SÜRÇ-Ü LİSAN ETTİYSEK DE!..

E be iki gözüm Ahmet Güneştekin.. "Eleştiriler" zenginliktir, "kabulü" ise, "özür" gibi erdemliliktir.. Hele ki, "geçmişle" yüzleşip, oradan ders çıkarmak da "vicdani" rahmettir…

***

Bir emeğe, bir sanata, bir düşünceye, fikre de "saygı" göstermek ulvi bir medeniyet ve kültürdür.. Hak edene, hakkını verenedir duruşun hikmeti!!..

***

Gelinen aşama itibariyle; "iyi, kötü, yanlış, eksik" süreciyle çok yönlü bir "Hafıza Odası" lokomotifi oluşturdun.. Desteğin de, tepkinin de aşırılığında, "sanatın" vereceği yanıt nettir; ruhum bu!...

***

Ama velakin, bu ruhu "gölgeleyen" olumsuzluklaradır, hal-i hazırdaki tepkilerin ekseriyeti… Kimi anlamlı, kimi anlamsız görülebilir.. Ancak senin açından, "sürç-i lisan ettiysek de affola" diyebilmekti..


***

İşte bunu önceki gün demiş olsaydın; "benim gibi bir çok kişinin gönlünü almış olurdun?.. Hele ki, "hafızayı yüzleştirendir, çürütmeye bırakan" değildir" safına bizi de dahil etmiş olurdun.. Ama yapmadın; "üste çıkmaya çalıştın.."

 ***

 

Olsun!.. "Sanatkarın da" kaprisi.. Çok da teferruata, geçmişe, güne girmeye de artık gerek yok.. Noktalamakta fayda var; her açıdan!… Gün gelir; "sanatın" hassasiyetlerle değer ve kimlikleştiği gerçeğini, bilumum keşfederler cephenizde herkes yerini alır?…

***

DTSO Başkanı Mehmet Kaya'ya gelirsek… "Yapması gerekeni yaptı.." O da ev sahibi, hassasiyeti ve kimliğiyle.. Bölge gerçeğini düşünerek, görerek, bilerek, yaşayan biri olma hasebiyle, takdiri  "özrü" beyanda buldu..

***

Yoksa!… Toplantı faslının bitim perdesi kapatılmadan önce der miydi ki; "Travma yaşayanları incittiysek, biraz üzdüysek, biz bu anlamda kesinlikle DTSO olarak özür diliyoruz...?"

***

Denir ya, her şeye ama her şeye rağmen bir "özür" çok şeye kamildir!… Çünkü, "özür dilemek" bir acizlik, bir geri adım atmak değildir.. Ya da, üstlendiğin davayı, benimsediğin fikri, ortaya koyduğun sanatı "inkar" etmek de değil..

***

Bilakis, büyük bir erdemdir, erdemliliktir!… Karşındakilerin "rahatsızlığını, sitemini, eleştirisini, tepkisini, duygusunu" hisseden bir saygıyla, farkına varmanın kültür ve medeniyetinin beyanıdır; "özür..!" Gülten bacının gönlüde almaktır?..

***

"İki gözüm bi kalk gör ya…" Ve "Tepki halay'a değil.." İki başlık altında, yazım oldu.. Ki ondan önce de, "Hafıza Odası ve İmamoğlu Patenti…" diye iki kelam etmiştik.. Elbette ki, "yüzleşmenin çürümeye" evirildiğini idrak etmek için tabutların önünde "botokslu mankenlerin moda çekimini de" yabana atmamak, görmek lazım!?..

***

Ne diyelim kendi açımızdan, "sürç-ü lisan ettiysek de affola iki gözüm!.."

***

 

O YÜZLERİ VAR MI?..

Bilmem!.. Ona az sonra siz karar vereceksiniz?.. Zat-ı muhteremlerin yaşanan ve yaşatılan hadisede; "o yüzleri var mı, olur mu, ya da yok mu?.." Ama önce, bir mevzunun meramına bakalım, dava nedir?…

***

Mesele şu!… Deniliyor ki, ülkemize, milletimize, devletimize, hatta hükümetimize, 10 ülkenin büyükelçisi, büyük bir "saygısızca" tutum ortaya koydu.. Osman Kavala davası üzerinden, gece yarısı "iç hukukumuza" yönelik bir muhtıra verildi…

***

Yani, ABD "öncülüğünde" parmak sallandı… Siz, Kavala'yı niye "serbest bırakmıyorsunuz" denilerek.. Hukuki, adli, yargısal süreç mevzusuna burada girmek istemiyorum.. Çünkü, O ayrı bir fasıl, ülkenin "Yargısal" işleyişidir..

***

Üzerinde konuşulan, "saygısızlığa" neden sadece hükümet tepki gösteriyor!.. Bu ülkenin ana muhalefeti, küçük muhalefeti, yavrusu dahil.. Onlar niye, neden, niçin "iki kelam" edip, "bre elçiler, bu ne hadsizliktir, ne haddinize, bize muhtıra verirsiniz" demiyorlar!…

***

İşte bunu diyemiyorlar!.. Nasıl desinler ki?.. Sabah, öğlen, akşam, yatsı.? Yani yedi yirmidört, "siyasal iktidarı" yerden yere vurursa!.. "Tek adam rejimi" diyerek, ülkede bir "diktatörlük" var narasını atarsa!… Ülkeyi "muz cumhuriyeti" olarak, gösterirsen!...

***

 

Hak, hukuk, adalet, yargı, demokrasi, insan hakları gibi "ulvi değerlerin" zerresi bu ülkede, bu coğrafyada, "uygulanmıyor" diye, her platformda bağırıp, çağırırsan… Dahası, tüm bunları "dost belleyip" ülkenin hasımlarına söylersen!…

***

Deyin bakalım vaziyet böyle olunca, saygısız on büyükelçiye bizim zat-ı muhteremlerin, söyleyebilecek iki kelamı olabilir mi?.. Ya da o yüzleri olur mu?.. Ne mümkün?.. Mırın, kırın ederlerse, "yiyecekleri zılgıtı" bilirler, "siz değil miydiniz ki, bize bunları fısıldayan" diye!…

***

Sonuç!… Kendi devletine ve milletine "kinle, nefretle, öfkeyle" bakanın, atasının "düşmanı" olan, ülkesine de hasımlık edene "kul köle" olup, kuzulaşıyorsa!.. Devletine "meydan okuyup", elin gavurundan "demokrasi, insan hakları" dileyenden ne beklenebilir ki?…

***

Hicap duymadan bu denli bir kepazeliği sergilediklerini söylüyoruz zira bu yaptıkları, pervasızlıktan öte düpedüz küstahlıktır. Siz deyin bakalım, ne beklenir, ne denilir, hangi yüze yüz çevrilir?… Neyse, zevatlar bi "aynaya" baksınlar yeter!…

***

NE İŞ YA Bİ BİLSEK!?..

Evet ya, Sayın Abdullah Gül.. Bu görüşmenin zamanlaması, muhtevası "ne iş bi bilsek mi?.?”  Malum, tam da, "yumrukların" sıkılı olduğu, ülkeye ve millete "on büyükelçinin" saygısızca tutumunun öfkesi, taze iken!.. Saygısızlardan Finlandiya Büyükelçisi Ari Maki ile görüşmeniz, neye dair, yorumlamalıyız!?…

***

Maki bunu paylaşırken, altına düştüğü notta, garip gelmiyor değil yani!.. Diyor ki, "Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bugün Türkiye üzerinde iyi bir konuşma gerçekleştirdik?"… Bu nota, "vay da vay mı" diyeceğiz, yoksa "siz bir iki kelam" edip işe "açıklık" getirecek misiniz?… Her zamanki gibi "ketum mu" kalacaksınız!..

***

Her nasıl tavır ve söylem geliştireceksiniz, o sizin bileceğiniz bir iş, ki zaman gösterecek… Ama görüşmeye bir kesim, millet ittifakının "dostlar" diye söz ettiği zevatla, çekilen resminizi muhalefetin "cumhurbaşkanı aday arayışı olarak, yorumladı.. Yani aday arayışı son buldu.. Aday bulundu.. 11. Cumhurbaşkanı Gül.."  Bu minvalde, raptiye tutuşturdu..

***

Tabi bir kesim de, "adaylıktan" çok, Osman Kavala'ya" odaklı bakıyor.. On büyükelçinin "altına" imza attığı, Yargıya "muhtıra" niteliğini taşıyan ve Kavala'nın "tez elden" serbest bırakılması gerektiğini dikte eden, metnin altına Gül de, "imza atarım" mesajını vermek için, bu görüşmeyi kabul etti… Erdoğan'a nispet diye mi?..

***

BİZİM MÜDÜR…

Son günlerin klişeleşen cümlesi; "bizim müdür ne yapıyor?".. Bendeki yanıt, derseniz.. Diyeceğim şu… "Sizin müdür, evden makama, makamdan arada bir tebdili kıyafetle, 75'inci yola…?" Ötesine vakıf değilim, ki ahali de!.. İnanmıyorsanız, "müdürünüze sorun?"…

***

 

DİYORLAR Kİ, HEP MUHALEFET!..

Yani, "muhalefete muhalefet" edilmesin!.. Ya da, "yanlışına yanlış" denilmesin mi?.. İktidar "zaten ateşten" gömlek!.. Yazılıp, çiziliyor?.. Ama muhalefet, "iktidara alternatif".. Ki öyledir.. O zaman, "ahalinin doğrularına" odaklanması lazım..

***

Dediğimiz, duruşumuz, tepkimiz şu!.. Madem kendini "iktidara" alternatif olarak, sunuyorsun.. Madem ki, ülkenin yönetimine, yarınlara dair hedeflerinde "baş aktör" olmak istiyorsun.. Madem ki, "iktidarın" yanlışlarını görüp, doğruları taahhüt ediyorsun..

***

O zaman, "eleştiriye" açık olacaksın… Var olan eksiğini de, gediğini de, yanlışını da, konuşmak, yazmak, "yüksek sesle" dile getirip, ifade etmek, elzem değil mi?.. Kaldı ki, bizimkisi kamu hizmeti, "husumet" değil.. Şu gazeteci muhalif olur "sözü de" bayat..

***

Gazeteci "doğrudan" yana, yanlışa karşı olandır… Üstadın ifadesiyle "ister muhalif" ister muvafık.. Yeter ki, kaleminde, zihninde, fikrinde, yazıp-çizdiğinde "adalet terazisinden" şaşmasın..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Ali Gaffar Okkan der ki; "Türkiye'de huzur ve güvenin sigortası Diyarbakır'dır.."