TÜRKİYE SORUNLAR DİYARI MI? (III)

Evet, sevgili okurlar.

“TÜRKİYE SORUNLAR DİYARI MI?” başlıklı seri yazımıza devam ediyoruz.

Gerçekten “TÜRKİYE SORUNLAR DİYARI MI?” sorusuna kamu vicdanı “Evet” cevabını verirken zaten, her gün yazılı medyanın sürmanşet ve manşetlerine yansıyan olaylar vaziyeti ifşa ediyor...

Görsel medyanın ekranlarında da izliyoruz.

Tartışması da açıkça yapılıyor, “ülke kangrenleşen sorunlardan kendini neden arındıramıyor?”...

Gelen giden iktidarlar Türkiye’yi bir yerlere getirmek istemişlerse de ne yazık ki beklenenler karşılık bulmuş değil...

Sorunlar katmerli katmerli büyümüştür...

Her ne kadar bazı olaylar zaman kaybına uğramış sayılabilinirse de halk hiçbir zaman olup-bitenleri unutmuyor...

Çünkü mevcut bozuk sistem, kirli siyaset, olayları sürekli tekerrür ettiriyor..

Canlandıra canlandıra ‘olaylar” milletin karşısına çıkarılıyor.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ne kadar iyi niyetli olursa olsun... Ki iyi niyetli olduğundan kuşkumuz da yoktur.

Zira kamuoyu adına, kendilerine güveniyoruz.

Lakin gelinen aşama itibariyle görülüyor ki ipin ucu kaçmıştır..

İp, “p…” ellerine geçmiştir.

Bunlar devleti de halkı da rahatsız ediyorlar.

Ne kadar olumsuzluklar varsa, bunların ruhlarında, karakterlerinde mevcuttur.

Sayın Başkan kime sesleniyorsa seslensin.

Hiç kimse kirli rantından zerre kadar taviz vermiyor..

İllaki iktidarı zor duruma sokmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.

Ki bunlar muhalefet kanadından olsa, insanın zoruna gitmez.

Ama ne yazık ki iktidarın bünyesinde vurguncu şebekelerin varlığı; üzüntü verici!....

Çünkü 20 yıl önce AK Parti, Yolsuzlukla, Yoksullukla, Yasaklarla “mücadele” etmek üzere yola çıkmıştı...

Ve yola çıkan “ruh” Milli Görüşün ruhuydu..

Her ne kadar o zaman partinin ileri gelenleri “Biz din partisi değiliz, biz milli görüşün gömleğini çıkardık attık” diyorlar idiyse de, halk pek buna inanmıyordu.

Zira milli görüşün ortasından çıkıp gelen kimliklerdi?

Ve halk, “bu görüş, milli görüş ruhudur” diye düşünüyordu...

Ne hazin ki, zaman geçtikçe meğerki öyleymişler.

Gerçekten de “milli görüş gömleğini çıkarıp atmışlar.”

Farklı bir libas var...

Nitekim bugün AK Partinin bünyesinde olup bitenler, geçmişe yönelik hiçbir muhalefet partisinde olmamış!...

Olmuşsa da millet ayıplamıyor.

Çünkü CHP’dir, HDP’dir veya onlardan türeyen inanmayan partilerdir.

Bunlar için her yol mubahtır...

Ama AK Parti için bunu diyemeyiz?

Ki AK Parti ve Kurucu lideri Erdoğan da demez ve kabul de etmez!?.

***

Sevgili okurlar...

Dost acı söyler, düşüncesiyle yıllar yılıdır söylenip duruyoruz...

Ve diyoruz ki;

Lütfen!..

AK Partide..

Devletin kurumlarında...

Doğru Yol’un Demirel’leri gibi, ANAP’ın Mesut Yılmaz’ları gibi olaylar yaşanmasın.

Bu millet “refahı ve huzuru’ yaşasın.

Tabi bunları dile getirirken, yanlış anlaşılmasın AK Partiyi gözden düşürmek veya kötülemek için söylemiyoruz...

Dedik ya, dost acı söyler kabilinden söylediklerimiz algılanmalıdır...

Çünkü AK Parti milletimize mal olmuş bir partidir.

Gönül arzu ediyor ki 20 sene evvel milletin ümitle baktığı bir parti olma hasebiyle, yolundan sapmadan devam etsin...

Zira başında Recep Tayyip Erdoğan var.

Milletin Erdoğan’ın şahsiyetine karşı beslediği güven, sevgi, ümit, hala da devam ediyor?

Öyle inanıyoruz ki, hiçbir alanda o ümitler kesilmemiş ve kesilmeyecektir...

Ama tüm bunlara rağmen, yanlış insanların partinin içinde, ortasında, kenarında kol gezmeleri, kabul edilir değil...

Bunlar, AK Partili değiller, AKP’lilerdir...

Çalışma stilleri, “içten” yıkmaktır..

Onun için diyoruz ki “lütfen AK Partinin içini böylesi kurtçuklardan” arındırması lazım...

Lakin bir gün gelir söylediklerimiz ve halkın beslediği ümitler de suya düşebilir.

O zaman da iş işten geçmiş olur..

Zira seçimler çok yakın.

Yani bir buçuk sene sonra seçimler var.

Olmasa iki yıl.

Fazla bir süreç değil.

Ama olaylar her şeyin tersini gösteriyor...

AK Partinin ruhunu taşıyamayan insanların varlığı ve kilit noktalara gelmiş olmaları; parti tabanını, milleti rahatsız ediyor…

Hele hele bazı bakanlıkların bünyesindeki önemli kamu kurum ve kuruluşlarının görevlerine sımsıkı sarılmamaları, halkın hizmetinde olması gereken kilit mercilerin kilit adamların “hizmetinde” olmaları...

Ve tabi ki Pandemi sürecini bahane ederek göreve gelmemelerin çokluğu...

Halk devletten beklediğini zamanında bulamıyor.

Herkes hayal kırıklığına uğruyor.

Oysaki bu millet çok aktif ve çok çalışkan bir millettir.

Gelen giden siyasetin, sistemin, rejimin hantallığına rağmen millet çalışıyor, işini yapıyor, para kazanmak istiyor.

Ama heyhat!

Bir bakıyorsun ki vatandaş mesai saati içinde işini takip ederken “Müdür bey yerinde yok, izinlidir.

Müdür yardımcısı da raporludur.

Kaymakam bey henüz mesaiye başlamamış” vs. durumlarla karşılaşıyor.

Bazı milletvekilleri özellikle bölgemizde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yıllar yılı bizim bildiklerimiz, tanıdıklarımız, hasbelkader milletvekili olarak seçilip gidenlerin, hal-i durumu ise ortada!...

Kimi, kilit noktalara kadar gelebilmiştir...

Ama bir bakıyorsun ki milletvekili olmaktan daha fazla sermayedarlık peşine düşmüş.

Zengin olma hevesine koyulmuş...

Mal, mülk, servet edinmiş.

Sittin sene çalışmasa da yine yeter.

Hiç AK Partiyle alakası olmayan, tam tersine AK Partinin inanç ve milli anlayışıyla ters düşen insanlar resmi dairelerin köşe başlarına konulmuşlar.

“Gel keyfim git keyfim” anlayışıyla koltuk işgal ediyorlar...

Vurgun, sahtekârlık, namussuzluk, rüşvet, uçkur vs. daha neler yapılıyor.

Ama halk tüm bunlara rağmen yine ümidini bu partiden kesmiyor ve diyor ki; bunlar partiyi kötü duruma düşürmek için buraya getirttirilmişlerdir.

Ama vurgun da had safhada, 7 sülalesi yese de bitmez.

AK Parti demokrat ve liberal bir parti olma halini yaşıyor..

AK Partinin muhafazakâr, halkın inancına saygılı, halkın vicdanını temsil etmek yerine, böylesine ihanet şebekelerinin partinin bünyesine girmeleri göz ardı edilemez...

Bunlar, takoz gibi partiyi çalıştırmıyor ve milleti partiden soğutuyorlar?..

* * *

Bakınız, dünkü SÖZ Gazetesinde manşet olarak verilen haber aynen şöyle;

“GAZİ YAŞARGİL MÜFETTİŞLİK”

“Skandal uygulamaların merkezine dönen ve Başhekim Asena'nın görevden alınmasıyla yeniden gündem olan Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, müfettişlerce kıskaca alındı. Asena'nın dönemi adli ve yargı cephesinde soruşturulurken, yeni başhekim de değişti.”

İşte bakın, sevgili dostlar.

Buna gülelim mi ağlayalım mı?

Daha ne olsun.

Bu sadece bir örnektir.

Bizim bildiğimiz kadarıyla Başhekim Dr. Mehmet Asena meslek itibariyle o büyük hastanenin başına getirilmesi, görev yapma kapasitesine haiz değildir...

Hangi unvanla, hangi siyasetçinin müdahalesiyle devasa bir hastanenin başına getirilmiş bilemiyoruz!?

Ama hiç de, uygun değil..

Haberde yazıldığı gibi “engelli raporları düşük olan 189 kişinin, yeniden kurula sokularak engelli yüzdeliklerinin artırıldığı iddia ediliyor.”

Bu olay, elbette ki kamu vicdanında yenilir, yutulur bir olay değildir.

İl Sağlık Müdürü Sayın Cihan Tekin Beyefendi namuslu, dürüst, şerefli ve izzetli bir çalışma sonucunda, Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaşananları, fark etmiş, müdahalede bulunmuştur...

Tüm gerçekler ortaya çıkmıştır..

Nitekim yargıya intikal etmiş..

Bakanlık müfettişleri de hastanede karargah kurup her şeyi araştırıyorlar..

Halk deyimiyle, “Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu?”...

Ne hazindir ki Diyarbakır’ın siyasetinde de ve o siyasetin sahiplendiği bazı bürokratlarda “hep vakıa” böyle sonuçlanmıştır..

Eski Milli Eğitim Müdürü Feysel Taşçıer hakkında ortaya çıkan “iddialar”...

Yenilir yutulur cinsten mi?...

Değil...

Çüngüş İlçesinde ortaya çıkan “hijyen sertifikası” vurgunu, yolsuzluğu, usulsüzlüğü, unutulur mu?...

Diyarbakır SÖZ günlerce yazdı..

Çüngüş ilçesinin nüfusu kadar “sertifika” dağıtılmış.. Ve her bir sertifikadan biner lira almış..

13 milyon liradan bahsediliyor...

Ama ne var ki Diyarbakır’ın değişmez siyaseti ve kurumsal bazı işleyişleri burada da kendini ikmale getirdi..

“Yapanın yanında kar kaldı?”...

Her ne kadar Valilik tarafından Taşçıer’e “el çektirildiyse de”...

Ne yargıya intikal ettirildi..

Ne idari bir hesap sormada bulunuldu...

Siyasetçiler himaye etti..

Keza eski kayyım Cumali Atilla’nın ortaya çıkan skandallar zinciri...

Kayyım döneminde yapmış olduğu usulsüzlük ve yolsuzlukların ayyuka çıkmasına rağmen İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınmışsa da onu da taltif ederek bu kez Ankara’nın en önemli ilçelerinden olan Altındağ ilçesine kaymakam olarak atanmıştır.

İşte kamunun vicdanını yaralayan böylesi hadiselerdir..

Denir ya, daha neleri sayalım?

Tüm bu yolsuzlukları, usulsüzlükleri sayarken bunların hepsi AK Partinin döneminde yapılmış!.

Doğru Yol döneminde değil.

ANAP döneminde değil.

CHP döneminde değil.

Veyahut herhangi bir iktidar döneminde değil...

Devleti de,

Milleti de,

Partiyi de,

Seçmenleri de vahim şekilde üzen böylesi hadiselere artık son verilmelidir...

Çünkü mızrak çuvala sığmıyor..

Gelişi güzel, kendi keyfine göre bazı siyasetçilerin partinin imkânlarını kullanarak yanlışlık yapan yanlış insanları önemli yere getirmeleri, taltif edilmeleri bize göre iktidar partisinin artık ayıbı olması lazım.

Sonuç itibariyle diyorum ki mebusluk bu değil..

Seçmen temsiliyeti böyle değil...

AK partinin gerçek misyonu bu değil...

Parti bünyesine sızan, kendilerine yer bulup, makam ve mevki elde edenler, bu davanın adamları değiller...

Bunlar, olsa olsa Osmanlı döneminde Neyzen Tevfik’in dönemin bazı mebusları hakkında yazdığı şiirdeki mebuslar gibidir..

Bu şiir aklıma gelmişken, aktarmak istiyorum...

 “Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;

Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler...

Künyeni almak için, partiye ettim telefon:

Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler!”

Yetmez mi?

Bize göre bu yeter de artar.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar...