KARAHANTEPE KAZILARI

İnsanlığın doğuşu olarak kabul edilen Anadolu…

Şu ana kadar yapılan arkeolojik çalışmalar insanlığa ait en eski varlık kalıntılarının topraklarımızda olduğunu gösteriyor.

Göbeklitepe; tarih, din, bilim alanında çok ses getirdi. Birçok tartışma ve gizeme hâlâ gebe iken yine Şanlı Urfa Karahan tepede elde edilen bulgular bizi belki de 12 bin yıldan daha öncesine götürecek.

Şehir merkezine 46 km’lik mesafede bulunan Karahantepe de ki yapıların yüzeyi ilk olarak 1997 fark edilmiş, önemi Göbeklitepe’nin keşfiyle anlaşıldı.

Neolitik döneme ait Göbeklitepede ki dikili taşların üzerinde çoğunlukla hayvan figürleri mevcut idi. Karahantepede ki bulgularda ise insanlara ait figürler keşfedildi.

Urfa’dan adeta kutsallık ve inanç fışkırıyor. O şehirde gizemli bir şekilde inanç enerjisi var.

Zaten Şanlıurfa peygamberler şehri olarak anılıyor günümüzde (Hz. İbrahim, Hz. Eyüp, Hz. Elyasa, Hz. Şuayb, Hz. Lut’un yaşadığı biliniyor.)

Öyle görünüyor ki binlerce yıl öncesinde de böyleymiş. Şehirlerde insanlar gibidir.

Bir kaderleri bir ruhları vardır. Urfa’nın payına da Allah’a yakın olmak düşmüş.

Karahantepe kazıları hızlıca devam ediyor. İlk bulgulara göre yine neolitik döneme ait ev biçiminde yaklaşık 250 dikili taş tespit edildi.

Dikilitaşlar da bilindiği üzere genellikle tapınaklara ve ibadet merkezlerinin girişine dikilir.

Arkeologların incelemelerine göre bulunan bu yerleşim yerlerinde geçici kullanım alanları değil 700-800 yıllık yaşanmışlık okunuyor.

Göbeklitepede de olduğu gibi burada da ilkel insanların tümünün, avcı toplayıcı olduğu tezi çöp oldu.

Kompleks yapıdaki dikilitaşlar bir yerden taşınmış değil ana kayadan oyularak yapılmış.

Yine ana kayaya oyularak yapılan devasa erkek başı bulundu ve özel bir amaç için yapıldığı düşünülüyor.

Bu insan başının bulunduğu yapının giriş ve çıkışlarında 2 ayrı merdiven mevcut, şu ana kadar ki çözümlemeler bu yapının içinde bir sürecin tamamlanmış olduğunu çağrıştırıyor.

Bu insan başının bulunduğu alana giren kişilerin çıkanlarla aynı kişi olmadığı tahmin ediliyor.

Yani bir çeşit ritüel, ayin, ibadet, aydınlanma mekanı gibi. Sizlere bunlar şaşırtıcı gelebilir ama 12 bin yıl belki 15 bin yıl öncesinde yaşamış şu anki halimizden çok farklı insanlardan bahsediyoruz.

Eski dönemlerde yaşayan insanların üçüncü gözlerinin (bugünkü tabirle altıncı hislerinin) açık olduğunu düşünenlerdenim.

3.Gözümüzün organı hipofiz bezidir. Bu durum başka makalenin konusu olsun biz Karahantepe ye dönelim.

Tüm bunlar gerçeğe yakın yorumlar. Net sonuçlar ancak kazı tamamlandığında, büyük resim ortaya çıktığında anlaşılacaktır, ya da kısmen anlaşılacaktır.

Karahantepe, Göbeklitepe, Diyarbakır’da ki Zerzevan kalesi, son yıllarda ardı ardına keşfedildi.

Tesadüf mü? Değil, hiçbir kadim öğretide, tasavvufta ve dahi İslam da tesadüf yoktur.

Tevafuk vardır.

Her şey vaktine gebedir. Her olay yukarıdan işarettir. Gelgelelim işaretleri okuyacak zihni donanımlara sahip miyiz.

Tapınakların çevresinde kulübe tarzı barınaklarda ortaya çıktı.

Sırtında leopar taşıyan insan heykelleri, Şanlıurfa arkeoloji müzesine taşındı.

Boyun kısmı yılanı andıran erkek kafası gibi ilginç figürler bulundu. Büyük bir kompleks olan alanda 2 ayrı yapı ve yapılar arasında geçişler yapılmış.

Daha sonraları bu yapıların kısmen tahrip edilerek ve çevreden taşınan kum, toprak ile kasıtlı olarak gömülüp kapatıldığı anlaşılıyor.

Araştırmacılar Karahantepe’nin göbekitepeden daha önceki tarihlere ait olduğunu düşünseler de esasen karahantepe’nin göbeklitepeden daha sonraki tarihlerde inşa edilmiştir.

İnsan figürlerinin varlığı buna kanıttır.

Göbeklitepe de yaşayan kavimler kendilerini hayvanlar âleminin bir parçası olarak görüyorlardı ki tüm figürler hayvan motifleri işlendi.

Karahantepede ki insan figürleri bana kalırsa kendi üstünlüklerinin farkına varıp hayvanlar âleminin dışına çıkılmışlık var.

Tabi ki bunlar varsayım belki de Göbeklitepe de insan figürleri mevcuttu ama zamana yenildi ve bulunamadı.

Karahantepe’nin haricinde taş tepeler projesi kapsamında kazı çalışması yapılacak 12 alan daha mevcut. Az bilinen dönemlere daha çok ışık tutulacak gibi görünüyor.

Şöyle de durum var, açığa çıkan alanlarda neler olup bittiğine dair ancak arkeolog ve araştırmacıların yorum ve varsayımları ile aydınlanabiliyoruz.

Ancak çok eski, yazının icat edilmediği (belki de edilmişti bilmiyoruz) dönemler olduğundan bir kitabe veya yazıt kazılarda bulunmadığı için kendi kısır döngü bilgilerimizle ve de tahminlerimizle aydınlatılmış oluyoruz.

Gerçekte neler olup bittiği bizler için sır kalmaya devam ediyor.