SORUN YARATICI KİM?..

Önce safımızı netleştirelim..

Ve hadisenin ismini de, "doğru" koyalım!..

Ortadoğu'daki "ateşin" körükleyicisi kim?..

Sömürge oluşturup, iktidar devşirenler kim?..

Demokrasi, insan hakları, özgürlük diye "kavramları" kullanıp, bölen, parçalayan sonra da yutup, virane edenler kim?..

Dil, ırk, din, inanç ve mezhep üzerinden "ayrıştırıcı" roller biçenler?…

"Hizipleşme" körüklemesiyle, "kardeşin kardeşin kanına" girmesine zemin hazırlayanlar kim?…

Değerleri, kutsalları, birlik ve dirlik olabilmenin tarihini, ecdatların mirasını, çağdaşlık ve modern yaşam, kültür gibi, "inkar ve asimilasyonla" medeniyetleri, tarumar edenler kim?..

Evet tüm bunlar, içimizdeki "devşirmelerin", dışarıdaki haçlı emperyalizmin, Siyonizm’in, küresel sömürgeci güçlerin, "icra" ettiği, tarihsel intikam odaklı, operasyonel faaliyetlerdir..

Çünkü, Ortadoğu'da, İslam dünyasında; yıkım var?..

"Patlayan her bomba, akan her damla kan, oluşan her öfke, geliştirilen tüm terör, şiddet, iç çatışmaların" yarattığı yıkımlar, onlara "güç" kazandırıyor…

***

Nitekim, son 100 yıla bakılırsa!..

Hal-i alem orta yerde kendisini ifade ettiği gibi, çağlığını da atmaktadır…

Daha ne zamana kadar ecdat düşmanından "umut ve medet" bekleme gaflet ile delaleti içerisinde olunacak, o işte meçhul!!…

Binlerce yıllık "tarih" göz ardı edilerek, "deve kuşu misali" kafalar toprağa gömülü, hakikatlere ırak kalınıyor…

Osmanlı'nın yıkılışı!..

Sonrasındaki "devletçikler"..

Ve gelinen, tarih itibariyle…

Yüz yılı aşkın zaman tüketildi..

Siyonizm’in, haçlının, emperyalizmin dünyasına bir bakalım..

Beri yanda, İslam dünyası..

Kim gelişip, büyüdü, "küresel" oldu?..

Kimler, iç çatışmaların, bölünüp, parçalanmanın tuzağında "gark" oldu?..

İşgal edilen ülkeler, toprakları elinden alınanlar, liderlerine "idam sehpası" çektirenler, bunlara kul köle olup, el pençe duran "devşirme ve piyon" iktidarlar…

Ama ne yazık ki tüm bu hakikatlerimize fransız tavrı takındığımız gibi; "üç maymunu” oynamaya da devam ediyoruz.

İşte, Filistin..

İşte İsrail..

Tarihin hiç de o kadar derinliklerine gitmeye gerek yok..

Sadece, coğrafik yapısına bakılırsa yeter, resim kendini gösterir!..

İsrail'in haritadaki "yüz ölçümü" dün neydi, bugün hangi orandadır..

Filistin, toprakları kim ve kimler tarafından, "nasıl da" elde edilerek, işgal edildi?..

***

Demem o ki!…

Ortadoğu'da bir "Filistin" ya da şu ülkenin, bu bölgenin "bir sorun" oluşu yok..

Sorun "Haçlı Emperyalizmidir?"..

Sorun "Siyonist İsrail'in" ta kendisidir…

Onun için, Filistin diye bir sorun yok diyorum!..

Hazin olan şudur ki, 70 yıldır zihin fukaralığıyla, batıya düşkün hayranlıkla, "hep ifade edildi" Ortadoğu'da bir Filistin sorunu var diye…

Nitekim, böyle denildiği sürece kaybeden hep "Filistin oldu?.."

Ve tabi ki, Filistin'in bulunduğu coğrafya ile onunla dindaş olan Müslüman halklar oldu.

Çünkü "Filistin Sorunu" ifadesi, terimi mevzuyu baştan itibaren "kriminalize" ediyor..

Gerçeğin göz ardı, hakikatin de çarptırılmasına, operasyonel siyonizmin değirmenine "su taşımaktadır?"…

İşte önceki gün Mescid-i Aksa'daki "devlet terörü..!"

Ve dün sabah saatlerindeki, girişilen "insanlık dışı" saldırı..

Bombalı saldırıda, 3’ü çocuk 9 Filistinlinin şehit edilişi..

Bir kez daha, Türkiye dahil olmak üzere, İslam ve inanç nokta-i nazarındaki herkes, odaklandı..

Kalpler acı doldu, zihinler alev topu, öfke ise sel gibi!..

Peki, "havanda su dövmenin" ötesine geçtiği var mı?.. Yok…

***

Mevzuya dair girişilen "diplomasiye?" bakın!…

Dün olduğu gibi bugün de; Uluslararası ilişkiler, BM dahil..

Kendi medyamızda bile, mevzuya bakış "Filistin Sorunu?" diye başlıyor…

Yani başta kaybediyoruz!?..

Sorgulamıyoruz!..

Yahu, şu İsrail nerden geldi, nasıl Ortadoğu'nun kalbine oturdu!..

Bugünkü, topraklar dün kimindi?..

Siyonizmin Ortadoğu'da, İslam'ın kalbinde "varlık gösterip" gelişmesi, büyümesi öyle 1948'lerde başlamış değil, diyen yok?…

Geçmişi, 19. yüzyıla dayanıyor..

Ki, Osmanlı'nın son dönemine, yıkılış evresine giden bir "operasyonel" plandır..

Kudüs'ün işgali..

Kudüs'ün İsrail'in "Başkenti" diye, ABD'nin kabul etmesi...

Mescid-i Aksa'nın "siyonizmin çizmeleri" altında inlemesi, bugüne özgü değildir..

Kudüs'ü kaybediş aslında 1948' bile değil.

O gün işgal edildiyse de hikayesi eski!.

Bunun tescili, mührü de, Lozan'da "imza" altına alındı…

Şöyle tarihin sayfasına bakılırsa, Kudüs 1847'de Suriye'nin vilayetinden alınmış, İstanbul'a bağlanmıştı..

Lozan sonrası ne oldu?..

1922'de, resmi verilere göre Kudüs'ün nüfusu, 50 bin bile değildi?..

Nasıl oldu da, 1948'e kadar katlamalı oldu..

Yani İsrail'in kuruluş itibariyle, nüfus 4 kat artarak, 200 binlere dayandı..

Çünkü bu evrede "siyonizmin" diasporası, dört bir koldan Yahudileri taşıdı..

Tarihe düşen nota göre, Rusya bu alanda, hayli "mahirlik" yaptı..

Rusya'daki yahudiler, Kudüs'e götürüldü…

***

Hasılı kelam!..

Şu tarihsel bir gerçektir ki!..

Büyük Ortadoğu projesi, "ilmik ilmik" siyonizm endeksli gerçekleşiyor..

İslam topraklarında, dökülen her damla kan, akıtılan kardeş kanı, yere düşen her can, atılan her kurşun; İslam'ı yaralıyor…

Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü, eşitliği, milli ve yerli kutsallıkların "yara" aldığı her olayın kaybedeni, Müslüman halkı olmuştur..

Kazanan, siyonizm olmuştur!…

Çünkü, İslam dünyası ilk gün "İsrail'in" sorun oluşunu değil, "Filistin Sorunu" diye, hadiseye odaklandığında, kaybeden olmuştur..

Denir ya, "Sarı İnek" hikayesi!..

Diriliş, tarihsel ruhun "ayağa" kalkması, Selahattin Eyyubi'nin iman kudretiyle, bir ikindi vakti Mescid-i Aksa'da, secdede olmuş oluruz..

Mümkün mü mümkün?..

Ama velakin, hal-i hazır için hayal!…

Bir kaç gün daha "bağırıp, çağırıp, bildiriler" icra edeceğiz..

Sonrası mı?..

Yine vahşi siyonizmin bir hadisesiyle, irkileceğiz..

Sonra yine uyuyacağız..

Öyle ya; yüz yıldır bu kodun dışına çıkıldı mı?..

Hayır..

Onun için, ağlarım halimize, ağlarım İslam dünyasının vah haline?..

***

YAPILMASI GEREKEN!?..

Elbette yapılması gereken çok!…

Öncelikle bu gerçeklerimize vakıf olmamız gerekir..

Tarihimizle..

Kültürümüzle..

Medeniyetimizle…

Doğrular ile yanlışlarımızla yüzleşmeliyiz!…

Neden, İslam dünyası böylesine "bir ezilmişliğin" içerisine düştü…

Bizi bizden eden etkenleri bilelim…

Ve bilelim ki, çözüm, üstünlük "güç birliğindedir?"

Çünkü, bugünkü eziklik tamamen "bölünüp parçalanmanın" yarattığı güçsüzlükten geliyor..

Güç depolanmalı..

İslam dünyasının her şeyden önce bir büyük gücü "diriltmesi" gerekiyor..

Hiç kuşkusuz ki, işbirliği ancak "başat bir gücün etrafında" kurulur.

Başka da sihirli bir formül yok.

Bu gerçeği anlamalıyız ve bu yolda bir gelecek inşa ederek yol almalıyız..

Ki bu yolda, en salih ülke de Türkiye diyorum..

Lakin, İslam ülkelerinin diğer liderleri "piyon"…

Eğer ki bu diriliş ve başat bir güç çatısı oluşturulmazsa, bilelim ki "yarınlarımız da" olmayacak?…

Kudüs gibi..

İslam'ın son kaleleri de, siyonizmin boyunduruğu altına girer..

Ki girmesi de an meselesi…

Son söz gidişat çıplak ve çirkin gerçekliğe bir yetmiş yıl sonra bizim torunlarımız da katlanmış olacak?..

***

GÜNÜN SÖZÜ

“Bilgide, inanmak isteyenler için yeterli ışık, kör olmak isteyenler için yeterli gölge vardır.”