Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

O GÜNDEN BUGÜNE NE DEĞİŞTİ?!

Evet, 15 Temmuz 2016 "akşamında" yaşanan; "hainliğin" üzerinden 4 yıl geçti.. Bugün sene-i devriyesi!

Peki, o günden bugüne ne değişti? 

Değişen de dönüşen de ortaya çıkan da çok şey var?

***

DEĞİŞEN ŞU… Bu millet, artık uyanık.. Ne FETÖ ve ne de FETÖ gibi yapıların, örgütçülerin, din, dil ve ırk odaklı "münafıklıkların" oltalarındaki yeme gelmiyor..

El, etek, ter, yemek artığı gibi; "şuursuzca" biat edici olarak kutsal görmüyor.. Ağalıklara, beyliklere, şeyhliklere, hacı-hocalığa artık kanmıyor…

***

DEĞİŞEN ŞU… Ümmet olabilme şiarının dışındaki "tüm tanımlamaların" dışa bağımlı, batı ve batılın kurgusudur…

Söyleyene değil, söyletene bakın, sözünü ruhi derinliklerine nakşetmiş vaziyette; "kimin ne söylediğinin" farkında ve sorgulayıcı..

Körü körüne bir taassup yok!

***

DEĞİŞEN ŞU… Bu ülkeye, bu millete karşı "yasadışı, antidemokratik" bir yaklaşım, kalkışma, silah, dipçik, tank-top, tüfek, savaş uçakları dahi kullanıp "alt etmek" gibi hasımca tutum içerisinde olanlar gördü ki “bu iş öyle kolay değil”…

İçteki piyonlar da onların ağababaları da anladı ki Türkiye "hasta adam" değil…

***

DEĞİŞEN ŞU… Peygamber ocağı olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içerisine sızmış, FETÖ gibi zihniyetin sahibi "güruh" kesimin; "asker sokağa çıktı mı bu millet siner!" düşüncesinin hiç de zerre-i miskal geçerli olmadığını anladı..

Ve bu millette "sokağa çıkmanın" Milli iradenin temel görevi ve sorumluluğudur?

***

DEĞİŞEN ŞU… Siyasi ve ideolojileri, dünya bakışları, dilleri, dinleri ve ırkları farklı olsa da bu ülkenin vatandaşı olması münasebetiyle; "vatan savunmasında" bir ve diri olmanın gerekliliğine inanıyor..

Ve herkesin unutulmazı ve vazgeçilmezidir…

***

DEĞİŞEN ŞU… En kötü sivil idare, en iyi askeri vesayetten iyidir! "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" düsturu, vazgeçilmez temel ilkedir..

Ülkenin de, milletin de, devletin de "bütünlüğü" milli iradenin üstünlüğüyle mümkündür.

Yani halk iradesi yoksa hiçbir şey yoktur…

***

DEĞİŞEN ŞU… Akan 251 şehidin kanı, gazi olan 2 bin üzerindeki vatan evladı; 15 Temmuz gecesi; "tankların, topların, tüfeklerin, savaş uçaklarının bombalarına" göğsünü siper etmenin bedeli; "bu vatan, ucuz değil…"

***

UNUTMAMALIYIZ!... Değişen çok dedik.. Ama unutmamamız gereken de var.. O da, Türkiye gerçeği.. Su uyur, düşman uyumaz!

Çünkü lanetli 15 Temmuz'un içerisinde gaye "yeni bir düzen" oluşturmak değil..

Bilakis; Türkiye ve Ortadoğu'daki mevcut düzenleri "tarumar" edip çok büyük çatışmaları "alevlendirmenin" fitilini ateşlemek!!

***

AYASOFYA ÜZERİNDEN!

Muhalefet.. Özellikle sağ odaklılar.. Ne diyorlardı; "Ayasofya'yı neden ibadete açmıyorsun?"… 

Hatta "aç da görelim seni…" diyerek tafra yapıyorlardı..

Birileri de, "bıyık altı" sinsice "açarsa laikçiler ayaklanır, hükümet gider" muhasebesini yapıyordu..

İçtekiler kadar, dışarıdakiler de; "iki yönlü avuç ovucuydular."

***

.. Ve nihayet Erdoğan, Yargı Kararıyla hukukun üstünlüğünün açtığı yolla ilerleyerek; Ayasofya'yı ibadete "açtı?"

Yüzde 52'nin üzerinde halkın seçmiş olduğu bir Cumhurbaşkanı olarak bunu yaptı.. Ki, Ayasofya'nın "ibadete açılması" milletin kahir ekseriyetinin istek ve talebiydi! Referandum bile yapılsa, yüzde 90'ı "evet ibadete açılsın" derdi…

***

Ki Ayasofya İstanbul Fethi'nin "sembolü" iken…

Ki Ayasofya Fatih'in mirası ve vasiyeti iken…

Ki Ayasofya 567 yıl "kesintisiz" olarak Müslümanların ibadethanesi olarak kullanılmışken!

Yani çok yönlü bir "maneviyat" sahibi mabedin; 86 yıl sonra "ibadete" açılması, neden birilerini gaflet ve delalet ruhuna sürükler ki?

***

Şimdi ne diyorlar? Cami değil de kilise olarak kalsaydı?

Yani müzeyi de geride bıraktılar..

Bir de dünyadaki İslam mabetleri, Ayasofya tepkisi olarak "kiliseye çevirebilirler" tezviratında, bulunuyorlar..

 Daha da ileri gidenler var; "işi" Cumhuriyetin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'le; "hesaplaşmaya" kadar taşıyorlar…

***

Erdoğan sırf Atatürk'e inat olsun…

Erdoğan sırf Atatürk'e karşıtlığı olsun…

Erdoğan sırf Atatürk'le hesaplaşma olsun…

Gibisinden ifadelerle, Ayasofya'nın ibadete açılmasını; bu minvalde hadiseyi pervasızca marjinalleştirmeye çalışıyorlar..

Çirkin ve gayri ahlaki bir durum..

***

Ki, bu paylaşımları yapanlar! O dönemden bihaberler.. Zerre-i miskal duruma vakıf olmadıkları gibi; 1934 tarihinde iktidar açısından kim iktidar, kim muktedir sorgusunu da yapmıyorlar..

Bildiğim kadar, Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesi kararı verilirken Atatürk, Ankara'da bile değildi..

Bursa Yalova'da izdivaca çekilmişti... Ülkeyi İsmet İnönü yönetiyordu.. Lozan'a giden de İnönü’ydü...

***

 

Sonuç itibariyle! Ayasofya'nın "cami" olarak ibadete açılmasıyla alakalı, pervasızca, şuursuzca, fütursuzca "icra" edilen yakıştırmaların temelinde ne Atatürk var, ne müze var, ne kilise var..

Tek gayeleri var, "her türlü kaos üretici" atmosferden ideolojik nemalanmak, siyasi rant devşirmedir…

***

Şu gerçeği de unutmayalım…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın uluslararası toplumun baskı ve tehditlerine karşı durabilen özgün tarzı olmasa idi, Danıştay kararının olgunlaşması da hayata geçmesi de pek kolay olmayacaktı..

***

AMBULANSI TARAMAK!

Doğrusu, söyleyecek sözcük, sıralayabilecek kelime güçlüğü içerisindeyim!

Bu nasıl bir zihniyet, bu nasıl bir anlayış, bu nasıl bir öfke ve ideolojidir ki; "hamile hasta" ihbarıyla çağrılan Ambulans, sokak ortasında silahla taranıyor.. Kurşunlar yağdırılıyor.. Şükürler olsun ki, "ölen ve yaralanan" yok!

***

Savaşta bile sağlık personeline, ambulansa karışılmazken!

Böylesi bir olayın yaşanır olması!

Edilecek bir beddua ile noktalamak istiyorum...

"Allah sizi bildiği gibi yapsın?"

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Özgürlüğün ve bağımsızlığın omurgası, milli iradenin muktedirliğidir…

 


Bu Makale 1320 kere okunmuştur.