Görüş Bildir

TERÖRLE MÜCADELE KAPSAMINDA DEVLETİN BÜYÜK İMTİHANLARI!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten, devletimiz 150 yıldan beri bu aziz millet adına yola çıkmış her türlü fitne ve fesadı yaratan kirli unsurlarla hep mücadele etmiştir.

Ve hala da mücadele etmeye devam ediyor.

Fakat her zaman söylediğimiz gibi ne yazık ki başarı sırrı bir türlü gerçekleştirilemiyor.

Her geçen gün, suç ve suçlu kabardıkça kabarıyor.

Ülke, oldukça meçhullere doğru sürüklenmek isteniyor.

İnsan temel hak ve özgürlüğünün korunabilmesi için, mutlak bir adaletin ana hakikatlerini ortaya koyup gerçekleştirilmesi gerekirken, milletçe bir türlü ona da ulaşamıyoruz.

Yıllar yılı çoğulcu demokratik parlamenter sistemi dedik..

Ondan da bir şey elde edemedik..

Çünkü, hep gerilim ve çatışma, çözümsüzlük!?..

Bakınız, 600 kişiden ibaret olan bir parlamento söz konusu...

Ancak, sürekli bir kargaşa, bir kavga var...

Ana muhalefet, ateşi körükleyenlerin başında geliyor..

Küfürler deseniz, haddi hesabı yok...

Yumruklaşmalar...

İşte bu tabloyu, millet de ekranlarda seyrediyor...

İnanın, bu kavgalar, bu çatışmalar, bu küfürleşmeler, bağrışmaların hiçbirisi, “samimiyet” içermiyor...

İçi boş ceviz kabuğu misali...

Kıymetsiz ve değersiz şeylerle uğraşılıyor.

Zira hepsi siyasetteki geleceği için makam, koltuk ve rant düşüncesiyle hareket ediyor..

Bu yüzden hak, hukuk, adalet terazisi de bir türlü doğru bir mekanizmayla çalışmıyor...

Peki, ne olacak bu hal?

Mevcut sistem, yani müesses nizam, o kadar kaygan bir zemin üzerine kurulmuş ki buzdağı gibi Temmuz güneşi vurduğunda hepsi eriyip gidiyor, su oluyor.

Ve toplumun değer varlıkları da ne yazık ki, etkilenip eriyor...

Ama diyeceksiniz ki kime dersiniz?..

İstediğiniz kadar söyleyin; “zihinleri”, rant odaklı işliyor..

***

Bakınız...

19 yıldan beri AK Parti iktidarda bulunuyor..

Ve halkın teveccühü de yüksek...

Ama ne yazık ki, parti içerisine çöreklenmiş bazı yapılar var ki, vahim ve bunaltıcı haller yaşatıyor...

İşte bu hal, der demez insana , “kimin elin kimin cebinde belli değil” dedirtiyor...

Tek bir ses var.

O da devletin başında bulunan Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın sesidir.

O ses, gerçekten dosta ve düşmana kendini kanıtlıyor...

Lakin partinin içerisine çöreklenmiş bazı yapılar,  büyük çatlaklara neden oluyorlar?..

İşte Güneydoğu Anadolu bölgesi...

Özellikle de Diyarbakır’ımızda yaşanmakta olan antidemokratik keyfiliğe bağlı, siyaset ve uygulama mekanizması ve bürokratik engellere takılan vatandaşın geciken işleri...

Neler yok ki?

Resmiyetin çarkları bir türlü çalışamıyor.

Tabiri caizse çarklar arasında kırılma var.

Çarpık dönüyor.

Yanlış ve çarpık çarkın dönüşü; vahim derecede partiye zarar veriyor...

Hele hele bürokratik engellerin mevcudiyeti...

İşbaşındaki bürokratlar, vatandaşın işini zorlaştırmak, ya da rant temini elde etmek için, keyfiyete dayalı, akla ziyan işlemlerde bulunuyor...

Hal böyle olunca, kamu vicdanı elem görüyor..

Karşılaştığı muameleden dolayı üzülüyor..

Ve sorgulama yapıyor..

Ama kime dersin, elden bir şey gelmiyor.

Somut bir şey yaptığımız zaman, deşifre ettiğimiz zaman onu da dinleyen yok.

Üstüne üstlük suçlanıyoruz.

“Sert yazıyorsunuz, birilerinin zülfüyârına dokunuyorsunuz” diyorlar.

Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;

“Cehalet ağanın, inad efendinin, garaz beyin, intikam paşanın, taklit hazretlerinin, mösyö gevezeliğin taht-ı riyasetlerinde, bu millet nereye gidecek..?”

Bu millet ne yapacak?

Bu milletin maddi manevi bunca verdiği mücadele, verdiği amansız vergiler, hele hele millete kesilen cezaların önü arkası kesilmiyor bir türlü.

Ve ne oluyor, ne bitiyorsa kimse farkında değil?

Dedik ya;

Mösyö gevezelerinin taht-ı riyasetleri altında insan milletinde artık menba-ı saadetimiz olan danışma şekli de bir türlü oluşmuyor.

Kimse kimseyle ilgilenmiyor.

Tek bir şey var.

Bu bürokratik engeller, vatandaşın işini savsaklamalar, geciktirmeler, “bugün git, yarın gel” söylemleri veyahut sekreterlerin bekleme odasında saatlerce, çağrılmayı bekle zulmü?!

Ama yine de vatandaş beklemesine rağmen, derdine derman olacak birini, makamı, bulamıyor..

Ortamdaki mevcut olan haller, dedikodulardan ibaret olsa bile çok tehlikelidir.

Hele hele yerel yönetimlerdeki önemli bazı başlar, bir dirhemlik yani bir liralık zararını milletin bin liralık menfaatine yararına tercih ediyor olması da ayrı bir vahimlik!.

Yani vatandaşın bin liralık menfaati yerindeyken, onu gerçekleştirmiyor, beklediği gerçek ta ki hak olarak bildiği bir lira cebine düşsün.

Ondan sonra vatandaşın o bin liralık menfaatine imza atar mı atmaz mı o da belli değil?

Resmi daireler, isim söylemeye gerek yok henüz erkendir.

Gerekirse önümüzdeki günlerde konum belirterek, isim söyleyerek, ifşa edebiliriz..

Çünkü öylesine vurdumduymazlık, öylesine yağmacılık, öylesine dedikodular var ki…

Bini bir para...

Özellikle siyaset dünyasının yönettiği çevreler…

Siyaset dünyasının erbaplarının taşıdığı yük, aslında milletin sırtındadır ve her gün biraz daha milletin sırtında ağırlaşıyor..

Artık, millet altından kalkamıyor.

AK Partinin, gerçekten 2002-2003 ruhunu geri getirmesi gerekir.

O ruh toparlanamazsa, önümüzdeki seçimlerde kimse milletten bir şey beklemesin.

Dedik ya;

Özellikle bölgemizde siyasete sahip çıkan cehalet ağalarının, inad efendilerinin, garaz beylerinin, intikamcı paşalarının, taklit hazretlerinin, mösyö gevezelerinin riyasetleri altında bu memleketin AK Partiye artık sıcak bakmaya niyeti pek gözükmüyor...

Dedik ya; 2003’ün ruhunu yeniden partinin bünyesinde yeşertilmesi gerekir, AK Partinin!.

Bölgede 28 Şubat post modern ve Batı Çalışma Grubunun jakoben, faşizanca milletin üzerine baskılarının varlığının artık tümden silinmesi gerekir.

Hala da zaman zaman vatandaşların yolu kesiliyor, dayak yiyorlar.

Muhalefet mensupları bilinmeyen birileri tarafından dayak yiyor, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Biz hangi çağda yaşıyoruz?

Özellikle bölgemizde arsa mafyaları, ihale mafyaları ne yazık ki devletin resmi bazı birimlerine kadar sirayet edip, cirit atmaktadır...

Hükümran onlar gibi..

Her şey; “Şüyuu vukuundan beter” hale gelmiştir...

Hiç kimsenin umurunda bile değil.

Siyasetçilerimiz, milletvekillerimiz ne yapıyorlar acaba diyorsun?

Lakin., O da belirsiz.

Dün ve daha önceki yazılarımızda 28 Şubat’ın rezaletini anlattık.

Bu bölgede neler çektiğimize dair?

İşyerlerimiz terör odakları tarafından basıldı.

Araçlarımız yakıldı.

İnsanlarımız öldürüldü.

Ama bir bakıyorsun ki hiç olmamış gibi..

O günün, kan emici cehalet ağalarının sesi, dün gibi bugün de çok yüksek çıkmaktadır...

İnad efendilerinin görüntüleri orta yerde.

Bir dirhem menfaatlerini milletin zararında gören insanlar, eğer millete temsilci olarak resmiyet kazanıyorsa vay o milletin haline!

Ama şaibeler açık ve nettir.

Rüşvet mi?... O biçim.

Vurgun mu?... Hırsızlık mı?.. O biçim.

Uyuşturucu mu, kumar mı?... O biçim.

Adam kayırma mı?... Evlere şenlik, nazar değmesin (!).. O biçim..

Ne yazık ki zulümden, hatta inançsızlıktan ve küfürden meydana gelen mutlak bir istibdadın adına “cumhuriyet” deniliyor..

“Laikçilik” deniliyor.

“Kemalist veya Atatürkçülük” istismarı söz konusu…

Kanunlar var, anayasa var, bir şey diyemezsin.

Hem de baskıcı ve antidemokratik yasalar.

Tüm bunlar varken, hiç kimseye bir şey inandıramıyorsun ve kimseye de ispat edemiyorsun.

Kimse “yoğurdum ekşidir” demiyor, demez de!.

Müfsit her zaman bozguncudur ama “ben bozguncuyum” demez.

Daima kendini suret-i haktan gösterip, bukalemun gibi renkten renge giren münafıkların sesi çok yükseliyor.

Bir zamanlar bölgede ve memlekette FETÖ ile iç içe olanlar bugün mevcut iktidar partinin bünyesinde kol geziyorlar.

PKK yine hakeza.

Bir şey eksik kalmasın, onu da söyleyeyim.

Artık kültürümüze mal olmuş kelimeler yerine bu kez “Ermenice” kavramlar kullanılıyor?..

Öyle görünüyor ki yavaş yavaş yürürlüğe girecektir?..

Kısa zamanda da artık “Ermenice” ifadeler yayılmaya başlarsa şaşmayın...

Tıpkı “Mezopotamya”nın Ermenilere ait bir coğrafya olduğuna dair çıkan yayınlar ve propagandalar.

Zerdüştlük kavramı...

Yezidilerin ona meşruiyet kazandırma çabası!.

Tigris, bazı inşaat firmalarının adı olarak veya yerel bir medyanın adını taşıyor.

Ki Tigris Ermenice bir kelimedir ve Dicle Nehrinin anlamını ifade ediyor.

Evet, sevgili dostlar.

Çok şeyler var.

Peyderpey sizinle beraber bunları öğreneceğiz ve yayınlayacağız.

İşimiz, gücümüz bu.

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 1349 kere okunmuştur.