahip çıkan(!) iktidarlar olmuştur.

Bunlar da CHP’nin varlığına rağmen ne yazık ki kendi varlıklarını sürdürememişler.

Toz olup gitmişler ve tarih olmuşlar.

Gönül arzu ediyor ki AK Parti bunların maceralarına girmesin.

O akıbete uğramasın.

Çünkü mevcut AK Partinin varlığında ve idamesinde bu halkın çok büyük emeği vardır, çabası ve alın teri vardır.

Ama korkarız ki AK Parti de içine sızan ve sızdırılan AKP’lilerin hegemonyaları yüzünden, aynı akıbeti yaşasın..

Eğer ki kendine çekidüzen vermez ise, Doğru Yol’un ve ANAP’ın akıbetinden, kendini kurtaramaz...

Keza Refah Partinin de akıbeti çok vahim oldu.

Zira CHP’nin sekülar ve Kemalist anlayışının hâkimiyeti, iktidarda olmasa dahi hükmen iktidarda olduğunu kimse inkâr edemez.

Milleti kandırarak, parlak nutuklarla “ben muhafazakârım, milletin inancına sahip çıkıyorum” diyen nice partiler ve iktidarlar Türkiye’nin siyasi tarihinde gelip geçtiler?..

Ama hep tarih oldular.

Yukarıda örnek verdik.

Her zaman kamuoyu bunu irdeler, takip eder.

Demirel iktidara gelmek için; “cemm-i gafir” denilen büyük bir kalabalık karşısına çıktığı zaman, yani seçim meydanlarını dolduran büyük kalabalık topluluklara seslenirken şöyle diyordu...

 “Herkes bundan sonra elini göğsüne vurarak serbestçe ben Müslüman’ım diyebilecek..”

Ne yazık ki o nutuk tarihe geçmiştir.

Kamuoyu onu vicdanlarına depolamıştır.

Bugünkü tabirle videoya geçirmiştir.

Ama Demirel’in iktidarlığı sürecinde, gerek Başbakanlık ve gerekse Cumhurbaşkanlığı sürecinde hiçbir Müslüman, inancından dolayı rahat bir yaşam yakalayamadı.

Dini gerçekleri okullara ve gençliğin derin damaklarına enjekte edemedi.

Milli Eğitime herhangi bir serbestiyet kanunu getirilemedi.

Üç beş tane Müslüman bir araya gelip bir akşam sohbet yaparken veyahut mevlüt okuturken yine polisin takibindeydi, gözetimleri altındaydı.

Keza ANAP da geldi.

Turgut Özal’ın ANAP’ı da aynı biçimdeydi.

Turgut Özal gittikten sonra Mesut Yılmaz geldi.

Mesut Yılmaz’a da İmam Hatip okullarını kapattıran maceracı sistem hükümrandı?

Yılmaz dine karşı, İslamiyet’e karşı kesin kararlılığıyla biliniyordu.

Ve hep şu söyleniyordu.

“İmam hatip ortaokullarını kapatıyorum, velev ki siyasi hayatıma mal olsa da.”

Nitekim hem siyasi hayatına da hem de gerçek hayatına mal oldu.

O da toz olup gitti.

Turgut Özal’ın partisi de Demirel’in partisi de Çiller ve Erbakan’ın partisi de tarih oldular...

Denir ya, toz olup gittiler.

Sıra AK Partide.

Sağ olsun, büyük devlet adamı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tüm iyi niyetlerine inanmakla beraber, ne yazık ki 20 yıldan beri iktidarda olan AK Parti döneminde de yüce İslam dininin, anayasa ve yasaların koruması altına alınabilinmesi için bir adım atılmadı...

Tek bir yasal düzenleme yok..

Allah korusun.

CHP’nin veya darbeci vesayetin yeniden iktidara gelmesi halinde, her şey “eski tas, eski hamam” misali, bir hal alır...

Müslümanlar yeniden esaret halini yaşamayla karşı karşıya kalabilir..

Nitekim o korku herkeste var..

Hal-i âlem ortada.

Kokuşmuş bir sistemin ana kumandası ve lokomotifi durumunda olan tarihi CHP anlayışı iktidarda olmasa dahi hükmen iktidardadır.

Zira AK Partinin iktidarına rağmen toplumsal günlük hayat akışları AK Partinin çalışma hedefini yalanlıyor.

Millete verilen sözleri gerçekçi görülmüyor.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Her gün bir aile dramı söz konusudur.

Medya sayfalarında okuyoruz.

Devlet daireleri “bugün git, yarın gel” misaliyle vatandaşı küçük düşürüyor.

Bakınız bir önceki gün Sabah Gazetesinin birinci sayfasının göbeğinde şöyle bir haber okuduk.

“ALDATILAN HÂKİMİN YASAK AŞK TAKİBİ”

Gerçekten sevgili dostlar.

Tüyler ürperten bir haber…

Okumuş iki eşin hatta yüksek tahsil yapan iki eşin, hatta kadının yüksek mimar olmasına rağmen boşanma davası açmak zorunda kalmış.

Niye?

Çünkü toplumsal ortak bir mefhum olan namus meselesi yerle yeksan edilmiş!…

İşte bu namus meselesi bugün bu sistemde, bu çürümüş CHP anlayışının hâkimiyeti altında “inim inim” inliyor.

Aileleri bölüyor...

Ve yok olup gidiyor.

Her zaman cümlelerin altını çizerek söylüyoruz.

Bu sistemle memleket yönetilmez.

Bu inançlı tarihi şan ve şerefle geçiren o ecdatların evlatları, hala o Osmanlı kültürünü yaşamak istiyor.

Yani İslam kültürünü yaşamak istiyor.

Ne kadar sosyeteye girerse girsin eşler arasındaki güvensizlik ve aldatmacalar hâkim olunca aileler yıkılıp gidiyor.

Hem de o lanetli İstanbul Sözleşmesine dayanarak kadına verilen özgür hayat(!)...

Yani diğer bir deyimle kocasını rahatlıkla aldatabilen bir hayat serbestiyeti…

Kamuoyu buna dayanamıyor.

Buna gülünür mü, ağlanır mı?

Artık devleti yöneten iktidarların bunu düşünmeleri gerekir.

Haber şöyle devam ediyor;

“Hâkim Osman Ala, İstanbul Büyükşehir Belediyesinden eşine tahsil edilen makam aracının izini dedektif gibi sürerek aldatma şüphesiyle boşanma davası açtı.

Boşanma davasına yansıyan iddiaya göre İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Hâkimi Osman Ala, İBB Kültür Dairesinde çalışan eşi Merve Ala’nın müdürüyle yakınlığından kuşkulandı.

Evli müdürle ilişki iddiası…

Evli ve çocuklu İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı Oktay Özel ile geç saatlere kadar mesajlaşan eşine belediyenin makam aracı tahsis etmesi bardağı taşırdı.

Hâkim boşanma davası açtı.”

Çok ilginç bir biçimde akıllara durgunluk veren bir aldatmaca hali.

Merve Ala da yüksek mimar aynı zamanda.

Diyeceksiniz ki CHP Belediyelerinin Başkanlarının ve yöneticilerinin bu husustaki tarihi olayları çoktur.

Daha önce de İSKİ Genel Müdürü olan Ergun Göknel evliyken, sekreteri Feray Hanım'a gönlünü kaptırmıştı.

Yani 1994’lü yıllarda CHP’li Nurettin Sezen’in Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde…

Peki, madem böyle tarihi gerçekler yaşanıyor, topluma yaşatılıyor.

Aile dramları söz konusu…

Nice ailelerin çürümüşlüğü söz konusu…

Yazımıza başlık olarak kullandığımız “SİSTEM VE SİSTEMİN ANA KUMANDASI!?” ifadesinin ne kadar gerçekçi olduğunun kanıtlayıcı delilleridir...

Yani “tarihi kangrenleşen yaraya” parmak basılıyor...

Ama gel gör ki, bir asra yakındır muhafazakâr, inançlı kadroyla gelen giden siyasi partiler, hem de iktidarda olmalarına rağmen, CHP’nin anlayışını, zihniyetini, hükmen de olsa idame ettiriyorlar...

Milli irade gerçeğini ortaya bir türlü koyamıyorlar.

28 Şubat vesayetçi darbe anlayışını, hep onların başına Demokles’in kılıcı gibi sallayıp durdular...

Tehditlerde bulundular..

Ama heyhat!

Her şey vaki iken, toplumun dini inancını garantiye almak için anayasa ve yasaların garantisi yönünde bir irade ortaya konulmuyor..

O iradeyi sergileyemedikleri gibi, hükmen de olsa kokuşmuş sistemin lokomotifi olarak varlık gösterdiler...

Netice itibariyle, millet de artık tabiri caizse “illallah” deyip iktidarlara sırtını çevirmek zorunda kaldı...

Kısa ömürlü iktidar oldular, ama muktedir olamadılar..

Neticede “tarihin” sayfalarında toz oldular..

Ne var ki CHP iktidarda olmasa dahi onun pisliğe lokomotif olma hali hükmen de olsa devam ediyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 2413 kere okunmuştur.

Yorumlar