SÜRECİ NASIL OKUMALIYIZ?...

Nagehan Alçı dünkü yazısına “Teşekkürler Tayyip Bey...” başlığıyla söze giriyor…

Alçı, Haber Türk yazarı…

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Diyarbakır ziyaretini kaleme alırken, "Çözüm Süreci" ve "Öcalan'la 2019'daki" son dakika "görüşmesinin" yarattığı etkileri irdeliyor...

Ve Öcalan'ın "Kürtler ile Türkler" arasındaki "kutuplaşmanın" taraflara "zarardan" başka bir şey getirmediğine ilişkin yorumlarına da dikkat çekiyor...

***                         

İki yazım öncesi, yeni bir sürecin "işleyebileceğine” değinirken, şöyle demiştim..

HDP'siz ve PKK'sız; bir süreç gelebelir...

Alçı da işte bu noktadan söze girerek, deşiyor..

6 yıllık sürecin hikayesini de, öne çıkararak yeni bir sürecin elzemliğine vurgu yapıyor...

Tabi ki, değişkenliğe konu ederken, İmralı’nın halen aynı noktada olduğuna, meyil veriyor..

Yani Öcalan'a gözleri çeviriyor..

Öcalan'ın “Biz Kürtler, Türkler arasındaki siyasal kavgada taraf olmayalım.

Ne zaman taraf tuttuysak hep biz bedel ödedik ve düşmanlıklar körüklendi.

Ne AK Parti ile ne CHP ile ittifak kurmayalım..”

Alçı, Öcalan’ın bu sözlerini paylaşırken,  23 Haziran seçimleri öncesindeki "son dakika" görüşmesini de hatırlatıyor...

***

"Haziran 2019’da PKK üzerine uzman olan akademisyen Ali Kemal Özcan’ın Abdullah Öcalan ile görüşmesinde de Öcalan’ın söylediği yine aynı tezdi.

Yani “Türkler arası politik kavgada Kürtler taraf tutmasın.

Eğer taraf olursak ağır bedel ödüyoruz. Yanında durduğumuz taraf da bize sahip çıkmıyor” tezi.

Fakat bu görüşme 23 Haziran 2019 öncesine denk getirilme gibi bana göre de çok büyük bir yanlış yapıldı.

Olay bağlamından koparıldı."

***

İLK KEZ YAZIYORUM

Alçı, görüşmeden detaylar da aktarıyor yazısında…

"O görüşme ile ilgili bazı detayları burada ilk kez şimdi yazıyorum" diyen Alçı şöyle diyor…

"Aslında Öcalan’ın yukarıdaki sözleri Ali Kemal Özcan ile görüşmesinden sonra Asrın Hukuk Bürosu tarafından açıklanacaktı.

Bu gecikince ikinci bir görüşme gerçekleşti.

O görüşmede Öcalan sinirlendi ve Özcan’a şöyle söyledi:

'Onlar benim avukatım, HDP’nin ya da birilerinin avukatı değil. Benim bu açıklamamı Kürt halkına duyurmak zorundalar. Sen git ve o açıklamayı Asrın Hukuk Bürosu’na yaptır. Sakın benim bu sözlerimi kendin kamuoyuna aktarma. Öyle yaparsan sana devletin provokatörü gözüyle bakar Kürt halkı. Söylediklerin onlar üzerinde hiçbir etki yaratmaz. Hatta tam aksi netice verir ve inadına bu kavgada İmamoğlu’ndan yana tavır koyarlar.'

PANİKLE YAPTIRDILAR

Öcalan’ın bu uyarılarına rağmen maalesef 23 Haziran öncesi panikle Özcan’a Mudanya’da o açıklamayı yaptırdılar.

Netice tam da Öcalan’ın dediği gibi oldu.

Nitekim, geçen 2 senelik süre içinde Öcalan’ın “Türkler arasındaki kavgalarda taraf olmayalım.

Taraf olursak kaybeden Kürt halkı oluyor” tezinin haklı olduğu bugün HDP içinde de konuşulmaya başlandı.

***

"HİÇBİR ŞEY İSTEMEDİK"

Aslında hem Erol Katırcıoğlu’nun hem Sırrı Süreyya Önder’in son dönemde verdiği kimi röportajları bu bağlamda okumak gerekir.

Mesela Erol Katırcıoğlu bir söyleşisinde şöyle demişti..

'Biz CHP’ye tam 10 büyük belediye kazandırdık. Bizim sayemizde 10 belediye aldı CHP. Onlardan da hiçbir şey istemedik. Peki Deniz Poyraz kardeşimizin katledilmesinden sonra Kemal Kılıçdaroğlu genel merkezimizi ziyaret edemez miydi? İki genel merkezin arası 3 dakika. Ben CHP de iktidarda olsa Kürt meselesinde durumun daha da beter olacağını düşünüyorum."

***

Alçı'nın yazısı o süreçte yaşananlara gözleri çevirdiği gibi hafızaları da tazeledi…

Ne diyor Alçı?

“-PKK, akılsızca politik hesaplarla çözüm masasını devirerek aslında Kürt halkına ihanet etti.

Bu sürecin bitişinin bedelini son 6 senedir en başta Kürtler çok ağır biçimde ödüyor.

Sırf Erdoğan düşmanlığından ötürü çözüm süreci bitsin diye Kürt siyasetçileri dolduruşa getirenler bedel ödemiyor.

Bütün fatura yine Kürtlere çıkıyor.

Bu ülkede Kürtler arasında çözüm sürecine destek yüzde 100’dü.

Evet yüzde 100.

Hangi siyasi görüşten olursa olsun her Kürt bu barış sürecinden mutluydu.

***

MHP VE İYİ PARTİ KENDİ İÇİNDE TUTARLI, PEKİ YA CHP?

Ben iki Türk milliyetçisi parti MHP ve İYİ Parti’nin çözüm süreci karşıtlığını anlıyorum. Onları da kendi ideolojileri bağlamında tutarlı buluyorum.

Fakat “demokrasi ittifakı” başlığı altında HDP ile işbirliğini konuşan, belediye başkanları Selahattin Demirtaş’ın tiyatro oyununa giden CHP’nin konu çözüm sürecine geldiğinde bu nasyonalist dili benimsemesini anlamıyorum ve asla doğru bulmuyorum...

***

Yeniden o 2015 sürecine dönelim…

Abdullah Öcalan 28 Şubat 2015’te 21 gün sonraki nevruzda PKK’nın silahları tamamen bırakması için kongre toplayacağını ilan edeceğini söylemişti.

21 Mart 2015’de Sırrı Süreyya Önder tarafından Diyarbakır’da okunacak Öcalan konuşmasında PKK’nın tamamen silah bıraktığı tüm dünyaya ilan edilecekti.

Tüm bunlar beklenirken barışın sağlanacağı tarihten 4 gün önce 17 Mart 2015’te ne oldu?

Selahattin Demirtaş çözüm sürecinin kurucusu Erdoğan’a hitaben “Seni Başkan yaptırmayacağız, yaptırmayacağız, yaptırmayacağız” başlıklı şu an kendisinin de pişman olduğunu düşündüğüm o manasız ve işlevsiz grup konuşmasını yaptı.

Kimi Türk solcuları ve Beyaz Türk çevreleri bu konuşmayla adeta bayram ettiler.

Netice?

Ağır bedeller ve acıları yaşayan yine Kürtler oldu.

Bu şuursuz konuşması yüzünden Demirtaş’a en yüksek desteği verenlerden bazıları şu an Türkiye’de faşizmin ateşine odun atmakla ve hapisteki Demirtaş’a her gün hakaret etmekle meşgul.

***

DEMİRTAŞ’IN MEŞHUR KONUŞMASINDAN ÖCALAN HABERDAR MIYDI?

Şimdi sormadan edemiyorum… Demirtaş, Erdoğan’ın Başkanlığa gidişini HDP’nin engelleyebileceği gibi Türk devlet genetiği ve tarihinden bihaber bu çıkışı nasıl yapılabildi?

HDP ne dün ne bugün ne de yarın Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık makamında oluşunu ya da kalışını engelleyebilecek bir güç değil. Türkiye’de Devlet kurumunu biraz bilen kimse bunu düşünemez.

Nitekim tüm bu tantana içinde Tayyip Bey tam anlamıyla Başkanlık koltuğuna oturdu bile.

Öte yandan o konuşmaya dair diğer bir nokta Öcalan boyutu…

Demirtaş bu konuşmayı Abdullah Öcalan’dan bağımsız mı yaptı?

O süreç gerçek bir muamma ama ben Abdullah Öcalan’ın onayı olmadan o kritik süreçte Demirtaş’ın bu konuşmayı yapacağına inanmıyorum.

Türkiye’de özgürlüklerin vanalarının tamamen kısılmasına sebep olan 7 Haziran öncesi ve sonrası süreçten Abdullah Öcalan da sorumludur.

Olayı sadece Demirtaş’a bağlamak bu hareketin iç dinamiklerini bilmemek demek. Zaten Demirtaş tüm savunmalarında esas lider olarak Öcalan’ı gördüğünü söylüyor.

Bizim Türk medyasında kurduğumuz Demirtaş-Öcalan dikotomileri hayal ürünü.”

***

ÇIKMAZ SOKAKTAN ÇIKILMALI!…

Netice itibariyle, HDP için "siyasi" seyir hep çıkmaz sokakta!…

Nitekim görünen de bunu ifade ediyor..

Çünkü, mevcut siyasi partilerin, HDP'nin hal-i hazırda "celladına" aşık olduğu CHP dahil!..

Bütün partilerin, "HDP'yi çıkmaz sokaktan" çıkarma gibi, dertleri yok..

Ülkenin siyasi seyrinde HDP'yi "sivil alana" çekme, "silahla, terörle, kandille" arasına mesafe koyucu noktaya taşıma adına, bir gayret ve uğraş içerisinde, değiller!..

Yeni partiler de, dahil!..

Hepsi; biz HDP'nin tabanından nasıl oy "tırtıklayabiliriz", düşüncesindeler..

Parti "aşırı marjinalleşsin" bizde olası, ayrılıkları sürüden ayrılan kurt kapar misali!…

***

Bunları aşmanın yolu, kolay değil…

Zordur..

Ama aşılmaz değildir..

Yeter ki, "eski vesayet sistemine" odaklı fikriyat ve beklentilerden arınabilinsin...

Siyaseti ve onu icra etmenin, demokratik politikasını uygulaya bilmektir…

Bugünkü "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi"ne karşı çıkmak değil, o sistemi doğru okumak ve kuşatıcı siyaset üretmekle çıkmaz sokaktan çıkılabilir?..

Eğer ki bu aşılabilirse işte o zaman "siyasi rekabet" çok yönlü bir mücadeleye sahne olur!..

***

Özetle; "Karşımızdaki köklü sorunlardan birisi, var olan siyasi rekabet eksikliği ve muhalefetin samimiyetten uzak, muhalefetsizliğidir!..."

***

GÜNÜN SÖZÜ

Çoban uyumuş, kurt da sürüde: bu hal akıllı kimselerin beğeneceği şey değil.