BAZEN HİÇBİR ŞEY YAPMAMAKTIR AMEL

Gerçek İslam alimleri, insanın ibadet ile ilişkisini ele alırken ameli “benim amelim” diye sahiplenmemek gerektiğinin üzerinde durmuşlardır. Diğer tüm unsurlarda olduğu gibi bize ait olmayanları sahiplenmek beşerilik hapsinden kurtulamayışın göstergesidir.

Hakikate varmak için “ben” in hiç olması gerek. Anlayacağınız amel de bizim değil.

Amel ’in kelime anlamı gayret göstermektir o vakit nasıl hiçbir şey yapmamaktır amel?

Eski zaman sufileri derlemiş ki; en büyük günahın ve yükün varlığındır. La mevcude illallah (Allah’tan başka mevcud yoktur) buradan yola çıkarak bizim içerimizde mevcudumuzu yok etmemiz ilahi sorumluluğumuzdur.

Dış cephemiz zaten bir gün toprak olacaktır.

Boşuna yaratılmadık, dışarıda koca dünyayı, içeride kendi benliğimizi (nefs diğer adıyla ruh) dize getirmek, savaşmak için buradayız.

Düzgün bir amel için kendini terk etmen yeterlidir. Terk’i dünya, terk’i ukba, terk’i hesti, terk’i terk diye 4 aşamada kavramlaşır.

Fani dünyanın içinde yaşayıp onu mukavemet gösterebilmek en zor imtihanlardandır. Nice İslam âlimlerinin dağlara, dağın eteklerinde mağaralara çekilmeleri bundandır.

Kimi zaman ibadet ederken bile amel defterine eksi yazdırmak mümkündür.

İbnü’l Arabi kendi döneminde bazı Müslümanlara ECİR (ücretli kul) isimlendirmesi yapmıştır. Bir menfaat karşılığı ibadet ettiklerine inandığı için.

Gerçek kul cennetteki ödüllere kavuşmak için yahut cehennem azabından kurtulmak için ibadet etmez.

Zaman zaman bende düşünüyorum, olmasaydı cennet umudu eller açılır mıydı semaya, başlar gider miydi secdeye?

Derviş ve sufilere toplum içerisinde “bunlar ne iş yapar ki” boş boş gezerler diye eleştirirlermiş.

Dervişler de eylemsizlik ve hareketsizlik gerçekte insanın Allah’ı taklit etmesidir. Seyr’i Süluk’tayız daha ne yapalım diye savunurlarmış kendilerini.

Eylemsizlikle Allah’ın taklit edilmesi konusu din âlimlerini görüş noktasında ayırır ve tartışmalara götürür şimdi konumuz o değil.

Takva kavramını düşünürken de konu olarak aynı kapıya çıkıyoruz. Nedir takva? Bir kalkan yardımıyla insanın kendini koruması.

Peki neyden koruyoruz kendimizi? Yanlışa düşmemekten, beşeri zayıflıklarımızdan.

Esasen takvayı başarabilirsek geriye amel için daha zor aşamalara gerek kalmayacaktır.

İbadetler içerisinde Terk hedefiyle doğrudan paralel olan Oruçtur.

Oruç insanın sürekli eylem içinde olmayla şartlanmış ve Allah’a yaklaşmayı meşakkatli ibadetlere bağlamış algılara

“bir şey yapmayarak” Allah’a yaklaşmanın imkânını barındırır.

Derin tefekkür ettiğinizde oruç bir şey yapmak değil yapmamaktır.

Öyle bir çağdayız ki (yaradan bunu önceden bildiğinden) yaptıklarınızdan bir hayır göreceğiniz yok, hiç değilse eylemsiz kalın kâfidir.

Çünkü eylemsizlik sandığımız kadar değersiz değildir. Eylemsiz olursanız zulüm yapmazsınız, yolsuzluk yapmazsınız, işte günaha götüren ne kadar yol varsa hepsinden geri durmuş olursunuz.

Ki buda bir kazanımdır.

Mübarek ramazan ayındayız orucun sadece yeme içme saatlerimizi değiştirmenin değil kalp, akıl, göz, kulak, dil, ruh ve beden bütünlüğü ile tutulduğunu önce kendime sonra sizlere hatırlatmak isterim.

Hayırlı ramazanlar