İSLAM'A ZEHİR AKITIYORLAR?

Yetti ya, yetti… Ne bu bağnaz, şuursuz, ideolojik saplantının şeytani ruhuyla, İslam'a ve İslami kimliğe sahip yapılara "hasımlık" etmeniz?!.. Daralttınız insanı.. Tıpkı Enes gibi, "üzerimize üzerimize" gelip, ruhumuzu da, zihnimizi de, hayata bakış açımızı da; "psikolojik" vaka haline getirdiniz!… Dejenere olmuş, asimilasyona uğramış, "dinsiz, inançsız, ateist" bir toplum yaratma gayretiniz yetti ya!..

***

Öylesine çiğ, öylesine iğrenç, öylesine çirkinleştiniz ki, akla ziyan cümleler kurarak, "ölmüş bir beden" üzerinden bile siyaset devşirme gayretiyle, kalemlerinizden "zehir" akıtıyorsunuz!?.. Topyekûn bir şekilde "yak kibriti, çak hepsini yak" peşin hükmüyle laiklik adına racon keserek, "İslami ve Milli" değerlere kin kusuyorsunuz.. Çürümüş batıl bir saplantıyla, "dini değerleri, inancı" buldozer misali şuursuzca yıkıp geçiyorsunuz!..

***

Aslında Türkiye'nin "en büyük dehşetli" tarikatı sizler olduğunuzu biliyor musunuz!.. Hep demişimdir, CHP ve onun akımında olanlar, yeryüzünün en tehlikeli "tarikatı?".. Her ne kadar "Laik Aydınlar" olarak kendilerini gösteriyorlarsa da, "İslam düşmanı" bir cemaat olarak, kendilerini konumlandırdıklarını biliyoruz.. Yazarı, çizeri, siyasetçisi, tek merkezden yönlendirilen ve yönetilen "üst aklın" komutuyla bakar mısınız Enes'in ölümünü, "İslami değerlere" bağlıyorlar…

***

Ve o iğrenç başlığı imtina etmeden de kullanabiliyorlar.. Neymiş; "Gerici Kuşatma, intihar getirdi!.?".. Ve bu başlıklarına bir de, "hüküm getirici" spotlarla, yerle-yeksan fermanı çıkarıyorlar.. Hükme bakar mısınız; "buralar bataklıkmış, kurutulmalı.." Tarikat ve cemaat yurtlarına "kilit vurulmalı?".. "Laik demokratik, özgürlükçü(!)" Türkiye'yi İslami anlayış ve felsefesi, "geriletiyormuş?"…

***

Sanırsınız ki, Türkiye bir İslam ülkesi değil!.. Onlara göre değil.. Ki, olmuş olsaydı, CHP'li Özgür Özel gibiler "Diyanetin Kur'an kurslarına Ortaçağa karanlığı" diyecek kadar salya akıtabilirler miydi?.. Ya da, toptancı bir yaklaşımla CHP gibi "yıkıcı tarikatın" değirmenine su taşıyan sözde aydın ve laikler, klasik ve ezberci, batıl düşüncenin egemenliği altında "dini değerleri" suçlu ilan ederler miydi?!… Ne mümkün!..

***

Ama ne hazindir ki ediyorlar..! Ve bu "zehri" akıtırken de, demokrasiden, düşünce hürriyetinden, özgürlükten, eşitlikten, hak, hukuk ve adalet nizamından "dem" vurarak yapıyorlar!.. Tabi tüm bunların varlığı "laiksen" ve "İslam’la bağlantın" yoksa, "Batı" endeksli fikriyata sahipsen, bilaistisna özgür ve serbestçe kullanabilirsin.. Ama, İslami kimliğe ve inanca sahipsen "gerici(!)" olduğun için, zerre-i miskal yok!..

***

Özü itibariyle Enes'in ölümü üzerinde gayeleri "üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir!.." Dile getirdikleri, kaleme döktükleri zehrin muhtevasında, Enes'in yaşadıklarıyla alakalı tek bir cümle yok!.. Öğrenci yurtlarında yaşanan ve çevresel etkilerin yarattığı bunalım, sıkıntı, ailelerle olan ilişkiler ve tabi ki gençliğin kendisine özgü "özgür yaşamın" oluşturduğu travmatik haller sadece o çevrede yaşanmıyor ki!…

***

Yaşamın her alanında, bireylerin bulunduğu tüm ortamlarda, "sosyal, ekonomik, kültürel, hatta siyasi ve ahlaki" yönde sıkışmalar, bunalımlar, yaşanılıyor.. Ki bu nefes alıp-veren her insan için söz konusudur!.. Onun için, samimi, ihlaslı, aklı selim, çözüm üretici, yaraya merhem, bir daha benzer "acılarla ölümlerle" yüz yüze gelip yaşamamak adına; "sorumluluk" ilkesiyle, hareket etmek lazım!?.

***

Klasik ezberci, peşin hükümle "tarikat ve cemaat" deyip, "suçluyu" bu kulvarda ilan ederek, siyaset devşirmek, işi bitirmiyor, çözüm de getirmiyor.. Bilakis mevcut sorunları daha bir katmerleştirip, palazlandırır!.. Demem o ki; sorumluluk şart.. Enes'in ölümü ve bulunduğu ortam, yurdun da kimliği noktasında, öncelikle ailelere büyük sorumluluk düşüyor..

***

Nitekim Enes'in videosunda aktardıklarına bakıldığında; "içine" kapanık.. Pek de ailesiyle sorunlarını konuşmadığı, dillendirmediği, çevresel etkilerin de yarattığı bir ruhsal "sıkışma ve sıkıştırmanın" içerisinde olduğu açık!.. "İntihardan" sonra işin farkına aile varmışsa da; "iş işten" geçmiştir.. Şuan vahim bir derecede acı ve pişmanlık içerisinde oldukları, kuşku götürmezdir!..

***

Ve şu da bir gerçektir ki!.. İster laik, ister anti laik, ister demokratik, ister anti demokrat, ister seküler, ister anti seküler, ister sosyal, ister sosyalist, ister anti kulvarda olursa olsun!.. Tüm aileler bilaistisna, "ana beklentileri, temel isteklerinin oluşabilmesi yönünde çocuklarını yönlendirmenin" uğraşı ve gayreti içerisinde olurlar..  Burada, hassasiyetle dengeyi korumak, çocuğu tanımak, diyalog ve iletişimde beceri ve üstünlük elde etmek, şart..

***

Ki psikologlar, sosyologlar bu minvalde çok tezler ortaya koyuyorlar.. Ancak, her aile işte bu hassasiyet ve akademik reçeteye uygunluk arzıyla hareket ettiğini söylemek, abesle iştigal olur.. Enes'in ölümündeki ana etken de buradaki "aile ile olan diyalogdaki kopuştur?".. Ki acısı da büyük oldu.. Nitekim aile "keşkelerle başlayan cümlelerle" mevzuyu aktarıyor..

***

Hal bu iken!… CHP ve Laik tarikatı, "düz mantıkla", yaşananların sadece İslam kimliğiyle yaşayan ailelerde cemaat ve tarikatlarla, oluşumlarda "yaşanıyor" gibi takınmaları!.. Hiç de insani, vicdani, gerçekçi değildir!… Ülkelerin ve milletlerin genel verilene baktığınızda, kendini sözde medeni gören batı dahil, "daha vahim, daha korkunç, daha dehşetli" sosyal patlamaların, bunalımların yaşandığı aşikar!.. İntihar vakalarının sayısı, "binlerce kat misliyle" Almanya ve Fransa ilk sırada!…

***

Kaldı ki, Türkiye en gerisinde.. Ve yine kaldı ki, İslami değerlere sahip ailelerde bu oran binde bir bile yok!.. Hakikat bu iken, CHP'nin tarikatı, aydınları, yazarı, çizeri "benzer bir olay yaşandığında" halk deyimiyle mal bulmuş mağribi gibi üzerine çullanıp, İslam'a ve değerlerine karşı "içlerindeki" faşizan, bağnaz, inkarcı, batıl mekanizma harekete geçerek, her şeyi İslam'a bağlıyorlar…

***

Tipik bir 90'larda yaşadığımız 28 Şubat süreci gibi.. Her ne kadar, o dönemin "şeytan ruhlu" anlayışını icra edenler cezaevinde, halk vicdanında ve adalet defterinde mahkumiyet almışlarsa da, ne yazık ki "siyasetteki zihniyetleri" hala kendine varlık alanı yaratma gayretiyle, hüküm icra ediyor.. Ki üç gündür o anlayış, "ahkam kesici" olarak İslam'a zehir enjekte ediyor…

BABA'NIN SERZENİŞİ!..

Allah kimseye evlat açısı vermesin!.. Enes'in ailesinin acısı tarif edilemez.. Ancak, Enes üzerinden yürütülen "kara propagandalara" baba isyan ediyor. Ki biz de, ailenin ölümden bir kusuru olduğunu söyleyeniz. Zaten baba da, "keşke" diyor..

***

Ama!.. İntiharı "Cemaate" bağlayıp, İslami değerlere yapılan saldırıyı aile kabul etmiyor.. Baba ne diyor?..

"Ben 25 yıldır Risale-i Nur okuyorum. Çevremde hiç böyle bir olay görmedim. Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin kitaplarında "intiharlara teşvik edici insanı hayattan soğutan, yaşam şevkini kıran tek bir cümleyle karşılaşamazsınız.

Bu tefsir kitaplarından "her şeyi güzel gören, güzel düşünür, güzel düşünen, hayattan lezzet alır" sözü ile hayatı güzel yaşamayı öğrendik."

***

Baba, oğlunu intihara sürükleyen kişileri ise şu satırla, ifade ediyor.. "Evladım Enes'i manevi boşluğa sürükleyenler cemaat değil, ateist arkadaşları oldu.?"..

KORONA ŞENLİĞİ..

Bu resim, haftasonu, Diyarbakır'da çekildi.. Merkez tarihi Sur ilçemizde…. "Halay da bizim, Horon da bizim" sloganıyla, gerçekleşen "sosyal" etkinlikte, çekildi.. Şenlik  o biçim.. Bir tarafta halay, diğer tarafta horon.. Renkli, hoş ve bir o kadar da, "bol hamsili" ikram menüsü de vardı!.. Sur ilçesi halk deyimiyle bu nedenle, işte böyle "Lebalep" idi…

***

Resme baktım!.. Bir de "Aşısızlara" PCR testi zorunluluğunun kaldırıldığı yönündeki alınan kararı.. İkisini yan yana koyunca, sanırım bir çok kişi gibi, bende oluşan genel kanı şu oldu!.. Galiba bizi yönetenler, mülki amirler, idareciler "Korona" denilen illetten kurtulmanın tek çaresinin, "herkesin korona" olmasını sağlayarak, üstesinden gelebilmek!…

***

Plan ve şifa reçetesi tutar mı, tutmaz mı bilmem!.. Ama velakin, "tutarsa" iyi olur, ama biraz dozajı yüksek şekilde "can kaybına" yol açacak!.. Eee, ne demişler "ölen ölür, kalan sağlar bizim.."

***

GÜNÜN SÖZÜ

“Hak” birilerinin size vereceği bir şey değil, hiç kimsenin sizden alamadığı birşeydir.