AFYON HAYATI (24)

Aziz Sıddık Kardeşlerim,
Dünkü suale benzer kırk sene evvel olmuş bir sual ve cevabı size hikâye edeceğim. O eski zamanda Eski Said’in talebeleri, üstadlariyle şiddet-i alâkaları fedailik derecesine geldiğinden, Van - Bitlis tarafında Ermeni Komitesi (Taşnak Fedaileri) çok faaliyetde bulunmasiyle, Eski Said onlara karşı duruyordu, bir derece susturuyordu. Kendi talebelerine mavzer tüfekleri bulup, medresesi bir vakit asker kışlası gibi, silâhlar - kitablarla beraber bulunduğu vakit, bir asker feriki geldi, gördü. Dedi: ‘’Bu Medrese değil kışladır.’’ Bitlis hadisesi münasebetiyle evhama düştü. Emretti: ‘’Onun silâhlarını alınız!’’ Bizden, ellerine geçen onbeş mavzerimizi aldılar. Bir - iki ay sonra Harb-i Umumî patladı. ben tüfeklerimi geri aldım. Her ne ise...
Bu haller münasebetiyle benden sordular ki:
- Dehşetli fedaileri bulunan Ermeni Komitesi sizden korkuyorlar ki; siz Van’da Erek Dağına çıktığınız aman, fedailer sizden çekinip dağılıyorlar, başka yere gidiyorlar. Acaba sizde ne kuvvet var ki öyle oluyor.
Ben de cevaben diyordum:
- Mâdem, fâni dünya hayatı, küçücük ve menfi milliyetin muvakkat menfaati ve selâmeti için bu hârika fedakârlığı yapan Ermeni Fedaileri karşımızda görünürler; elbette hayat-ı bâkiyeye ve pek büyük İslâm milliyet-i kudsiyesinin müsbet menfaatlerine çalışan ve ‘’Ecel birdir’’ itikad eden talebeler o fedailerden geri kalmazlar. (Hâşiye: Kardeşlerim nâmına âcizane diyorum ki: Lüzum olursa, inşâallah çok ileri geçeceğiz. Bizler dinde olduğu gibi kahramanlıkta da ecdadımızın varisleri olduğumuzu göstereceğiz.) Lüzum olsa, o kat’î ecelini ve zahirî bir kaç sene mevhum ömrünü, milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaşların selâmetine ve menfaatine tereddüdsüz, müftehirane feda ederler!...
Said Nursî

* * *

Aziz Sıddık Vefadar ve Şefkatli Kardeşlerim,
İki gündür; hem başımda, hem asabımda tesirli bir nezle ağrısı var. Böyle hallerde bir derece dostlarla görüşmekten teselli ve ünsiye almağa ihtiyacım içinde, acîb tecrid ve yalnızlık vahşeti beni sıktı. Böyle bir nevi şekva kalbe geldi: ‘’Neden bu tâzib oluyor, hizmetimize faidesi nedir?’’ Birden bu sabah kalbe ihtar edildi ki: ‘’Siz, bu şiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa altın mı, bakır mı? diye mihenge vurmak ve her cihette sizi insafsızca tecrübe etmek ve nefislerinizin hisseleri ve desiseleri var mı, yok mu? üç-dçrt eleklerle elenmek; hâlisane, sırf hak ve hakikat namına olan hizmetinize pek çok lüzumu vardı ki, Kader-i İlâhi ve inayet-i Rabbaniye müsaade ediyor. Çünkü: Böyle meydan-ı imtihanda, inadcı ve bahaneci, insafsız muarızların karşısında teşhir edilmesinden herkes anladı ki; hiç bir hile, hiç bir enaniyet, hiç bir garaz, hiç bir dünyevî ve uhrevî ve şahsî menfaat karışmayarak, tam halis hak ve hakikattan geliyor. Eğer perde altında kalsaydı çok manâlar verilebilirdi. Daha avam-ı ehl-i iman itimad etmezdi; belki, bizi kandırırlar; ve havas kısmı dahi vesvese ederdi; belki, bazı ehl-i makamat gibi kendilerini satmak, itimad kazanmak için böyle yapıyorlar! diye, daha tam kanaat etmezlerdi._Şimdi imtihandan sonra, en muannid vesveseli dahi teslime mecbur oluyor. Zahmetiniz bir, kârınız bindir!’’ inşâallah...
Said Nursî

* * *

Aziz Sıddık Kardeşlerim,
Evvelâ: Medar-ı ibret ve hayret iki esaretimde şahsıma karşı bir muameleyi beyan etmek ihtar edildi. Şöyleki:
Rusyada, Kosturmada, doksan esir zabitlerimizle beraber bir koğuşta idik. Ben, o zabitlerimize ara-sıra ders veriyordum. Bir gün Rus kumandanı geldi, gördü, dedi: ‘’Bu Kürd, gönüllü alay kumandanı olup çok askerimizi kesmiş; şimdi de burada siyasî ders veriyor.. ben yasak ediyorum, ders vermesin.’’ İki gün sonra geldi, dedi: ‘’Mâdem dersiniz siyasî değil belki dinîdir, ahlâkîdir; dersine devam eyle.’’_izin verdi.
İkinci esaretimde, bir hapiste iken, yirmi sene derslerimi dinlemiş ve benden daha güzel ders veren bir has kardeşimin ve zarurî hizmetimi gören hizmetçilerimin benim yanıma gelmeleri adliye memuru tarafından yasak edildi. Ta benden ders almasınlar. Halbuki, Nur Risaleleri başka derslere hiç ihtiyaç bırakmıyor.. ve hiç bir dersimiz kalmamış ve hiçbir sırrımız gizli kalmamış. Her ne ise... Bu uzun kıssayı kısa kesmeye bir hal sebeb oldu.
H H H
SIKINTILI MUSİBETLERİMİ HİÇE İNDİREN BİR HAKİKATLI TESELLİDİR
Birinci: Hakkımızdaki zahmet, rahmete dönmesi.
İkinci: Kader adaleti içinde, rıza ve teslim ferahı.
Üçüncü: İnayet-i hassanın, Nurcular hakkında hususiyetindeki sevinç.                        
Devam Edecek