SİYONİZM BELASI BÜYÜK TEHLİKEDİR!? (II)

İşte bu tehlikeye karşı durabilecek, direnç gösterebilecek tek güç var; o da İslam’dır… Müslümanlar “iman şuuruyla, ümmet şiarıyla” bir ve iri olarak; küfür dünyasına karşı gelebilirler…Onun içindir ki, Siyonizm ve emperyalizmin tek hedefi İslam’dır…

***

Dün  İslam dünyasında yaşanan birçok hadiseyi örnek vererek, bu minvalde hasbi hal etmiştik... Sohbetin sonuna doğru da Türkiye başta olmak üzere İslam dünyasının “Kur’an-ı Kerim’in” ışığında kendini konumlandırması gerektiğine dikkat çekmiştim...

***

Bu yolda, “iman etmiş” her bir ferdin Kur’an’dan süzülen Risale-i Nur denilen Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi hazretlerinin eserleriyle tanışması gerekir... Onu okuması, bütünleşmesi ve onunla hemhal olması gerektiği çağrısında bulunmuştum...

***

Risale-i Nur, Kur’an kaynağından nebean eden bir ab-ı hayattır... Tüm muhtevasıyla, ilmin, irfanın, ahlakın, terbiyenin, insanı ve vicdani merhametin membaıdır... Bir medeniyettir, bir kültürdür… Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel kadar, içtimai hayatın her kademesinde rehberdir…

***

Risale-i Nur Külliyatı, çağımızın en önemli ve en hakiki tefsirini içermektedir... İslam dünyası bu külliyata sahip çıkmıyorsa, onunla bütünleşmiyorsa, membaından süzülen iman meşalesini kendine rehber edinmiyorsa, bu kendisi için bir zafiyettir... Ve de kayıptır…

***

Ki Risale-i Nur külliyatının ikmale gelmesi, büyük çilelerin, sıkıntıların, işkencelerin, baskıların, sürgünlerin ve zindanlarda ömür çürütmenin neticesiyle mümkün olabilmiştir... Bir günde, bir ayda, bir yılda bu tefsir kale alınmamıştır... Bir ömrün nüfuz ettiği “ümmet membaıdır?”

***

Kaldı ki Risale-i Nur külliyatını İslam ümmetine kazandıran Üstad Bediüzzaman vefatı sonrasında “kabrinde” bile rahat bırakılmamıştır... Mezarı açılıp, gecenin bir vakti alıp meçhule doğru götürülmüştür…

***

Niye mi? O dönemin tekçi, vesayetçi, jakoben, batıya biat eden, İslam’ı da kendisine düşman belleyen anlayış, hükümrandı... Müesses nizam Bediüzzaman ve Risale-i Nur Külliyatı kadar, cemaatine karşı da hasımdı… Sürekli gözetim altında tutuluyordu... Murakabe ediliyordu…

***

Gerçek şudur ki Risale-i Nur Külliyatı hiçbir şekilde ne siyasi ne ideolojik ne de farklı bir inanç ve düşünceyi barındırmıyordu… Tüm müştemilatı ve ruhuyla, Kur’an-ı Kerim’den süzülen nurun hakikatlerinin tefsiriydi.

Bedüizzaman Hazretleri de hiçbir şekilde ve zamanda ne devlet için ne ülke ve millet için, herhangi bir tehlike arz edici, söylemi ve eylemi olmadığı gibi bilakis “Vereset’ül Enbiya” içerisinde bir İslam allamesi olarak, ümmete hizmet etme şiarına sahipti… Keza arkasında bıraktığı Risale-i Nur camiası da öyledir.

***

Netice itibariyle demem o ki dün olduğu gibi bugün de Müslümanlar, Kur’an’ı anlamak için, Kur’an hakikatlerine daha açık ve net bir şekilde vakıf olmak için, Bediüzzaman’ın eserlerini okuması gerekir.  Çünkü İslam davasını göğüsleyen Nur talebeleri, hal ve etvarlarıyla her daim İslam’a sadık olmak kaydıyla yaşamlarını sürdürmüşlerdir…

***

Bakınız, bu noktada Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

“Eğer biz hal ve etvarımızla İslam’ı yaşarsak, sair dinlerin mensupları fevc fevc bize dehalet edecektir.” Yani, kafile kafile İslam’a girecekler ve İslam’a teslim olacaktır. Bunun mefhumu muhalifi ise eğer ki bu olmazsa kimse gelmez.

***

İslamiyet, rastgele bir din değil... Ki Devrisaadetten şimdiye kadar büyük bir mücadele, büyük bir çaba, büyük bir hareketlilikle, sahip çıkılmıştır... Bilinmeli ki tüm ulvi ahlaki değerlerimizle, İslamiyet’e sarılırsak, İslamiyet ilerleyebilir. Yoksa süslü bez çanta içerisinde Kur’an’ın cildine aldanıp ölülerin üzerine okumak veyahut mezarlıklarda okumak bir hizmet değildir. Kur’an’a sadakat de değildir.

* * *

Onun için Mehmet Akif Ersoy şöyle diyor;

“İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de;

Bir ibret aranmaz mı ayetlerde?

Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına

Ya açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne taze mezara okunmak ne fal bakmak için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne duvarlara asılmak, ne el sürülmemek için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne tezhip, ne sülüs, ne hat yazmak için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne tapınak, ne nutuk, ne vaaz dini için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne meslek kaygıları ne kariyer hesapları için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne erkeği yüceltmek, ne kadını aşağılamak için

Ne Araba paye vermek, ne Acemi hor görmek için”

* * *

Yaşanan ve yaşadığımız hal noktasında, o büyük İslam âlimi merhum Mehmet Akif Ersoy’un şiirine baktığınızda, bugünkü tablo karşısında insanın vicdanı titriyor…

Ki Kur’an demek ilim irfan demektir. Kur’an demek ölülerin üzerine metnini okumaktan ibaret değildir. 

***

Onun için Akif bunu söylüyor.  Kur’an, rahmet-i ilahidir, bir hüküm kitabıdır.  Toplum kendi günlük hayat akışlarını Kur’an’ın hükümleriyle değerlendirmezse, o toplum Kur’an’a intisap etmiş sayılmaz.  Ezberden olmaz.

Kur’an’ı duvara “süs eşyası” olarak asmak için, mezarlıklarda okumak, okutmak için inmiş bir kitap değildir. Kur’an, Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak indirilmiştir. Yer yüzündeki insanlar için hidayet kaynağıdır.  Herkes ona sarılmalıdır, okumalıdır, manasını tatbik etmeli ve yaşamına uygulamalıdır.

***

Aksi takdirde Akif’in dediği gibi;

“İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin

Ne taze mezara okunmak, ne fal bakmak için”

Kur’an’ın hükümleriyle, ayetleriyle ahlakımızı endekslememiz gerekiyor.  Yaşam tarzımızı Kur’an’ın emir ve yasaklarına uygun olarak, dizayn etmeliyiz... Sosyal dengeyi ancak böyle muhafaza edebiliriz…

***

Kur’an-ı Kerim’in “Yasin” suresinin 70. Ayetinde buyurulduğu gibi;

“(Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik.”

***

Kur’an rahmet-i ilahidir, insanların kurtuluş kaynağıdır. Hem bu dünyada hem de ahirette… İnsan, hayattayken kendi yaşamını Kur’an’a endekslememişse, Kur’an’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından da uzak durmamışsa vefatından sonra istediği kadar ardından Kur’an-ı Kerim okunsun, çare değildir… Kur’an’ın biçimlendirme şekli ve hükmü budur..

***

Netice itibariyle Kur’an’a sahip çıkalım, Kur’an ahlakıyla kendimizi donatalım ve yaşayalım. Ki o zaman “Müslüman’ız” diyebilelim.  Toplumun en değerli varlığı, uzun ömürlü yaşaması, barış ve kardeşlik içinde yaşayabilmesi hali, toplumun Kur’an ahlakıyla yaşamasına bağlıdır.

Aksi halde o toplum Kur’an’a intisap etmeyi kazanamaz.

En derin saygı ve sevgilerimle.