KESERİ AYAĞINIZA VURUYORSUNUZ!

AK Parti… Ki Kadın Kolları…

Hele ki, KADEM.. Hal-i hazırda Abdurrahman Dilipak'a karşı gösterilen "refleks.."

Özellikle de; İstanbul Sözleşmesinin "sahiplenilmesi.."

Pek tabii ki üzerinde gelişen "siyasi ve ideolojik" polemikler; "keseri ayağına" vurmaktan öteye, bir hal içermiyor..

Çünkü mevzu; "iç çatışma ve kırılmaya" doğru gidiyor..

Daha açık ifadeyle, AK Partililerle, AKP'lilerin "düellosuna" dönüştü.

Ama ne hazindir ki, AKP'lilerin bu vakada "sesleri" daha bir gür çıkıyor…

Dün, Diyarbakır Kadın Kolları..

Ki 81 İl'de organizeli; "bir suç duyurusu" yapıldı, Dilipak hakkında!

Açıklama metninin içeriğine baktığımda; kullanılan "kelimelerin" ne kadar yakıcı, yıkıcı ve itici olduğunu görünce, "yazık" dedim… Ayağa gelen o kesir darbesi fena bir kan kaybına yol açacak gibi!

***

Öncelikle, İstanbul Sözleşmesine bakalım..

Avrupa "medeniyeti ve kültürüne" odaklı hazırlanan ve hedeflerindeki ülkelere empoze edilen bir sözleşme!

Adı her ne kadar; "Kadına Şiddet, Aile içi Şiddeti" önleme, diye sunuluyorsa da…

Özü itibariyle, uygulama sonrasında ortaya çıkan tablo, veriler..

Ve İslam ülkesi olmayan ülkelerdeki istatistiklerine bakıldığında, "zerre-i miskal" bir önleme, suç oranını düşürme, ya da "aile mahremiyetini" koruma gibi bir sonuç yok.

Bilakis yıkım var, şiddet var, boşanma var, hatta ve hatta; doğum" yani çoğalmayı "engelleme" var?

***

Türkiye'ye dair, TÜİK verileri…

11 Mayıs 2011'de, "imzaya açıldı…"

2012'de Mecliste oylandı…

6284 sayılı yasayla, libas giydirildi.

2014'te ise, "uygulamaya" sokuldu…

Özetle aktarayım, verileri…

1 milyon 64 bin 443 çiftçi "boşanmış!"

Açılan boşanma davası sayısı ise 1 milyon 727 bin 571..

Yine aynı takvimin verilerinde, "kadının beyanı esastır" sözüyle, 5 yılda 2 milyon 68 bin 51 "baba" evden uzaklaştırılmış…

2011'de "kadın cinayeti" sayısı 121 iken, yıllara baktığımızda her yıl "katlama, katlama" artmış…

Ki 2019'da rakam 474…

***

Boşanmalar, ölümler, uzaklaştırmalar artarken, "evlenmelerin de" azaldığını görüyoruz..

Yine, ülke nüfusunu tehdit eden; "doğum oranındaki" düşüklük..

Yani çoğalmıyoruz, eksiliyoruz..

2011'de, bin nüfus başına 16.7 doğum oranı düşerken, bugün 14.3.. Evlilik yaşı, annelik yaşı deseniz, o da 30'lara dayandı!…

***

Sözleşme; özellikle "namus, haya, edep, din, gelenek, kültür saygı ve sevgi" denilen tüm kavramları "yok saydığı" gibi..

Şu; "cinsel eğilim, toplumsal cinsiyet, cinsel eşitlik" gibi kavramların satır arasındaki, "doğumla" değil, doğum sonrasında büyüme evresinde "cinsel eğilim, eşitlik", gibi "zehirleyici" hallerin yer alması!..

Kısacası, İslam ülkesine, "Müslümanım" diyen bir millete, "batının ve batılın" kültürünü inşa eden, bir sözleşmeyle "medeniyetini de, kültürünü de, inancını da, namus mefhumunu da" tarumar ediyor..

***

Hal bu iken!

Ki bu sözleşmeye "canla başla" sahip çıkan yapılara baktığımızda!

CHP, HDP, seküler yaşamı benimseyen…

Feminist deyip, kendini ihya eden "Mor Çatı!'

Emperyalist yapının değirmenine su taşıyanlar olarak, AK Parti'nin "içerisindekilerin" bu sözleşmeyi onlardan beter halde sahiplenmeye kalkışması, der demez insana "akla ziyan" bir hal yaşatıyor…

Kendi kendime soruyorum, 80 küsur maddeyi içeren "İstanbul Sözleşmesi" adı verilen "zehir-zıkkım" ihtiva eden mevkutenin içeriğine vakıflar mı?

Biri okumuş mu?

Sanmıyorum!

***

Görünen o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'a rağmen..

Çünkü Erdoğan’ın; "İstanbul Sözleşmesinin" içeriği ve maddelerine dair hayli rahatsız olduğu, rapor istediği, "çekilelim" gibi bir düşünce içerisinde olduğu bilinmesine rağmen!

AK Parti Kadın Kollarının "sahiplenme" adına hücuma geçmesi, "kral çıplak" diyen Dilipak'ı da hedef almaları, anlaşılır değil..

Ki Dilipak’ın "Ak Partiyi hedef almadım, kadınları hedef almadım, yazımdaki ifade, İstanbul sözleşmesine destek verenlerin fuhşiyata da destek vermiş olmalarından söz ediyorum” demesine rağmen; "linç" girişimi geri tepecek gibi değil!

***

Şu "dava" açma zorlamasına dair, merak ettiğim bir sorum var…

Selva Çam.. AK Parti Kadın Kolları Genel Başkanı..

Görevde bulunduğu süre içerisinde..

Önceki dönemleri dâhil…

"Siyaset kulvarına" geçtiği gün itibariyle!

AK Parti'ye, kadınlarına, erkeklerine, bakanlarına, vekillerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, eşine, çocuklarına, yani aile fertlerine yönelik; özellikle CHP'lilerin "ahlaki olmayan" söylem ve beyanlarına karşı nasıl bir refleks geliştirmiş?

***

Mesela…

CHP'li Özgür Özel'in…

"Bilal oğlandan günün sorusu; Sümeyye, şimdi bizim babamız Ahmet Davutoğlu mu olacak?"

Mesela… CHP'li Canan Kaftancıoğlu.. "Erdoğan'ın g… kılı olmaya meraklı sadece bir kadın var zannediyorduk.. Ne çok meraklısı varmış arkadaş.."

Mesela.. CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Yasin Ergül.. "RTE bu AKP’lilere … dese annelerinden şüphe ederler?"

Mesela… CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı İdil Solgun.. "Bugün… Tayyip Erdoğan'ın doğum günüymüş.. 26 Şubat'a lanet olsun en kısa zamanda ölüm yıldönümünü kutlarım umarım..*

***

İşte CHP’nin "küfürbazlarına" ki HDP'nin de, diğer muhalif partilerin de "belden aşağı" laf ve saldırılarına karşı; Dilipak'a gösterilen "haşin ve coşkulu" dava açma saldırı modu, bunlara gösterilmiş midir?

Boşuna söylenilmemiş; "gücü yetene!"

***

REKTÖRÜN AÇGÖZLÜLÜĞÜ!

Pamukkale Üniversitesi Rektörü Hüseyin Bağ.. Tam da böyle bir “ruh ve karaktere sahip”.. 22 ayrı "makamda" aldığı temsiliyet; kapitali yetmiyormuş gibi.. Bir de; "eşine de" kadro tahsis ediyor.. Özel "tahsis!" Üniversite "çiftlik" misali…

***

İşi daha bir ilerletip, Üniversiteyi de "halka" açmak, pardon aile fertlerine!

Durum, "yeter bu kadar" tepkisi görüp, YÖK'e intikal edince!

Bağ hakkında önce soruşturma açtı, sonra da "kapı" önüne bırakıp, uzaklaştırdı…

***

Bağ'ın bu "nepotizm" organizasyonuna gelen "sol kroşe" nakavt etti!

Evet, rektör "Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan" oldu..

İyi de; oldu..

Denir ya “Âleme bir ders-i ibret”…

***

Diyorum ki hazır YÖK "neşteri" elinde tutmuşken, şöyle Doğu ve Güneydoğu'daki üniversitelerde "eş, dost, akrabadan" oluşan yönetimlere de, Fakülte teşkilatlarına da bir; "cerrahi" müdahalede bulunsa!

Akan irinin haddi hesabı olmaz!?

***

İNCE'NİN ÇIKACAĞI YOL!

Gözler Muharrem İnce'de..

Malum; önce Çarşamba günü dedi, şimdi de Perşembe günü..

Yani; "siyasi yürüyüşüne" yarın start verecek..

Ama nasıl?

Merak edilen, cevap aranan soru..

Yürüyüş modu; "Kalmak mı, gitmek mi?" hangisinin üzerine olacak…

Ha bir de; "belgeden, dokümandan" söz ediyor..

Yani, CHP'yi "gerecek" bir belgenin de deşifresini yapacak..

Sonuç, CHP yönetimi "İnce'yi galiba" hafife almanın fena şekilde ağır faturasını ödeyecek..

Yok öyle; "Muharrem gel buraya.."

***

 

CHP'DEKİ KISIR DÖNGÜ!..

Çift yönlü.. O'nun için de; "ne iktidarı" görebiliyor. Ne de, "halkla" bir kaynaşma sağlayabiliyor.. 1950'lerden bugüne; 70 senede "onlarca" seçim yapıldı… CHP girdiği her seçimde; "bu iki kısır" döngünün girdabından, bir türlü çıkamadı!

****

BİRİNCİSİ… Partinin isminde yer alan "halk" kelimesinin karşılığını, zerre-i miskal ortaya koymadığı gibi; halktan da "halkçı" olma noktasında, sahiplenme olmadı.. Bilakis, sandığa gömen halk oldu!

Çünkü, halka rağmen "halksız siyaset ve politika" benimsedi..

Halkın milli ve inanç değerleriyle, kodlarıyla "oynamaya" çalıştı, suikastlar düzenledi.. Yenilgilerin birinci nedeni bu; "halksız" siyaset!

***

İKİNCİSİ… Parti Genel Başkanlığına "oturan" şahsiyetlerin, tutkal misali "yapışım bir daha" kalkmamasıdır.. Genel ve Mahalli seçimleri defelarca kaybetmesine rağmen; hala o koltukta oturuyor olması.. Neden iktidar olamadık neden seçim kazanamadık, neden "halksız" bir hal yaşıyoruz; "muhasebesi ve sorgusu da" yapılmış değil…

Genel Başkanlık koltuğu "kumpasvari suikastlarla" hep el değiştirmiştir?

Demokratik bir seçimle değil…

***

Hal bu iken…

CHP'de neden bir yeni bir parti arayışı, yeni bir lider arayışı, yeni bir politika arayışı olmasın ki?

Galiba İnce bunu fark ettiği içindir ki; "İnceden inceye bir yol yürüyüşüne çıkıyorum" diyor…

Haksız mı?

***

GÜNÜN SÖZÜ

İradesi olmayanın fikri de olmaz!