VAKİ MİDİR?..

Sahi vaki midir, 70 yıllık ülkenin siyasi tarihinde; "muhalefetteki" bir partinin, "mum" gibi erimesi!…

Yaşanmış bir örnek var mı?..

Varsa da, ben vakıf değilim..

Bilen varsa, ya da "işte örnek" diyebilen varsa, beri gelsin..

Malum, iktidara gelmiş, ülke yönetimini bir ya da iki dönem, elinde tutmuş, çok parti oldu…

Ve bu partilerin ekseriyeti, "iktidardan" düştükten sonra, "ana muhalefet" kimliğini alamadı..

Bilakis, düştükten sonra, 70 yıllık siyasi sürecin, "çöplüğüne" yuvarlandı?..

Ama, 70 yıllık zaman dilimi içerisinde, "hep muhalefet, hep ana muhalefet", kalmış bir parti..

Her ne kadar, 99'da bir "yer bulduysa da"..

Özü itibariyle, "muhalefetten", muhalefetin çöplüğüne yuvarlanıp, düşme olmadı?..

Gidişat fena gözüküyor..

***

Öyle ya; hal-i vaziyet hiç de "istikrarlı" gözükmüyor..

Bakar mısınız, bir değil, iki değil, üç'e, ki kendisi de dahil dörde bölünmüş vaziyette..

Taban, ise "tar-u mar?…"

Kime gideceğini, kiminle yol yürüyeceğini, şaşırmış durumda…

İttifakları da, aynı durumda.. "Hep sancılı?"…

Vaziyet, koltuk işgalcilerinden mi, ortaya konulan strateji ve politikadan mı, yoksa altı okun sürekli, "hançer" misali, yayının dışarıdan gerdirilmesinden midir?..

Galiba üstadın ifadesiyle, "bu parti güdümlü bir parti?"…

***

BUYRUN CEVAP VERİN?..

Hiç lafı eveleyip, geveleyip, sormayacağım..

Yüzlerine, söylüyorum..

Ve iki soruyla, dillendiriyorum, içimdeki meramı!..

Aslında, düzineler içeren, sorular var?..

Ama, iki soruyla bugün sınırlı kalsın diyorum…

Evet, deyin bakalım, ey rektörler, ey akademisyenler, ey öğrenciler?…

Sizde siyasiler..

Ekran ekran ahmak kesenler...

***

BİR… Kimse neden, 81 İl'de mevcut olan, bir çok ilde iki-üçten fazla bulunan üniversiteler için..

Ki, Özel Vakıf Üniversiteleri de dahil…

Mevcut üniversitelerin bir teki, "akademik" başarıda, dünyanın ilk 100 üniversitesi arasında neden değiller…

Neden giremiyorlar...

Uluslararası bir marka unvanını elde edemiyorlar..

Soruya ek, parantezle!..

Boğaziçi Üniversitesi'nin, "Bulu" öncesi yönetim, akademik kadro ve öğrencileri, "bizim üniversitemiz" ülkedeki üniversiteler arasında, "neden ilk 10" arasında değil, uluslararası alanda da, ilk 100'de değil diyebilme başarısını ortaya koyamıyorlar..

Pardon ilk 500'e de iddiasına girebiliriz, değil neden?..

***

İKİ… Kimse, neden ülkenin temel sorunlarına, milli ve yerli mevzulara "beyin yorma" çözüm üretme noktasında, üniversiteler akademik "yol gösterici" olmuyorlar…

Bırakın ülkenin "hayati" sorunlarını, kendi bulundukları ilin, var olan sorunlarına ilişkin, "çözüm üretici" olabilmişlerdir?…

Soran var mı, sorgulayan var mı?.. Ya da kafa yoran...!

***

Yanıt veren çıkmaz!..

Çünkü, üniversitelerimiz de…

Akademisyenlerimiz de..

Rektörlerimiz de…

Öğrencilerimiz de…

Siyasal temsiliyet alan iktidar da..

Pek tabi ki, muhalefette hiç birisinin "gayesi", bilim, ilim, akademik faaliyet alanı değil ki…

Hepsi; "siyasi ve ideolojik" değirmen döngüsüne su taşımadır, meramları!…

***

Yoksa!.. Üniversitelerin kapısı önünde "ikna odaları" oluşmazdı..

Öğrenciler, "katil devlet" diye bağırmazdı..

Rektör atamasına, "şunun adamı, bunun adamı" denilmezdi..

Akademisyenler, atanan rektöre "bu bizim siyasi düşüncemizde" değil narasıyla sırtını dönmezdi…

Sizce...

***

D.Ü. REKTÖRÜ!…

Sahi, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakoç "ne yapıyor?"…

Pandemi "yasağına mı" takılmış?..

Yoksa devir kaldığı koltuğun bir önceki oturanı gibi, Dicle'nin diğer yakası "bizi bağlamaz" Fransızlığına mı, takıldı?..

***

2020'nin Ağustos ayından itibaren, "hayırlı olsun" ziyaretinden sonra, yüzünü göremez olduk?..

İadeyi ziyareti bıraktık, bir iki görsel kelam etse de görsek!!…

Bari haberdar oluruz!!…

***

BİR ÖZÜR ŞART…

Evet, Erman Toroğlu..

Hiç lafı "eveleyip, gevelemene" gerek yok…

Topu taca atamazsın..

Çünkü, ettiğin laf ne gaftır, ne de dil sürçmesidir..

Kurduğun cümle, tamamen Romanlara karşı, "ırkçı, şoven ve faşizanlık" içermektedir…

Nefret söylemidir senin; dediğin…

Romanlara "çingene" diyebilirsin..

Ama velakin; "bölücü, ayrıştırıcı, ırkçı" dil kullanamayacağın gibi, tanımlama da yapamazsın…

Türkiye'de 5 milyona yakın- Roman, Dom, Lom ve Abdal var..

Özür borçlusun ve tez elden o özrü yapman gerekir…

Evet, milletçe "ırkçılık" kimden gelirse gelsin; kınıyoruz, lanetliyoruz!…

Nokta…

***

SİLVAN'DA NELER OLUYOR…

İlginç gelişmeler var..

Ama, pür dikkatimi çeken, ilçenin yeni nam-ı diğer ismi olan; "kaymakam yontan ilçe" durumunun tartışılır hale gelmesi!…

Öyle ya; 10 ayda; "üç kaymakam, üç kayyum" neden, niçin, neye dair değişir diye?.. 

Der demez, söyletiyor hayırdır; "Silvan'da neler oluyor?"…

Şöyle ki…

Kaymakam Mehmet Uslu görevdeyken, Silvan'ın HDP'li Belediye Başkanı Seçilen Naşide Toprak, görevden alındı…

Uslu, hem kaymakam, hem kayyım olarak görev yürüttü…

Sonra, ne hikmetse; "Uslu" görevden alındı..

Yerine Ömer Faruk Çelik atandı..

Çelik, hem kaymakamlık hem de kayyım olarak, İlçe Belediye Başkanlığı makamında görev icra etti…

***

Ve dün, haber geldi!…

Çelik te görevden alındı..

Yerine, Mardin'in Savur İlçe Kaymakamı Bayram Türken'in atandığı duyuruldu..

Ki, Türker, göreve başlamadan "kayyımlığını"  ilan etti…

İşte, "peş peşe" gelişen, bu değişiklikler, "kayyıma kayyım" atama hali, çok yönlü polemikler, siyasi tartışmalar yarattığı gibi; "nedenler ilçedeki yerel çekişmeler mi?"…

Yoksa, Sayıştay raporlarının bir "etkisi var mı?"…

Neyse; kokusu çıkar!…

***

DEMOKRAT PARTİ!…

Ne deniliyordu; Demokrat Parti "Millet ittifakından" ayrıldı.. Artık Ak Parti kulvarına doğru ilerliyor..

HDP'ye tavırlı..

PKK'ya karşı..

Bakar mısınız, Diyarbakır'a gitti..

Bir çok tabuları bölgede yıkan evlatları PKK'ya kaçırılan Anneler'i ziyaret etti..

Onlarla birlikte gözyaşı döktü..

Yani artık, Demokrat Parti'nin Başkanı Gültekin Uysal, "Millet ittifakıyla" aynı çatı olmaz..

Birlikte, HDP desteğiyle, yan yana yürümezler diye?..

Ne var ki öyle değilmiş..

Kulisler de, ifadeler de, beyanlar da, yazılan-çizilenler de denir ya "ters köşe" oldu!..

Uysal, "Biz merkez sağız..  Milletin en geniş anlamdaki duyarlılığını savunuyoruz.”

***

GÜNÜN SÖZÜ

 Terbiyesiz bir insana verilebilecek en dokunaklı ceza, bozmadığınız efendiliğinizdir.