SALLA DA GİTSİN, AYIP OLMAZ MI?..

Ayıp oluyor da, takan yok!.. Siyaset “çoklu yüze” sahip olunca, denir ya “ar damarı da çatlar, ruh damarı da çatlar?”..  Yani her şey “onun karakteristik özelliğinde mübah hale gelir!.. “ Yeter ki; “ayıbının al benisi, satıcısı ve alıcısı” olsun, gerisi önemli değil..

***

İşte hal-i alem orta yerde cereyan ediyor.. Bakar mısınız seçim sath-ı mailinde yaşananlar?.. Öylesine beyanlar ve ithamlar var ki, “bini bir para rezillik mezbahanesinde” misali.. Bel altı, bel üstü vuruşlara meyil ediliş sıradanlaştı.. Hele ki, tehdit, şantaj ve korku atmosferiyle; “sen görürsün, parmakların ha bire sallandırılır” olunması…

***

Vay da vay!.. Ne diyor yüzünün astarı olmayanın karşısındaki yüzsüze!?.."Kasetin var kasetin, hemi de transla kasetin var..” Sokak deyimiyle, “lauksun, lauk..” Karşı mahalledeki yüzsüzün yanıtına gelince; “O sahte kasettir, montajdır, yalandır.. Sen bendeki kaseti gör, kimler var kimler ne laikler nane vişne yapıyor..?”..

***

Peki, bu iki yüzsüze, iki rezile, iki karakter yoksununa, laf eden var mı?..  Ya da ses çıkaran var mı? Yok.. Niye; yoksa demesi gerekenlerin de mi “kaset korkusu var?”.. Hele bi gelin; “o kasetler nerde, nasıl çekildi, içeriği nedir diyen var mı?”.. Ya da, bel altı operasyonel faaliyeti sorgulayan, soruşturan, hesap soran var mı; ne gezer!?..

***

Salla gitsin.. Zaten, herkes vaziyete razı.. Vatandaş ise şaşkınlık içerisinde.. “Lanetliyor.. Nasıl yüzsüzler bunlar” deyip tükürüğünü atıyor..  Ötesi; ne halleri varsa diyor… Zaten sokak “böylesi namussuzlardan geçilmiyor ki, hangisiyle baş edeceksin?”.. Haksız mı, ne yazık ki değil?..

***

Ya şu, “terörist” muhabbeti ve muamelesini nereye koyacağız!.. Bilaistisna siyasetin hal-i hazırda en çok, karşılıklı oluşturdukları cümlelerindeki kelimelerin başında; “sizi gidi teröristler sizi” geliyor.. Eskiden, “senin teröristin, benim teröristim” idi.. Şimdi, “siz teröristsiniz” deniliyor?!..

***

İş artık “itham etme” faslından çıkmış!.. İlişkilere “meşruiyet kazandırma” adına da, dün sendik, bugün benim; “teröristliği de” ayrı bir psikolojik vakıa.. En büyük handikap da mahallesinde sıkışan işi bedduaya dönüştürüyor.. “Kim teröristse Allah belasını versin..” Denir ya, Allah’ın sopası yok ki?..

***

Siyasetin bir de eli maşalıları türedi ki, mazallah!.. 14 Mayıs akşamına, “libas giydirmede” hayli aksiyonlar organize ediyorlar.. Artık “seçim ile darbeyi, demokrasi ile vesayeti” aynı cümlede kullanarak, “ikisinden birini” seç şartını, seçmenin önüne koyul.. Ya ölüm, ya sıtma..

***

İç çatışmadan, kavgalardan, terörden, bölünmeden söz edenler de ayrı.. Satır arasındaki; “sen görürsün” demeler de KDV misali.. İşin garibi de, “tüm tarafların” ağzından dökülen ilk sözcüklerin de, “barış, kardeşlik, hoşgörü, birlik ve dirlik, vatanın bölünmezliği” olması!.. Gel de; güven ve inan!…

***

“Büyük balık, küçük balığı yutar” sözüyle hareket edip, racon kesenler de var.. “Çekil ordan?”.. Sen şunun adamısın, sen bunun adamısın; “çekil yoksa fena olur?” diyerek rakip egale etmek isteyenler de, seçim sürecinin ayrı bir kirli, vakıaları.. Demokrasi çoğulculuğu isterken, onlar “illa ki biz” diyor..

***

Mevcut atmosferde en çok, kızdığım, öfke duyduğum, tansiyonumu yükselten hallerin ise, kamu kurum ve kuruluşlarındaki “batan geminin malları” diyen, bürokratlar.. Ki bunları kategoride ettiğinizde çok başlıklar çıkar, ama üç başlık, aşırı derecede faal…

***

Bir kesim, “iktidar gidiyor” diyendir.? Ki bunlar, “hem arkalarında faceet bir enkaz bırakmak, hem de son olarak ne götürebilirsem” gayretinde.. Yolsuzluk, usulsüzlük, alabildiğine, yaşanıyor.. Ki artık aleni, yapılıyor.? Nasıl olsa, seçimden bir gün sonra, yokum!?..

***

Bir kesim var ki, “hesap verebilirlik” korkusu ve endişesiyle, “suya, sabuna dokunmuyor?”.. Aman imza atmayayım, aman vatandaş kapıma gelip, bir şey istemesin.. Aman şu siyasetçi, şu parti bana karışmasın, bir şey demesin, diyerek “devletin mekanizmasını kilitleyen?!..”

***

Ama bir kesim var ki, iktidar açısından “sen de mi, brütüs” der gibi çalışıyorlar.. FETÖ vari.. Hem hükümeti, hem de devletin bizatihi manevi şahsiyetini “ayaklar altına” alma adına, öylesine dehşetli, öylesine vahşi, öylesine akla ziyan uygulamalara giriyor ki, “sokağı alevlendirmeye çalışıyor?”..

***

ÖNCE Bİ YANIT VERİN?!..

Bilaistisna, tüm anketlere bakıyorum!.. İktidara yakın olan da, muhalif olan da.. Hepsinde, genel veriler rakamlar ölçeğinde farklılıklar içerse de, sıralama değişmiyor?!.. Partiler düzeyinde de, liderler kulvarında da, durum aynı…

***

AK Parti, hala birinci parti?..  Eğer ki, muhalefetin dile getirdiği gibi “ülke yangın yerine dönmüşse, soğan, patatesle mutfak alev alev ise” nasıl oluyor da, AK Parti, hala da birinci parti konumunda.. Ki, 21 yıllık iktidarının yıpranmışlığı vaki iken, liderliğini sürdürmeye devam ediyor…

***

Kaldı ki, Parti’nin lideri olan Erdoğan da, en önde olan isim.. Muhalefetin “kızıl-kıyamet kopardığı, tek adam rejimi”diye, söylenip durduğu Erdoğan, yedidüvele, altılı masaya rağmen, “açık ara ile lider gözüküyorsa..” Ki bu birincilik, öyle bir iki puanla da değil.. Açık ara bir fark var..

***

Vaziyet bu iken!.. Hem Parti düzeyinde hem de Erdoğan’ın özelinde “birinci konumda” görünmeleri neyle izah edilebilir?!…. Demek ki, muhalefette bir arıza-i durum var?.. Elledi kozlar halk nezdinde pek teveccüh görmüyordur ki, geride!..  Onun için, muhalefetin alternatifliğini gözden geçirmesi lazım!..

***

NEREDE ADAYLARINIZ…

Evet ya, kocaman bir şekilde duvara yazılmış.. O biçim de fiyakalı ve renkli.. Yazılan ne?.. “AK Parti Diyarbakır İl Başkanlığı Basın Buluşması..” Peki buluşmada kim var derseniz?.. İki Mevcut, Milletvekili var.. Mehdi Eker ve Ebubekir Bal.. Oya Eronat yok.. Sanki, bir mesaj veriliyor seçim sonuçlarına.. Bir de, eski Vekil ve Bakanlık yapmış, Kutbettin Arzu var.. Eker olur da o olmaz mı?… Yanında da İl Başkanı.. Biliyorum diyeceksiniz ki; “Başkanlık buluşması bir de o olmasın mı yani?”.. Haklısınız.. Tabi bir de, Başkan Yardımcısı Fatih Kayhan..  Başka.. Başka da, hiç kimse yok..

***

“Basınla Buluşmanın” hikmeti ne o zaman diyeceksiniz?.. Seçim çalışmalarına katkı mı, yoksa Diyarbakır’a “siyasi temsiliyette” veda mı?.. Vallahi sorularınıza yanıt veremem, çünkü sebebini öğrenemedim!.. Kayhan’ın daveti vardı, ancak katılamadık.. Söz yanıta gelince, buluşma “seçime katkı mahiyetli idiyse, peki adaylar nerde” diye sormak gerekmez mi?.. Fırsat bu fırsat, “basın buluşması” var.. Topyekün, orada olunmaz mıydı?.

***

Hem kulislerdeki “dedikodular” cevap bulurdu.. Hem de siyasi samimiyetle, “dava adamlığıyla” Adaylar’a destek olunur du.. Ve denirdi ki; “bakınız biz vekiller de, eski vekiller de, teşkilatta, adaylarımızla birlikte, davayı üstlenerek sahadayız, buradayı seçmenin karşısındayız” denilmesi gerekmez miydi?.. Sizce bunu yüksek sesle haykırmaları gerekmez miydi, yeri ve zamanın müsaitliğine rağmen!…

***

Buluşması, “temsiliyette vedaya”  bağlayacağım!.. Biliyorum, bu kez bazıları kabul etmeyecek, gocunacaklar, gönül koyacaklar.. Hem gelmiyorsun, hem de laf ediyorsun diye de, çıkışan olur?!.  Ne garip bir “kahvaltılı buluşması oldu değil mi..?” Tabi, Eker gazetecilerden de “helallik istemiş”.. Hatta “birinizi kırmışsam özür dilerim” demiş.. Peki biz.. Neyse, kim kimi neye ağırlar, sorusu burada da askıda kaldı diyerek nokta koyalım?!..  Ne diyor, SÖZ Gazetesinin Başyazarı Mehmet Ali Altındağ, dünkü köşesinde;  “Bu teşkilatlarla bu yol yürünmez, değişim şart..”

***

GÜNÜN SÖZÜ..

Çarşı, pazar, mutfak İktidarı devirmiyorsa vardır bunun bir hikmeti mucibesi!…